Gördüğü halde görmeyen körler

Herkes öfkeli, birbirini suçluyor. Dahası herkes birbirine beddua ediyor, kin kusuyor, bela yağdırıyor.

Haberin Devamı

Sosyal medya bunun örnekleriyle doldu taştı.
Orası epeydir koca bir bela yağdırma kuyusu.
Hürriyet çalışanları taşlı sopalı vandal bir saldırıyla karşı karşıyayken mesela, hâlâ gazeteye saydıran çıkıyor.
Ya da popüler bir figürün canı, yeri gelmişken bir güzel acıtılıyor.
En çarpıcı örnek Bergüzar Korel’e bir takipçisinin attığı mesaj:
“Kocanla ağaçlar kesiliyor diye en önden yürüyordunuz. Şimdi fidanlarımız, askerlerimiz gidiyor, sesiniz çıkmıyor. Sen de yetiştiriyorsun bir tane, Allah büyüktür...”
Bugünlerin duygusu bu: Tahammül edemediğin ne varsa (herkes, her şey) ölsün, yok olsun...
Gerçek ölümler her geçen gün çoğalır ve aslında sıradanlaşırken bir de insanlar birbirini kelimelerle gırtlaklıyor, nefessiz bırakıyor.
Duygular vandallaşıyor. Vasata teslim olunuyor.
Bu noktada Jose Saramago’nun filme de uyarlanmış (başrolde Julianne Moore vardı) Körlük adlı romanını anımsamamak elde değil.


TÜM KÖRLER BİR YERE KAPATILIR

Roman, ansızın kör olmaya başlayan insanların başına geleni anlatır.
Devlet, nedenini bilmediği bu körlük salgınını kontrol altına almak için tüm körleri belli bir yerde toplar ve dışarı çıkmalarına izin vermez.
Çıkmaya çalışanları da öldürür.
Çaresiz kör insanlar da kapatıldıkları yerdeki yeni hayatlarına alışmaya çalışır.
Ama bu yeni hayatla beraber değer yargılarının sıkı bir sınavdan geçeceğinden habersizdirler.
Çünkü bir süre sonra içeride dayanışma filan değil; tam aksine çeteleşme, tecavüz, otoriter düzen, birbirinin canı yakma gibi bin türlü bela filizlenir ve olaylar çığrından çıkar.
Kısacası herkes kördür, ama asıl içleri kör olmaya başlar.
Roman şu cümleyle açılır:
“Bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan gözle.”
Şu çarpıcı diyalogla ise sona erer:
- Ne düşündüğümü söylememi ister misin?
- Söyle...
- Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük.
- Gören körler mi?
- Gördüğü halde görmeyen körler.

Haberin Devamı



Çapkınlık raconu

İki hafta önce doğum yapan Nefise Karatay’ın eşi teknede iki kadınla (magazin literatüründeki tanımlamaları “Cicişler”) beraber görüntülenmiş.
Bunun üzerine Karatay’ın eşi şöyle bir cümle kurmuş:
“Fotoğraflar kurgu... Ayrıca bu kadar mı geri zekalıyım? Çapkınlık yapacak olsam ortalık yerde, teknede mi yaparım?”
Yani aslında demiş ki: Çapkınlık tabii ki yaparım.
Bu işin yöntemi, usulü böyle olmaz.
Çünkü bu konuda deneyimliyim, raconu biliyorum...
Bu tür bir cümle başka ne manaya gelebilir ki?



Haberin Devamı

Ertelemek ne kadar doğru

Tarkan, Harbiye konserlerini erteledi...
Mavi, Kerem Bürsin ve Serenay Sarıkaya’nın rol aldığı yeni reklam filminin tanıtımını erteledi.
Babylon Bomonti’nin açılışı ertelendi.
Daha sayabilirim. İptaller, ertelemeler peş peşe.
Bu konuda kafam karışık.
Var olan akışı/işleri ertelemek ne kadar doğru?
Ertelemek, gidişata/acılara karşı gerçek bir tepki midir yoksa aslında gelecek olası tepkilerden çekinmek midir?
Bence herkes işini yapmaya devam etmeli.
Erteleyerek yas tutulduğuna inanmıyorum.
Tepkini/yasını işini yaparken de verebilir/yaşayabilir, kendini ifade edebilirsin.
Hatta böylesi daha gerçek ve asil olur.



Mola

Biraz kalemi dinlendirmek lazım. Biraz kitap okumak lazım. Biraz kendi içine bakmak lazım.
Yani bazen küçük bir mola vermek lazım.
O klişe ama tatlı tabirle, “yıllık iznin bir bölümünü” kullanmak lazım.
Haftaya görüşürüz.

Yazarın Tüm Yazıları