Tarihi hata

ABD Başkanı seçilen Donald Trump, “Yabancı rejimleri devirme yarışına son vereceğiz, DAEŞ’i yenmeliyiz” dedi.

Haberin Devamı

Trump, yeni dış politika anlayışını açıklarken, tarihi bir itirafta da bulunmuş oldu.

Yeni Başkan’ın da ifade ettiği, yabancı ülkelerde rejim değiştirme, hükümet devirme, darbe yaptırma konularında ABD’nin sicili çok kabarıktır. ABD, Ortadoğu’da, Afrika’da, Latin Amerika’da yıllarca iç kargaşa yoluyla, askeri darbelerle veya açıktan askeri dış müdahalelerle kendine bağlı, ABD, İsrail ve Batı dünyasının çıkarlarına uygun kukla yönetimler kurmuştur.

Son örneği Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da yaşanan bu müdahaleler henüz tazedir. Arap Baharı’ndan “demokrasi” çıkacağını bekleyen ve desteğini “esirgemeyen” ABD, “terk edip devirdiği” yönetimler yerine, demokratik hareketlerin değil radikallerin gelmekte olduğunu görünce, frene basmışsa da işin içinden henüz çıkabilmiş değildir.

Çıkarlarının daha fazla garanti edemeyeceğini gördüğü an İran Şahı’nı, Saddam Hüseyin’i, Muammer Kaddafi’yi, Hüsnü Mübarek’i terk eden ABD, zamanında destekleyip güçlendirdiği bu diktatörler yerine, demokratik sistemlerin değil, işine geldiğinde destekleyip büyüttüğü, demokrasiyle hiç ilgisi olmayan akımların yerleşmekte olduğunu görmüştür. Şu anda Irak’ta, Suriye’de, Libya’da Mısır’da ne yapacağını bilmez haldedir. Eğer Trump bu gerçeği görerek bu sözleri sarf etiyse, önemli sayılmalıdır.


‘ILIMLI İSLAM’ HATASI
ABD’nin yaptığı son önemli hata “Ilımlı İslam” hatasıdır.

Hiçbir gerçeğe dayanmayan bu tezle, Ortadoğu ülkelerinde ve hatta Türkiye’de, ılımlı İslam modeliyle, yeni ve sürdürülebilir bir düzen kuracağını hesaplamış ve tarihi hataya düşmüştür.

Ortaya çıkan akımların tamamı radikaldir. Ilımlılıkla, demokrasiyle uzaktan yakından ilgileri yoktur.

Afganistan’da, Pakistan’da bunun böyle olduğu yıllar önce ortaya çıkmış olmasına rağmen, bu unsura desteğini sürdürmüş ve son olarak da FETÖ’ye “model” olarak bel bağlamıştır. Fetullah Gülen’i koruma altına almış, bir alternatif olarak desteklemiştir.

Bu yanılgı o kadar büyük boyutlara ulaşmıştır ki, FETÖ’nün Türkiye’de bir askeri darbeyle devleti ele geçirme girişimine “seyirci” kalarak, Gülen’i korumayı sürdürerek, kendini açık etmiştir.

Aynı şiddette olmasa bile Avrupa Birliği de FETÖ darbesi karşısındaki tutumuyla yanlış yerde durmuştur. AB, bu yanılgısını yeni yeni telafi etmeye çalışmaktadır.

ABD’de, AB’de ve hatta NATO’da, Türkiye’yi devirebilecek şekilde TSK’da, yargıda, emniyette örgütlenmiş olan FETÖ’cüler konusunda dile getirilen “kaygılar”, 60 yıllık müttefikleri, demokratik-laik Türkiye Cumhuriyeti için duydukları kaygıdan daha fazla olmuştur.

Bugün NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis Scaparotti, hâlâ FETÖ mensubu oldukları gerekçesiyle subayların görevden alınmasının veya meslekten ihraç edilmelerinin “NATO’yu zayıflattığını” söyleyebilmektedir. Oysa NATO’nun kaygısı, NATO’da görevli olsa bile FETÖ’cü, darbeci subaylar değil, ağır bir travma geçirmiş olan TSK olmalıdır.


DÜNYA DÜZENİ
ABD ve diğer Batılı emperyalist ülkelerin yaptığı temel tarihi hata, “İslam kisvesi” altındaki radikal akımları, “sonra kontrol ederiz, edemezsek yerlerine ılımlı modeli koyarız” düşüncesiyle desteklemiş olmalarıdır. Sovyetler Birliği’ni kuşatmak adına başlattıkları bu süreç dönüp kendilerini vurduğu halde, gerçeği görmemekte direnmeleridir. FETÖ konusundaki tutumları bunu göstermektedir.

Oysa dönüp, kurdukları dünya düzeninin tarihi gelişimine baksalar, nasıl bir hata içinde olduklarını açıklıkla görebilirler.

Bugün Birleşmiş Milletler ve etrafındaki dünya düzeni birçok ihtiyaca yanıt vermekten çok uzaktır. Adil bir düzen değildir. Demokratik bir düzen hiç değildir. Bu düzen değişmelidir. Bu ayrı bir konudur. Bu düzene uluslararası adalet, insan hakları, ulusların, devletlerin eşitliği açısından çok haklı itirazlar vardır. Mevcut uluslararası düzenin hâkimleri, düzeni değiştirmemek için direnmektedirler. Oysa, asıl tehlike bu haklı itiraz ve talepler değildir.

Asıl tehlike; “İslam kisvesi” altında yeni bir dünya düzeni için kan döken radikallerdir. El Kaide, DAEŞ, Boko Haram ve benzeri örgütlerin egemen, demokratik-laik, kurallara karşılıklı bağlı dünya düzeni yerine, İslam’ı sadece kendileri gibi anlayan ve uygulayan “tek dünya” kurma ideolojisi ve hedefidir. Radikal örgütlerin dünyayı, ‘Darülİslam’ (Barış âlemi), Darülharb (Savaş âlemi) diye ikiye bölmeleri amacı budur. Bütün Dünya, Darülislam olununcaya kadar, kendilerinden olmayan her yer savaş alanıdır.

Bu akımların hâkim olamadığı halkı Müslüman tek ülke Türkiye’dir.

Temelleri 1923’te atılmış demokratik-laik Türkiye’nin değeri açısından Batı’nın farkına varması gereken gerçek budur.

Yazarın Tüm Yazıları