Yaşarken ölenlerin ölüm ilanıdır bu maden

GEÇEN hafta söz vermiştim.

Haberin Devamı

Marmaris ve çevresindeki katliamı yazacaktım...
Soma’daki yeraltı katliamından sonra Marmaris kıyılarındaki sualtı kıyımıydı bu.
Denizin 20 metre altına dalmıştık.
Ve o kirli gerçeği gözlerimizle görmüştük.
Videolar, fotoğraflar, raporlar hepsi hazırdı.
Ama tam yazmaya oturdum.
Bir türlü oraya geçemedim.
Madenci anıtında toplanan gençler geldi gözümün önüne.
Yaşları 15-16...
“Ne olmak istiyorsunuz?” diye sormuştum.
Öylece bakmışlardı.
Bir hayalleri bile yoktu.
O yüzden geçemedim, yeraltındaki cinayetten sualtındaki katliama.
Soma Mezarlığı’nda açılmış iki sıra çukur arasında yürüdüğüm o an geldi gözümün önüne...
Metan gazı, karbonmonoksit zehirlenmesi, yanmış yüzler belirdi yazı yazdığım ekranda.
O yüzden geçemedim sualtındaki zehirlenmeye. Ölen floraya... Yok alan deniz çayırlarına.
Geçemedim. Geçemedim. Geçemedim.
Geçemedim, o ruh kirlenmesinden deniz kirlenmesine.
Geçemedim, o ahlak zehirlenmesinden sualtı ölümüne.

Haberin Devamı

SENDİKAL MÜCADELE ÇÖKTÜ

Bütün ekranlarda işçiler konuşuyor.
Haberlerde, tartışma programlarında onlar. Maden işçileri öfkeyle konuşuyor.
Sanki nasıl öldüklerini anlatıyorlar.
İçinde bulundukları köle düzenini haykırıyorlar.
Yıllarca kabul etmek zorunda kaldıkları insanlık dışı koşulları gösteriyorlar.
Dikkat ettim.
Hepsinin de bir ortak özelliği var.
Ölüm riskini kabul etmişler. Razı gelmişler. Susmuşlar, pusmuşlar. Çekinmişler.
Konuşan yok olmuş.
Çünkü işsizlik korkusuyla sindirilmişler.
Yeraltı sömürüsüne direnememişler.
Peki niye?
Niye “itiraz” etmemişler.
Çünkü bu ülke sendikal mücadele tarihini kaybetti de ondan.
İtiraz kültürünü yitirdi.

ÖRGÜT KELİMESİ SUÇ OLDU

Kendi hakkını savunabilme gücünü unuttu.
“Örgüt” kelimesi yasaklandı. Suç oldu.
Sivil örgütlenme DGM’ye ÖYM’ye havele edildi...
Örgüt mü? Yeri zindandır. İşkencedir.
“Yahu bu bir sivil toplum örgütüdür. Sendikadır. Dernektir.”
“Hayır! Örgüt demek isyan demektir.” Ayıptır.
12 Eylül sonrası, nice demokrat hapislerde çürüdü. Nice beyinler göçtü.
Örgütsüz toplum, sivil ve demokratik özgüvenini yitirdi.
Çünkü sendika yalnızca bir ücret pazarlığı mekanizması değildi.
Sendika işçi için bir “özgüven kültürü”ydü. Kişilik madeniydi.
O yok oldu.
Ve işte sonuç budur.
Sendikasız işçi, özgüvenini yitirdi. Sustu. Çekindi. Ezildi.
Geriye, maskesinden korkan işçiler kaldı.
Masum, sade, ürkek, işsizlik korkusuyla ezik yeraltı çocukları.
Ben işte onlara yanarım.
Yaranım, çünkü yaşarken ölenlerin ölüm ilanıdır bu maden...

Haberin Devamı

SOMA’NIN ÖZETİ

Soma’daki asıl maden cevheri, Somalı çocuklardır.
Meydanda sohbet ettim onlarla.
Gözleri parlıyordu. Seslerinden kuşlar havalanıyordu.
Sordum: “Siz büyüyünce ne yapacaksınız?”
- Gidecez abi...
- Nereye?
Cevap yok. Öylece baktı çocuklar... Sonra sessizlik... Sessizlik... Sessizlik...
- Madenin altında babaların ölüm sessizliği...
- Üstünde çocukların gelecek sessizliği...
Budur işte Soma’nın özeti.

Yazarın Tüm Yazıları