Onun plaklarını görünce siyaseti erteledim bugün

Haberin Devamı

10 metrekare odanın içinde küçük maun masanın üzerinde bir gramofon..Yanında ahşap bir plak kutusu.
Sade bir divan ve sonrasında terasa açılan bir kapı...
Yürüdüm terasa çıktım. Karşımda alabildiğine uzanan körfez...
Puslu denize bakarken plak kutusu aklıma takılmıştı.
Geri döndüm ve görevliden rica ettim:
“İçindeki plaklara bakabilir miyim?”

Onun plaklarını görünce siyaseti erteledim bugün


Görevli bir an durakladı. Başkana baktı.
Başkan, “Bugüne kadar burayı gezen kimse sormadı bu plakları. İlk siz soruyorsunuz. O yüzden hakkınızdır. Bir defalık açalım kutuyu...” dedi.
Dikkatle açtık kapağını. Cildi bozulmaya yüz tutmuş bir albüm.
Sayfaları sararmış bir resim albümüne benziyor.
Biraz da çekinerek tutup çıkarıyorum. Kapağını çevirince ortası petrol rengi bir plak görünüyor ilk sayfada...
Ağır... Neredeyse bir taş plak...
Üzerindeki yazıları okuyamıyorum. Sonra birkaç sayfa daha çeviriyorum.
Ve bir plağın üzerindeki yazılar okunuyor.
Büyük harflerle şöyle yazıyor:
IN... CANTO...
DINO DI LUCA...
CP. 92874
Bir başkasının üzerinde “Klarnet”... Diğerinde “Tenor” hayal meyal okunuyor...
Bir süre gramofona bakıyorum...
Acaba çalar mı?
Zarar verir diye cesaret edemiyorum.
Sonra oradan terasa çıkıp o plağı düşünüyorum.
“İnsan bir milleti kurtarıp, bir ülkeyi kurduktan sonra... Gelip Yalova’nın körfeze bakan küçük bir terasında bu plağı dinleyerek acaba ne düşünür?”
Yıl 1929-30...


Onun plaklarını görünce siyaseti erteledim bugün


Bir imparatorluk çökmüş. Bir cumhuriyet kuruluyor...
Ve Yalova’da bir teras...
Mustafa Kemal Atatürk’ün Yalova’da körfeze bakarak dinlediği plaklara rastladım.
Oysa Yalova-Bursa hattını gezip siyaset ve seçim yazacaktım.
Başkan Vefa Salman “Buraya gelip de ‘Yürüyen Köşk’ü görmeden olmaz” diye diretince...
Başka bir dünyaya geçtim...
O büyük insanın dünyasına...
Bir ulusal kahraman olarak Yalova’ya tek başına gelip, çoban Mustafa’yla at binen... Körfeze doğru yalnız başına oturup plak dinleyen sergüzeştin dünyası...
Mustafa Kemal’in plaklarına takılıp kaldım.
Bilmiyordum. Türk Dil Kurumu’nu orada bu plakları dinleyerek kurmuş.
Kim bilir o terastan kurduğu bir ülkeye bakarken... Denizi seyreden bir romantik olarak neler düşünüyordu.
Bu plaklar, tarih kitaplarının, menkıbelerin, meydan savaşlarının, Çanakkale destanının ötesinde...
Bütün törenlerin, resmi geçitlerin, büstlerin, çelenklerin çok üzerinde...
Kurduğu memlekete sade bir terastan bakan yalnız bir insanın en sahici hali olarak göründü bana.
O terasta durdum. Bir film karesi gibi gözümde canlandırmaya çalıştım.
Bir Fellini filminin son sahnesi gibi...
Fonda o plak çalıyordu.
O plak ne miydi?
Ben araştırdım, YouTube’da cızırtılı bir ses buldum.
Siz de dinleyin. Muhtemelen o. Çünkü isim tutuyor.
Dinleyin ve o muazzam ruhun yalnızca bir asker olmadığını daha iyi anlayacaksınız.
https://m.youtube.com/watch?feature=youtu.be&v=jxzp54mkPnE
Bugün 10 Kasım değil... 29 Ekim değil... 19 Mayıs değil...
Öyle sıradan bir gün... Yalova’dan geçerken bu yolculuk bir maceraya dönüştü benim için...
Ruhu şad olsun...
Bugün biraz ara verdim...
Pazartesi siyasetin gündelik sokaklarına dönerim yine...

Yazarın Tüm Yazıları