Hangi özerklik

HDP özerklik mi istiyor?
Ve en önemli soru:
Özerklikten neyi anlayacağız?
Sırrı Süreyya Önder, “Özerklik konusunda hükümetle anlaştık” dedi.
Zaten hassas olan ortam iyice gerildi...
Oysa söylemek istediği kavramsal olarak başkaydı. Önder, şehir meclislerini, yerinden yönetimin güçlendirilmesini, gerçek demokrasinin halkın öz sorunlarına sahip çıkmaktan geçtiğini söylemek istedi...
Defalarca yazdım.
Atanmış valiler şehirlerin ve şehir ahalisinin sorununa yeterince sahip çıkamaz.
Çünkü oranın halkı tarafından seçilmezler. Merkezden atanırlar.
Oysa doğru olan, seçilmişlerin şehirleri yönetmesidir...
Oy verme özgürlüğü, ceberut devletin kapılarını açar. Kilitlerini kırar. Halkın özgürlüğünün güvencesidir.
Önder bunu kastetmek istedi. Ancak kavram olarak “özerklik” çok kolay başka bir yere çekilebildiği için, kısmı krize neden oldu...
Oysa yerinden yönetimde “özerklik” halkın kendi kendisini yönetebilmesinin en pratik halidir.
Hep diyorum. Trafik sorunu poliste değil belediyede olsa, halk sağlığı valilikte değil yerel yönetimde olsa, yaşadığımız bu şehir işkencesi daha kolay çözülmez mi?

KAVRAMLARDA ANLAŞMAK

Neyse ki dün Önder, “Artık her görüşmeden sonra açıklama yapmayacağız. Kavramlar üzerinde anlaşıp bir metin açıklayacağız” dedi ve rahatlattı.
Doğrusu da budur.
Hükümet ve HDP artık kavramlar üzerinde anlaşmaya varmalıdır...
Çünkü farklı alfabelerle, aynı dili konuşmak mümkün olmuyor...
O yüzden aynı alfabeyi kullanmadan, farklı kavramlarla konuşmaya çalışınca krizlere kapı açılıyor.
Susmayı öğrenmek, bazen konuşmaktan zor oluyor...

CHP ve HDP dedim bakın neler oldu

DÜNKÜ yazımda, Başbakan Davutoğlu’nun bir uyarısına atıf yaparak, “CHP ve HDP arasında bir seçim ittifakı mı var” diye sordum...
Gelen yorumlar oy coğrafyamızdaki kamplaşmayı öylesine açık etti ki...
Belli ki herkesin kendisine göre yonttuğu bir CHP var...
Birisi HDP’yi “ihanet çetesi” gibi görüyor. Diğeri CHP’yi aşırı devletçi totaliter bir parti olarak tanımlıyor...
Demek ki CHP ve HDP yelpazesinde müthiş bir kimlik meselesi var...
Tam bir gen karmaşası yaşanıyor.
Her iki tarafta da sosyal
demokrasi aşırı ulusalcılık ya da etnik kökencilik birleşince acayip bir mahluk doğmuş...

Cenneti parsellemek

RANT... Para... Açgözlülük... Hırs ve talan...
Dün yazdım.
Ve buradan yetkililere açık mektup olarak yazıyorum.
Gökova cennetinin giriş kapısı Kissebükü’ne Voyage isimli bir tatil köyü yapılıyor...
Lütfen dikkat.
O koylar elden giderse, o tatil köyleri bizden sonraki nesillere birer betondan utanç çöplüğü olarak kalır.