Ankara’nın en kritik sorusu

ÖYLE basit bir soru değil bu...

Haberin Devamı

Ve yalnızca Ankara’yı değil, dünya savaşıyla masada belirlenmiş bir haritanın geleceğini de ilgilendiriyor.
O yüzden hükümet kılı kırk yarıyor.
Dün bıraktığım yerden devam ediyorum.
Sorumuz şuydu:
Kobani yalnızca bir şehir direnişi midir?
Yoksa boyutları bölgesel ve tarihsel bir düzeye mi ulaşmıştır?
Ben Kobani’nin artık bir şehir direnişi olmaktan çıkıp bir ‘özerk bölge’ ve ‘ülkeleşme’ hamlesine dönüşmeye başladığını yazmıştım ki...
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu kritik soruyu açıkça ortaya koydu.
Özetle dedi ki,
Kobani sonrasında demokratik ve bütün bir Suriye olacak mı?
PYD böyle bir bütünlüğün dışında politika izliyor. Bu durumda Suriye’de nasıl bir senaryo işleyecek?
Şiddeti giderek artan bu soruların tercümesi şudur:
Türkiye Suriye’de ve Irak’takine benzer bir “Kürt Özerk Bölgesi” oluşumuna dikkat çekiyor. PYD bu oluşumun hazırlığı olarak görülüyor.
IŞİD’den arındırılmış bölgede, Kuzey Irak gibi bir Kuzey Suriye yönetimi hevesi var mıdır?
Ve bu oluşumların Türkiye’deki müzakere sürecine etkisi nedir?

Türkiye, IŞİD sonrası Suriye senaryosunu görmek istiyor.

ABD ETKİSİ

Görünen o ki, ABD, IŞİD’in temizlenmesi kararını almış.
Onlar için şu anda bir Esad sorunu öncelikli değil. IŞİD sorunu var.
Daha da ötesinde, IŞİD’e karşı olan bütün güçlere destek ve kaynak olunuyor. ABD’nin PYD’ye silah yardımı, İngilizlerin Peşmerge’ye eğitim vermesi bu kapsamdadır.
Türkiye de işte bu noktada nasıl proaktif bir rol oynayacağını tartışıyor.
Daha açık sorarsam:
Artık Türkiye’deki barış ve demokratikleşme süreci sınırlarımızın ötesini ilgilendirecek bir duruma gelmiştir. Türkiye bu büyüklükte bölgesel bir çözümü üretebilecek midir?
Türkiye meseleye yalnızca askeri ve güvenlik penceresinden mi bakacak? Yoksa bölgede bir demokrasi kulvarı mı açacaktır?
Bu kadar çok demokrasiye atıf yapan bir Türkiye’nin soruna yalnızca polisiye tedbirlerle yaklaşması elbette çelişki olur.

MÜZAKERE SANCISI

Silah ve eğitim yardımı alan PYD ve Peşmerge’nin bu durumu, elbette PKK’yı da hareketlendiriyor.
Özendiriyor.
Bölgede bir ‘güç dengesi’ olmayı isteyen Kandil, bu gelişmenin dışında kalarak pozisyon kaybetmeyi istemiyor.
O nedenle de giderek sertleşiyor.

ÖCALAN FAKTÖRÜ

Bu durumda Ankara’nın elindeki en önemli kartlardan birisi olan ‘müzakere süreci’ ön plana çıkıyor.
Bu da ‘Öcalan faktörü’nün yükselişi ve değerlenmesi demektir.
Öcalan’ın çağrısıyla olayların durduğu düşünülürse, hükümetin önünde iki seçenek beliriyor.
Ya Öcalan’la müzakere hızlanacak.
Ya da sertleşme başlayacak.
İkinci yolu elbette istemiyoruz.
O zaman hükümet muhalefetle yeni bir zemin oluşturmalıdır.

AKİL İNSANLAR MI AKİL SİYASET Mİ?

Akil adamlar iyi bir projeydi. Umutları artırdı. Barış projesini sivilleştirdi.
Ancak bu saatten sonra ne yapabilir?
Barış süreci artık ‘akil insanlarla’ değil, ‘akil siyasetle’ bir yere varabilir. Bunun yolu da öncelikle muhalefetle yoğun temastır.
Ben şimdi ‘akil siyaseti’ bekliyorum.
Kürt meselesi üzerinden birbirine gol atmaya çalışan bir siyaset yerine...
Sivil anayasaya endeksli, demokratik Türkiye için bir araya gelebilen “akil siyaset” Türkiye’nin önünü açacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları