Yılbaşı şarkım çalmaya başladı

Önceki gün sabaha karşı 03.00...

Haberin Devamı

Ağır gribim, boğazım şişmiş...
“Violet and Daisy” filmini seyrediyorum.
Acayip sempatik iki tetikçi kızın hikâyesini anlatıyor.
Bir tür “Anti Pulp Fiction”...


* * *


O sahne geliyor.
Kızlar 4 başka tetikçiyi öldürüyorlar ve sonra aniden bir müzik geliyor ve kızlar dans etmeye başlıyor.
Yumuşacık bir şarkı beni alıp götürüyor...
1974’e gidiyorum..


* * *


Fransa’da öğrenciyim... Philadelphia’lı 3 kızın söylediği şarkı bir anda radyoları kaplıyor.
Three Degrees söylüyor..
“When will I see you again..”


* * *


Ateşten kıvranan bedenim bir anda sakinleşiyor. Üzerimi basan kasvet siliniyor...
Türkiye’nin üzerindeki karabulut dağılıyor. Kasvet bulutlarının arkasından güneşli bir Türkiye çıkıyor.
Pilotsuz bir uçağım ve yukarılardan, çok yukarılardan, aşağıdaki vasat trol ordusu ile cebelleşen ülkemi seyrediyorum...
Gülmeye başlıyorum.
Aklıma, yıllar önce Karadeniz’de aniden belirip hayatımıza giren o harika beyaz balina geliyor...
Beyaz balina Aydın..
Tıpkı onun gibiyim.


* * *

Haberin Devamı


Harika gülüyorum... Gülerken ağlıyorum...
Nörotik ağlıyorum... Histerik gülüyorum...
Kendi kendimin tabibi olup, bu tuhaflığıma kendim teşhis koyuyorum...
‘BBANN sendromu...”
“Beyaz balina Aydın’ın nedensiz neşesi”
Neşesi kaçırılmış, keyfi bozulmuş, ruhsal dünyası tarumar edilmiş edilmiş ülkemde, neşelenmem için tek bir neden olmasa da, nedensiz neşelenebiliyorum ya... Bu bana iyi geliyor...
“Helal olsun bana” diyorum.


* * *


Bu üç harika kızın şarkısını dinleyeli tam 40 yıl olmuş.
Tam tamına 4 adet 10 yıl... En az üç nesil eder...
Sonra aklıma o düşünce takılıyor. Demek ki diyorum, en kötü anların, en karamsar günlerin bile bir romantizmi, ne bileyim, nedensiz bir keyfi olabiliyormuş...
İşte o an, bir gece yarısı beni mutluluktan hem ağlatan hem de güldüren bu parçayı aralık ayının fon müziği yapmaya karar veriyorum. Unutmak, nedensiz neşelenebilmek, direnebilmek, kafa tutabilmek için... Her gün en az üç-dört kere mutlu olmaya karar veriyorum...


* * *


Bu yıl evimin yılbaşı ışıklarını çoğalttım ve erkenden yaktım.
Siz.. ta uzaklarda bile, evimden gelen bu müziği işitiyorsanız, bilin ki o evde, bir beyaz balina yaşamaktadır...
Bir beyaz balina kadar nedensiz neşeli, küçük bir fokun gözleri kadar nedensiz sıcaktır o ses...
Ve o ses size de aynı nakaratı tekrarlamaktadır: “Seni tekrar ne zaman göreceğim...”


* * *

Haberin Devamı


Huzurlu, sevgi dolu ülkem...
Bir tanem... Gözbebeğim...
Bana harika bir çocukluk, her şeye rağmen harika bir gençlik veren anavatanım. Son durağım...
O harika huzurunu, o sıcacık sevgini, o kardeş mahallelerini yeniden ne zaman göreceğim...

Hiç düşündün mü ya biri sana o kiliseyi sorarsa

CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Papa’nın ziyaretinden bir gün önce yine Hıristiyan âlemine bindirdi de bindirdi. Ne İslamofobikliklerini bıraktı, ne “ölü seviciliklerini...”
İslam âleminin halifesi gibi esti süpürdü.


* * *


Merak ediyorum, yakınında hiç mi aklı başında biri kalmadı mı ona hafifçe dokunacak.
Mesela diyecek ki, “Sayın Cumhurbaşkanı Mescid-i Aksa için haykırıyorsunuz. Onlara ölü sevici diye yükleniyorsunuz. Ama ya biri de çıkıp size İznik Ayasofya Kilisesi’ni sorarsa...”
Çevresinde kimse soramayacağı için, soruyu ben kendime sorup cevabını da kendim vereyim.


* * *

Haberin Devamı


İznik Ayasofya Kilisesi, Hıristiyan âleminin en kutsal mekânlarından biridir.
Hıristiyanlık’la ilgili önemli kararların alındığı “Yedinci Konsül”, 787 yılında bu kilisede toplanmıştır.
Peki bu kilise ne oldu. Geçen yıl, cami olarak ibadete açıldı...
Sormazlar mı insana, 80 bin camisi olan, bu 80 bin camisinde her gün 5 vakit ezan okunan bir ülkede, Hıristiyan âleminin küçücük bir kilisesi mi fazla geldi size...
Haa, bir yıl önce Trabzon’daki kiliseyi de camiye çevirdiğinizi hatırlatmıyorum...
Çünkü çok ayıp olacak...

Kayıp yıllar için bir masumiyet listesi

-Three Degrees: “When will I see you again”. Tertemiz, masum, yumuşacık...
-Françoise Hardy: “Tous les garçons et les filles”. Bir Wes Anderson filmi kadar güzel.
-Robin Schulz: “Prayer in C”. Radio edition. Allegro ma non troppo... Hızlı, ama o kadar değil... Tam yılbaşı ayı ritmi...
-Abba: “Fernando”. Hep sadık, ihtiyacımız olan her an aynı sıcaklıkla yanımızda... Hiç bitmeyen bir arkadaş...
-Julio Iglesias: “Manuela”. Gülümsün’ün ilk şarkısı. Hiç bitmeyecek bir şarkı. Aralık ayı masumiyetinin fon müziği.
-Donna Lewis: “I love you always forever”. Sevdiğinizi kaç türlü ve kaç şiddette söyleyebilirsiniz... İşte o kadar.
-Goldroom: “Fifteen”. “Henüz on beşindeyim” diyen ve on beşinde gibi gelen harika bir ses.

Haberin Devamı

Yerlilerde kadın yönetici oranı en yüksek şirketler


AMACIM Cumhurbaşkanı ile polemik değil.
Ama madem kadınların iş hayatına atılması konusu açıldı devam edelim.
Ekonomist dergisi “Kadın dostu şirketler” araştırması yaptırdı.
Açıp “Yönetiminde en çok kadın çalıştıran şirketler” listesine baktım.
Tabii şirket büyüklükleri farklı olduğu için, çalışan kadın oranlarını dikkate aldım.
Küresel bir dev şirket olarak ilk sırada Coca-Cola vardı.
Bir yanlışlığı düzelteyim. Oranı yüzde 70 olarak yazmıştım, doğrusu yüzde 54’tü...

Cumhurbaşkanı “Kadınların her işi yapamayacağını” söylüyordu. Coca-Cola üst yönetimine sordum:
“Şirketinizin kadınların çalışması ve kadının iş hayatına atılması ile ilgili politikası nedir...”
Bana Yönetim Kurulu Başkanı Muhtar Kent’in geçmişte yaptığı konuşmaları ilettiler.
Yani ilettikleri bilgi, Cumhurbaşkanı’na cevap değil, benim soruma cevaptı.
Muhtar Kent’in bu konuda daha önce yaptığı konuşmalarda anlattığı kendi şirket politikalarıydı.
Modern bir küresel şirketin kadınlara bakışını gösteriyordu.


* * *

Haberin Devamı


Ekonomist dergisinin çalışması önümde duruyor.
Yerli şirketler içinde kadın yönetici oranı en yüksek olanı İpekyol...
Yöneticilerinin yüzde 81’i kadın.
Sofra yemek yüzde 53
Acıbadem yüzde 52
Mudo yüzde 43
Yapı Kredi yüzde 43


* * *


İlk 100’e medyadan sadece 3 şirket giriyor. Üçü de Doğan Grubu’ndan.
D Smart yüzde 36
Doğan Müzik yüzde 33
Hürriyet yüzde 30.

Yazarın Tüm Yazıları