O genel yayın yönetmeni ve patronuna

ÖNCEKİ gün olağanüstü bir film seyrettim...

Haberin Devamı

Hiç durmayın, hemen bugün gidin seyredin diyeceğim, seyretmeniz için yalvaracağım bir film...
“Danny Collins”.
Al Pacino ve Annette Bening’in harika oyunları...


* * *


Aynı gün gördüğüm bir kâğıt parçası olmasaydı, size bu harika filmi anlatacaktım.
Geçmişte kısa süre tanıdığı kadından olan oğlunu, yıllar sonra aramaya başlayan, bulduğunda onun sevgisini yeniden kazanmak için her tür hakarete dayanan, yılmayan yaşlı bir rock şarkıcısının hayatını anlatıyordu.
Diyordu ki, “Vicdan gecikmiş olsa da bir gün sevgiye dönüşebiliyorsa, bir gün borcunu ödemeye amade hale gelebiliyorsa, bu dünyada hâlâ umut vardır.”


* * *


İşte bunu yazacaktım size ama adına hâlâ gazete diyebilen bir kâğıt parçasının üzerindeki o fotoğrafı görünce hevesim kaçtı...
Sizi bu yazıdan mahrum edeceğim, çünkü o adama iki-üç laf etmeden geçemeyeceğim.


* * *

Haberin Devamı


Genel yayın yönetmenlerini tenzih ederim...
Adam iktidarı desteklediğini zanneden ama aslında ona yapılabilecek en büyük kötülükleri en aptalca yerine getiren bir gazetenin genel yayın yönetmeni güya...
Yayınladığı kâğıdın ön yaprağına, o vicdansız manşeti, o vicdansız montajı koymaya kendisi mi karar vermiştir...
Yoksa daha yukarıda bir patron mu...
Yoksa daha da yukarıda bir zat mı...
Ankara’da güvendiği bir dayısı vardır da o mu emretmiştir bu melaneti yapmasını...
Bilemem...
O yüzden, sırtındaki anahtarla kurulunca, trampet çala çala yürüyen o oyuncağın da günahını almak istemem...
Neticede hayat gailesi var...
Karakteri o olunca, emir de yüksek yerden gelince, alçak yerdekine evet demek düşer.


* * *


Öndeki aktör müdür, aşağıdaki suflör mü, yoksa yukarıdaki yönetmen mi, kimse o vicdansız, hayâsız, arsız adam, tutmuş boyadığı kâğıdın üstüne Aydın Doğan’ın resmini koymuş. Başına da montajla DHKP-C beresi geçirmiş.
Tam sayfa yapmış, demek istiyor ki, “Siz teröristi destekliyorsunuz”...
A be insafsız, a be hayâsız adam, bal gibi biliyorsun ki...
O fotoğrafı yayınlamak bir gazetecilik hatası ise ona ilk karşı çıkan, ilk tepki gösteren, yöneticilerini ilk uyaran insan odur... O fotoğraftan, en az ailesi kadar Aydın Bey’in de içi sızlamıştır, vicdanı sızlamıştır...
Bak, ben eski bir genel yayın yönetmeniyim, o yüzden yine de seni biraz kollayarak yazayım...
Ya çekil kenara, sırtındaki anahtarla seni kuran kimse o ortaya çıksın, ona sesleneyim ya da sen al bu mektubu, kimse o dayın git ona anlat...
Ben 21 yıldır, o aşağılık montajla ve iftiralarınızla kirletmeye uğraştığınız ama bir türlü kirletemediğiniz insanın yanında çalışıyorum.
- O adam, adam gibi adam değil, adamdır...
- O adam, hayatının her gününde devletinin yanında olmuştur.
- O adam hayatının her gününde bedeller ödemiştir.
- O adam hayatının her gününde, senin başına beresini montajladığın örgüt var ya, o örgütün en tepedeki hedeflerinden biri olarak yaşamıştır.
- O adam, devletinin yanında olduğu için, şimdi senin yanında olan, sırtını okşayan, sırtındaki anahtarı kuranların da hedefi olmuştur.
Yani, sırf teröriste karşı devletinin yanında olduğu için seninkilerin de saldırılarına maruz kalmıştır.

Haberin Devamı


Bak kardeşim, git patronuna mı yoksa dayına mı dersin şunu de


MADEM terör konusu açıldı, bak kardeşim sakın bana terörden bahsetme, Aydın Bey, ben, biz, Hürriyet ailesi, biz terörün ne olduğunu topunuzdan iyi biliriz.
Senden alınacak terör dersimiz yoktur bizim...
- Yirmi yıl boyunca, teröristler tarafından katledilmiş bir genel yayın yönetmeninin, Çetin Emeç’in koltuğunda oturdum.
- Yirmi yıl boyunca Azrail kapımın önünde nöbet bekledi.
- Yirmi yıl boyunca iki defa bombalı saldırıdan kurtuldum...
Üstelik, hep yanında olduğum devletim değil, Allah korudu beni...


* * *


Git, şimdi dayılarının aile şirketi gibi kullandığı MİT’ine sor...
İstanbul bölgesindeki müdürü bana iki defa gelip niçin uyarmış, Terörle Mücadele niye devletten koruma almamı istemiş, niye 20 yıl devletin verdiği korumalar ile gezmişim...
Çünkü DHKP-C’nin hücre evlerine yapılan baskınlarda evimin adresleri, krokileri çıktı...
Yani, sizin uydurduğunuz kumpas suikast senaryoları değildi...
Görüyorum, anlıyorum, siz de gösteriyorsunuz ki, artık insanlara kumpas kurma sırası size gelmiş.
Daha önce bir maliye kumpası kurulmuştu, şimdi de bir başka kumpas tezgâhlıyorsunuz.
Kurun kumpaslarınızı...
Gelin üzerimize, atabileceğiniz ne kadar iftira varsa atın, içinizde kalmasın.
Eminiz, içimiz rahat, o çizdiğiniz montaj bizim üzerimize uymaz...
Ama kurduğunuz bu kumpas sizin üzerinize öyle bir yapışacak ki, yedi ceddiniz kazıyamayacak onu oradan...


* * *

Haberin Devamı


Bak, tedbirini al, işlediğin ağır suçun vebali üzerinde kalmasın istiyorsan, şimdiden git, ağababan, dayın kimse ona da söyle...
Bu yol yol değil...
Hepimizin başına bela olacak bir terör dalgası geliyor...
Hiçbirimiz bunun altından tek başımıza çıkamayız...
Söyle onlara, çıkardıkları o tek parti güvenlik yasasına güvenmesinler...
Sanmasınlar ki “Sokağa çıkanı vururuz” tehditleri, gözü dönmüş vicdansız teröristi yolundan eder...


* * *


Git ona de ki: “Aydın Bey diyor ki, bu yol yol değildir. Terörün osu busu olmaz. Terörün dini, imanı, siyaseti olmaz. Bu terör geçmişte hepimizi yaktı, yarın hepimizi cayır cayır yakar. Kimse medet ummasın bu terörden. Katledilen savcımız, hepimizin evladıdır. Onu katleden de hepimizin düşmanıdır, Türkiye’nin, demokrasinin düşmanıdır.”
De ki onlara: “Biz terörle sahiden mücadele edilecekse, yanınızdayız...”
Git, patronuna mı dersin, havuzun başındaki adama mı...
Yoksa Ankara’daki dayına mı...
Git aynen böyle de...
De ki, yarın gelip de bu ülkede demokrasi, bağımsız adalet yeniden doğduğunda, yakasına ilk yapışılan, ilk fırsatta Babıâli’nin çöp tenekesine atılacak kullanışlı ve kullanılmış, aptal sen olma...


* * *

Haberin Devamı


“Danny Collins”, gecikmiş bir vicdan sızlamasının da bir gün olağanüstü sevgiye dönüşebileceğini anlatıyordu.
Ama bu film hepimize asıl şunu söylüyor...
Bu ülkeye barışı, kardeşliği, huzuru getirmenin hâlâ umudu var...
Yeter ki, gecikmiş olsa bile, vicdanlarımızı kanatan haksızlıkların farkına varalım...
Yeter ki ortak düşmanları bilelim.
Yeter ki en acılı günlerde, muhalif diye bildiğimiz insanların aslında en büyük ve en güvenilecek dost, en büyük müttefik olabileceğini fark edelim.
Teröre karşı güç birlikten doğar, kutuplaşmadan, kutuplaştırmaktan değil...


* * *


Kusuruma bakmayın...
Yanında çalışmaktan şeref duyduğum bir insana atılan iftira, yapılan haksızlık öylesine ağır ve vicdansızdı ki, Kayahan nedeniyle bir gün ertelediğim öfkemi, 48 saat daha geriye atamadım.
Umarım pazarınızı berbat etmemişimdir.

Yazarın Tüm Yazıları