Müzmin bir yalnızın evinde, tek başıma

PASSEIG de Gracia ile Provence’in köşesindeki binanın balkonundan Barcelona’yı seyrediyorum.

Haberin Devamı

Sol taraftaki pencereden içeride çalışan insanları görüyorum. Davette dağıtılacak kanepeleri hazırlıyorlar.

Barcelona’da harika bir akşam başlıyor ve biz efsane mimar Antoni Gaudi’nin yaptığı son sivil bina olan La Pedrera’dayız.

 

MÜZMİN BİR MÜMİN VE YARATTIĞI MEKÂN

 

Müzmin bir yalnızın evinde, tek başıma

 

 

Binayı fotoğraflarda kim bilir kaç defa görmüşüm ama ilk defa giriyorum.
Biraz önce girişteki çok yüksek tavanlı holdeki ışığa vurulmuşum. Yan taraftaki merdivenlere oturup çektirdiğim fotoğrafın ışığı bir mimari dehanın ürünü olabilir ancak.
Biraz sonra Çalık Grubu’nun, Ahmet Güneştekin’in sergisinin açılışı için vereceği yemek başlayacak.
Ama hepimizin aklı hâlâ bu binada.
İster istemez 20. yüzyılın başına dönüyorum.

 

Haberin Devamı

UKALA BİR ZENGİNİN DÂHİ MİMARLA DANSI

 

1905 yılı...
Barcelona’lı Pere Mila adlı zengin işadamı şehrin merkezindeki bir binayı satın alır.
Katalonya’nın en etkili ailelerinden birinin kızı olan Roser Segimon’la evlenince, Barcelona sosyetesinin en dikkat çeken simalarından biri olmuştur.
Bir özelliği de eğlenceye çok düşkün bir ukala oluşudur.
İlk işi, o dönemin en tartışmalı mimarı olan Antoni Gaudi’yi bulmak olur.
Ondan bu köşeye, herkesin konuşacağı bir bina yapmasını ister. İnşaat 1906 yılında başlar ve 1910 yılında biter.
Bina biter ama sorunları bitmez. Mimar, şehrin verdiği büyüklüğü geçmiştir ve bu kısımların yıkılması kararı alınır.
Demek ki Gaudi gibi dâhi mimarların bile yerel yönetimlerle sorunlu olabiliyormuş.

 

OLAĞANÜSTÜ BİR BİNA ÇÖPLÜĞE DÖNÜŞÜYOR

 

Daha sonraki yıllarda binanın hüzünlü tarihi başlar. Eşinin ölümünden sonra Roser binayı satar. 1960’lı yıllarda binanın içi çöplüğe döner. Bu arada içindeki dekoratif eserlerin çoğu çalınır, kaybolur.
Gaudi’nin bir türlü tamamlanamayan kilisesi (Sagrada Familia), dünyanın dikkatini çekmeye devam ederken, yaşamı sırasında bitirip teslim ettiği bina tükenmeye terk edilmiştir.
Sonunda UNESCO devreye girer. Bina Dünya Kültürel Varlığı olarak tescil edilir. Katalan hükümeti burayı bir kültür merkezine çevirir.
Bugün Barcelona’nın fotoğrafı en çok çekilen binalarından biri haline gelir.
Ve biz şimdi burada Türkiye’nin uluslararası alana çıkardığı en ünlü ressamlarından biri olan Ahmet Güneştekin onuruna verilen yemeğe başlıyoruz.

 

Haberin Devamı


Picasso ve Miro’nun arkadaşı bir Türk sanatçısını anlatıyor

 


BİRAZ sonra davetlilerden biri ayağa kalkıyor ve konuşmaya başlıyor.
Konuşan kişi, Barcelona kültür çevrelerinin efsane bir ismi olan Daniel Giralt-Miracle’dır.
Gençliğinde Picasso, Miro ve Dali gibi efsane sanatçılarla tanışmış, onların sergilerinin küratörlüğünü yapmış bir insandır.
Yemek yediğimiz binanın da eski bir tanığıdır. Çünkü bu bina kültür merkezi haline getirildikten sonra, bir süre oranın müdürlüğünü yapmıştır.
Türkiye’den gelen bir sanatçının küratörlüğünü yapan insan budur. Ahmet Güneştekin hakkında övücü bir konuşma yapıyor.
Onun İstanbul’daki evi ve atölyesi için, ‘Hayatımda gördüğüm en güzel atölyelerden biri” diyor.

 

Haberin Devamı


Ülkem benden uzak ben ülkemden uzak

 


BARCELONA’dan mutlu dönüyorum.
Harika bir sergiyi gezdim. Harika bir şehri daha iyi tanıdım. En önemlisi de 3 günlüğüne de olsa, ülkemin taş gibi ağır havasından kurtuldum...
Ülkü Tamer”in o harika dizesini bir kere daha tadına vara vara okudum:
“İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür...”

 


Dışbükey bir aynaya kaç halimiz sığar

 


DÜNYACA ünlü Marlborough Galerisi’nin Barcelona şubesi, şehrin en canlı yerlerinden birinde.
Uzun bi koridor şeklindeki galerinin dipteki duvarının üzerinde, yarısı ayna, yarısı kelime ve rakamlardan oluşan çember şeklindeki eser, serginin gerçek manasını en çarpıcı şekilde anlatıyor.
Ahmet Güneştekin’in, “El poder de los orígenes” (Kökenin Yetisi) sergisindeki işlerin merkezinde bu eser bulunuyor. Onu,Güneştekin’in Tarlabaşı’ndaki atölyesinin duvarında saatlerce seyretmiştim.

 

Haberin Devamı

AYNAYA BAKIP KENDİMİZLE VE ÜLKEMİZLE YÜZLEŞMEK

 

Müzmin bir yalnızın evinde, tek başıma


Bu eser, son zamanlarda yaptığı ‘Konstantiniyye Yüzleşmeler Serisi’nden.
Eserin karşısına geçince, iç içe geçmiş dışbükey aynalardan, çeşitli hallerinizi görüyorsunuz.
Ayna neden asırlardır insanoğlunun kafasını bu kadar kurcalamış, orada anlıyorsunuz. Ahmet Güneştekin’i eserinin yanına yerleştiriyorum.
Bu defa sanatçıyı eseriyle yüzleştirip, deklanşöre basıyorum.
Ayna, göz ve deklanşör, her birimizin içinde kaç biz olduğunu sembolik olarak anlatıyor.

 


DAHA İLK GECE BİNLERCE TWEET ATILIYOR

 


Serginin açılışı çok kalabalık. Biraz sonra açılışı, Katalan sokağına taşıyor sergi.
Daha o akşam, Barcelona’da en çok ses getiren kültür olayı oluyor. Twitter’da binlerce mesaj atılıyor.
Ahmet Güneştekin ilginç bir sanatçı. Rahmetli Burhan Doğançay gibi o da yurtdışında çok ses getiriyor. Çok önemli küratörler onunla çalışıyor.
Eserleri çok özgün. Modern sanat pazarının özelliklerini iyi tahlil etmiş.
Tabii Malborough Galerisi’nin onun arkasında durması da bu uluslararası başarıda çok önemli bir yere sahip.

 

Haberin Devamı

PICASSO, VAN GOGH, RENOIR SERGİLEYEN BİR GALERİ

 


Düşünebiliyor musunuz, 1946 yılından beri dünya sanat pazarında çok önemli bir yere sahip bu galeri.
Picasso, Van Gogh, Pisaro, Monet, Renoir, Sisley, Françis Bacon, Henry Moore, Egone Schiele, Botero gibi dünya çapında sanatçıların eserlerini sergilemiş bir galeri.
Onun Türkiye’den bir sanatçının arkasında bu kadar güçlü bir şekilde durmasının önemini kimse inkâr edemez. Bu arada Ahmet Çalık’ı ve grubunda çalışan yöneticileri de kutlamak istiyorum.

 

Biliyor musunuz?

 


-LOUVRE, müzecilikte devrim yaptı ve gençler için bir bölüm açtı. ‘Yıldız Savaşları’ filminin efsane tipi Darth Wader da artık Mona Lisa’yla
aynı evi paylaşıyor.

Yazarın Tüm Yazıları