MI6’nın bulduğu cihatçı kitabında iki isim Sultanahmet’e uzanıyor

19 Şubat 2016  Paris

Haberin Devamı

Ankara’daki bombanın patlamasından 2 gün sonra Nadim Kobeissi adlı 25 yaşında genç bir adamın Paris’te yaptığı açıklama, gazetelerin haber merkezlerinde çok az insanın dikkatini çekti.

Oysa bu haber, özellikle Amerikan istihbarat merkezlerinde anında kayda geçirildi.
Bu haberi ilk öğrenenlerden biri ise IŞİD’in Rakka’daki mensuplarıydı.
Oysa haber hiçbir haber ajansından geçmemişti.
Öyleyse, IŞİD, bu küçücük haberi nasıl olup da öğrenmişti...
Bunun cevabı Kobeissi’nin yaptığı şu açıklamada saklıydı:
“Kurduğum ‘Cryptocat’ uygulamasını bugünden itibaren kaldırıyorum...”
Haber aynı gün İngiliz istihbaratı MI6’e geldiğinde, uzmanların yaptığı ilk iş muhtemelen aralık ayında açtıkları bir dosyaya yeniden bakmak olmuştu.

 

Haberin Devamı

MI6’nın bulduğu cihatçı kitabında iki isim Sultanahmet’e uzanıyor

 


EL KİTABINDAKİ UYGULAMA

 

Aralık 2015 Londra...

 

İngiliz istihbaratı geçen yılın aralık ayında cihatçılara ait bir el kullanım kitabının farkına varmışlardı.
El kitabı cihatçıların telefonda güvenli konuşmayı nasıl sağlayacaklarını anlatıyordu.
İngliz istihbaratçıların o el kitabında özellikle iki App (Uygulama) dikkatini çekti.
Birinin adı Cryptocat, ötekinin ise Chatsecure’du...
El kitabındaki bu iki isimden özellikle birincisi, IŞİD’in Rakka karargâhının neden bu haberi ilk öğrenenler arasında olduğunu açıklıyordu.
Çünkü, o güne kadar hiçbir akıllı telefon şifreleme sistemi, ne CIA ve FBI’ı, ne de onları Cryptocat kadar uğraştırmıştı. 
Bu bilgi hem Amerikan hem İngliz istihbaratının gözlerini, Cryptocat uygulamasını bulan kişiye çevirdi.
Aynı günlerde, cihatçıların hareketlerini izleyen SITE adlı bir Amerikan istihbarat birimi de benzer bulgulara ulaşıyordu.

 


ARAP İLKBAHARINDA

 

Haberin Devamı


2011 Kahire...

 

Bu kişinin adı Nadim Kobeissi’ydi.
Tıpkı, Apple’da FBI’ı en çok uğraştıran A7 ve XA9 çiplerini bulan Apple mühendisi gibi, Nadim Kobeissi Ortadoğu orijinli bir program yazıcısıydı. 
Apple mühendisinin doğduğu Hayfa’dan biraz daha güneyde, Beyrut’ta doğmuştu. 
O da Hıristiyan Arap’tı.
İşin en ilginç yanı ise Criyptocat adını verdiği şifreleme uygulamasını bulmasına neden olan olaydı.
Bu şifreleme sistemini 2011 yılında Arap Baharı sırasında bulmuştu.
Amacı, demokrasiye hizmet etmekti.
 Baskı rejimine direnen insanların, devlet polisi ve istihbaratına yakalanmadan haberleşmesini sağlayacak bir uygulama bulduğu için de çok sevinmişti. 
Kobeissi 26 yaşındaydı ve Paris Araştırma Enstitüsü’nde doktora yapıyordu.Tabii bu şifreleme sisteminin, bir yıl sonra Suriye’de IŞİD tarafından kitlesel katliam eylemleri için kullanılacağı aklından bile geçmemişti. 
Büyük bir ihtimalle, Ankara, Paris ve Sultanahmet katliamlarını düzenleyen IŞİD katilleri bu şifreleme sistemlerinden birini kullanmıştı.
Eminim halen yaşadığı Paris’teki saldırı onu da derinden etkilemiş ve yazdığı programın IŞİD tarafından kullanılıyor olma ihtimali aklına gelmişti.
Ancak o yıl Kahire’den binlerce kilometere uzakta bir başka yerde bir başka ilginç gelişme vardı.

 

 

 

Haberin Devamı


San Francisco’da bir Çinlinin ‘Undercover’ 388 bin doları


2011 San Francisco...

 

 

MI6’nın bulduğu cihatçı kitabında iki isim Sultanahmet’e uzanıyor


Amerikan Kongresi, 2011 yılında, Libby Liu adlı San Francisco’da yaşayan birine 7 milyon dolar fon tahsis ediyordu.
Para, Çin’de demokrasinin gelişmesine yönelik yayınlar yapan Radio Free Asia’nın gelişmesi için kullanılacaktı.
2008 yılında “Özgür Tibet” hareketine mensup bazı aktivistleri başka kuruluşların ismi altında Pekin Olimpiyatları’na sokmak isterken Çin polisi tarafından yakalanmışlardı.
Liu o gün anlamıştı ki, Çin istihbaratı, aktivistlerin telefon konuşmalarını etkin bir şekilde dinliyordu.
Bunun üzerine elindeki fonu, konuşma iletişim güvenliğini sağlamak için kullanmaya karar verdi.
Bu da onu, ilginç bir program ve şifre yazıcısına götürdü.
Bu kişinin adı Nathan Freidas’tı...
Freidas ismini bir kenara yazın, birazdan yine döneceğiz.
Böylece dünyanın iki ucunda aynı yıl, 2 ayrı insan, telefon şifrelemesi için harekete geçiyordu.
Kobeissi gibi o da, demokrasi mücadelesi veren insanlar için yaptıkları bu çalışmaların bir gün Rakka’daki IŞİD teröristlerinin en büyük silahı haline dönüşeceğini düşünmemişlerdi.
Liu, kongre fonunun 388 bin 500 dolarlık kısmını Friedas’a verdi. O da bu parayla Gibberbot isimli bir şifreleme programı yazdı.
Burada kalmayıp daha ileri bir adım attı ve Gibberbot’u, Chatsecure’la birlikte kullanacak cok etkili bir şifreleme programı geliştirdi.
Bu noktada en ilginç bağlantı ortaya çıktı.
Chatsecure, Apple iPhone’lar için geliştirilmiş bir uygulamaydı. Böylece aynı anda Tibet ve Kahire’de bağlayan bir hikâye, Cupertino’daki Apple merkezine bağlanıyor ve günlerdir izlediğimiz istihbarat savaşı başlıyordu.

 

Haberin Devamı

ABD DENİZ KUVVETLERİ 

 

USNRL Washington DC...


Amerikan Deniz Kuvvetleri’nin Washington’daki Araştırma Laboratuvarı’nda (USNRL) çalışan bir matematikçi, geçtiğmiiz yıllarda çok ilginç bir program yazıyor.
Paul Syverson isimli matematikçi, anonim kişilerin özel telefon konuşmalarına girmesini engelleyen bir yazılım bulmuştu.
‘Tor’ adını verdiği bu yazılım, askeri iletişim güvenliği için kullanılacaktı. Ancak bu sistem artık, e-ticaretten, ek mail’e kadar her alanda kullanılıyor.
Yani istihbarat örgütlerini ve orduları anonim bir şekilde internete giren teröristlere karşı koruyan sistem, bir anda teröristleri de anonim istihbarat ajanlarına karşı korur hale gelmişti. İnsanlığın, terörü yenmek için yaptığı her buluş, teröristin elindeki silaha dönüşüyordu.
FBI-Apple savaşının ardında işte “Akbaba’nın Üç Günü” filmine benzeyen derin bir hikâye vardı.

 

 

Haberin Devamı

IŞİD Ankara ve Sultanahmet’te bu uygulamaları kullandı mı

 

MI6’nın bulduğu cihatçı kitabında iki isim Sultanahmet’e uzanıyor


IŞİD, PKK ve YPG gibi örgütler hangi şifreleme sistemini kullanıyor bilmiyoruz. 
Ancak Amerikan ve İngiliz istihbaratlarının elindeki bilgiler şunu gösteriyor.
Bu 2 uygulamanın en çok kullanıldığı ükeler, İran, Mısır, Libya ve Tibet...
Şifreleme savaşında her yol bu iki uygulamaya ve Ortadoğu’ya çıkıyor.
Yani bizim de içine battığımız Ortadoğu bataklığına...
Anlattığım bu “Akbaba’nın Üç Günü” hikâyesi, Ankara, Paris, Sultanahmet ve ikinci Ankara bombalamalarında, Fransız ve Türk istihbaratlarının, gözlerinin önündeki olayı nasıl atladıklarını açıklayabilir.
Teröristler bomba yüklü araçlarla Türkiye’de 20 gün boyunca dolaşırken, benzer şifreleme uygulamaları kullanmış olabilir.
FBI’ın başaramadığını MİT başarabilir mi...
Wall Street Journal’de 23 Şubat günü yayınlanan bir makaleye bakılırsa, şifre açma konusunda, kanun takmayan bazı otoriter ülkeler Amerika’dan daha başarılı.
Ancak MİT’in, 3 olayda da geriden gelmesi, Türk istihbaratının bu ülkeler arasında olmadığı izlenimi veriyor.
Merak edilen ise şu:
Cryptocat kullanımdan kalktığına göre, teröristlerin işi zorlaştı mı?
Hayır, halen şifreleme güvenliği sağlayan herkese açık onlarca uygulama var.
Bütün bunlar, “Akbaba’nın Üç Günü” filmindeki senaryonun nasıl gerçek haline geldiğini gösteriyor.
Bu da MİT’in önümüzdeki dönem Enigma uzmanlarına ihtiyacı olacağını gösteriyor.
NOT: Bu yazıdaki bilgileri Wall Street Journal, New York Times gazetelerinden aldım. Senaryo her zamanki gibi bana ait.

 

 


Teröristin telefonu gerçekte kime aitti

 

 


FBI ile Apple arasındaki savaş devam ederken, hiç beklenmedik bir yerde yeni bir cephe açıldı.
San Bernardino’da 14 kişiyi öldüren 2 teröristin elindeki telefonların mülkiyeti kendine ait değildi.
Kullandıkları iPhone’lar, iki teröristin çalıştığı San Bernardino County’e, yani yerel yönetimine aitti.
FBI, “Kamuya ait bir mal olduğu için, kişilerin iletişim mahremiyeti alanına” girmeyeceğini savundu.
FBI’ın ortaya attığı ikinci hukuki argüman da şuydu:
Söz konusu her iki kişi de polisle girdiği çatışmada öldürülmüştü.
Dolayısıyla “Ölmüş kişilerin özel hayatı” diye bir şey olamazdı.
Bence Türkiye’de de hukukçuların tartışması gereken bir durum bu.

Yazarın Tüm Yazıları