Elimde pankart, nehrin kenarında

İÇİMDEN siyaset yazmak hiç gelmiyor artık...

Haberin Devamı

Kendi payıma siyasetin bittiği noktadayım.

 

Nehrin kenarında oturup olup biteni çaresizce seyretmek, bana bugün için en etkili pasif direniş gibi görünüyor.

 

Ama göğsümde şu pankartı taşımayla devam ediyorum.

 

Elimde pankart, nehrin kenarında

 

“Can Dündar ve Erdem Gül’e özgürlük.”

 

***

 

- Çünkü:

 

Haberin Devamı

İki arkadaşımın da gazetecilikten başka bir şey yapmadıklarına bütün kalbimle inanıyorum ve eminim.

 

***

 

- Çünkü:

 

Bu davaların ve tutuklamaların, 21’inci yüzyıl Türkiye’si için bir utanç olduğuna bütün kalbimle inanıyorum.

 

***

 

- Çünkü:

 

 

Bu davalar ve tutuklamaların, Türkiye’nin sicilini ve mostrasını çok fena halde bozduğunu ve bize kızan boksör milletlerin, durmadan bu açık kaşımıza çalıştıklarını, bizi kanattıklarını görüyorum.

 

***

 

- Çünkü:

 

Bu davalar ve tutuklamalar yüzünden oluşan imajın, ülkemize, başta Cumhurbaşkanı ve ailesi olmak üzere, hepimize çok zarar verdiğini, atılan iftiralara inanan insan ve ülke sayısını arttırdığını görüyorum.

 

***

 

- Çünkü:

 

Haberin Devamı

Ülkenin yüzde 49.5 oy almış Başbakanının, bir hafta içinde 5 kere bu tutuklamaları eleştirdiğini görüyor, siyasetin, vicdanlarımızın, adaletin, insafın içine düştüğü bu çaresizliğe kahroluyorum.

 

***

 

İşte o yüzden, nehrimin kenarında, elimde bu pankartla bu çaresiz gösteri oturuşunu yapıyorum.

 

***

 

Ne zamana kadar mı...

 

Tıpkı Silivri zulmünü nehrin kenarında bekleyip adaletin tecelli ettiğini gördüğüm gibi...

 

Bunun da hüzünlü ama mutlu sonunu görünceye kadar...

 

AYDIN BEY’İN YENİ TARZI HAKKINDAKİ İLK RAPORUM

 

AYDIN Doğan’ın rahmetli Hasan Pulur’un cenazesinde çekilen fotoğrafı birçok tanıdığımın dikkatini çekmiş.

 

Aydın Bey geçen yaz ince kenarlı gözlüğü bırakıp, çok daha modern bir çerçeve seçti.

 

Haberin Devamı

Bir gözlük insanın görüntüsünü bu kadar değiştirir mi...

 

Elimde pankart, nehrin kenarında

 

Etkili olur ama Aydın Bey’in değişiminde sadece gözlüğün etkisi yok.

 

Gür saçlarının olması tabii ki büyük avantaj. Ama bana göre yaptığı en güzel şey, saçlarını boyamaması...

 

Hafif kırlaşma, ona çok daha genç ve modern bir görünüm verdi.

 

Geçen yaz Bodrum’da onu çok iyi gördüm.

 

Bu yepyeni tarzı ona çok yakıştı.

 

Bir kere daha anladım ki, tarz çok önemli bir şeydir ve her yaşın çok güzel tarzları olabilir

 

BİLİN BAKALIM KİMDİ BU 50-60 YAŞ GEYİK GRUBU

 

GEÇEN hafta Sedat Alaoğlu bazı arkadaşlarını, salı akşamüzeri “happy hour”a davet etti.

 

Happy hour, büyük bir işyeri geleneğidir.

 

Genellikle cuma öğleden sonra, herkes hafta sonu tatiline çıkmadan işyerinde bir araya gelir.

 

Haberin Devamı

Biz, Les Ottomans Oteli’nin barında buluştuk...

 

Ottomans’ın barı gerçekten harika.

 

Bara oturduğunuz zaman, karşınızda muazzam bir Boğaz manzarası var.

 

Tam karşıda yeni ışıklandırılmış haliyle Kuleli Askeri Müzesi duruyor.

 

Harika bir müzik var.

 

Katılanlara gelince, isimlerini vermeyeceğim.

 

Ama bir bulmaca...

 

Demografik bilgileri vereyim.

 

- İçimizden sadece biri 40’lı yaşlarındaydı.
- Onun dışında en küçüğümüz 54 yaşındaydı.
Galiba en yaşlısı bendim.
- Birimiz geçen hafta 60 yaşına girmişti.
- Birimiz de gelecek yıl 60’ına girecekti.
- İkimiz hariç, geriye kalanlar epey zengin sayılırdı.
O akşam iki önemli karar aldık.
Bir, salı happy hour’larını sürdüreceğiz. Les Ottomans’da buluşacağız.

Haberin Devamı

İki, siyasetten mümkün olduğunca hiç söz etmeyeceğiz.
Üç, konuşulanlar asla dışarı yansımayacak ve kadro açıklanmayacak.

 

 

PUTİN’E KARŞI NEDEN ERDOĞAN’IN YANINDAYIM

 

-Kalbim diyor ki:

 

Eğer ülkenin hava sahasına üç kere tecavüz edilmişse...

 

Sen üç kere uyarmış, kurallarını bütün dünyaya duyurmuşsan...

 

Elbette bu olayda ülkenin yanında dimdik duracaksın...

 

Öyle yapıyorum.

 

- Ama aklım diyor ki:

 

Keşke bu olay hiç yaşanmasaydı...

 

Keşke Rusya ile kurduğumuz karşılıklı menfaate dayalı ilişkileri bozacak bu adım atılmasaydı.

 

***

 

- Kalbim diyor ki:

 

Rusya Cumhurbaşkanı Putin’in, uçağının düşürülmesine tepki vermesini bir noktaya kadar anlıyorum.

 

- Ama aklım diyor ki:

 

Keşke bu tepkisini Türkiye’yi tehdide, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesine bu iftiraları atacak noktaya getirmeseydi...

 

Elbette böyle bir iftirada, Cumhurbaşkanı’nın yanında dimdik duracaksın.

 

Öyle yapıyorum.

 

***

 

- Aklım ve kalbim diyor ki:

 

Keşke iki taraf da kendi iç kamuoylarına yönelik sözlerine, demeçlerine daha dikkat etselerdi...

 

İki ülkenin tarihi tecrübeleri, büyüklüğü, konjonktür ve karşılıklı menfaatler, kamuoyundan gelecek üç-beş alkış için harcanmayacak kadar büyük...

 

BAR TUVALETİNDE SEVİŞME TÜRK ROMANINA NASIL GİRDİ

 


HAFTA sonu Başak Sayan’ın yeni romanı “Kelebeğin Kaderi”ni okudum.

 

Modern bir genç kadın tarafından yazılmış bir küçük dünyalar kitabı...

 

“Fiko” başlıklı bölümde, kalabalık bir barın tuvaletinde geçen sevişme anlatılıyor.

 

Merak ettim, Türk romanında böyle bir fantezi daha önce var mıydı?

 

Ben bilmiyorum.

 

Kitap, modern günlük hayatımızda, dijital araç gereçlerin ne kadar baskın bir rol oynadığını da anlatıyor.

 

Çok sık iPhone, iPad, Instagram, Google, Facebook anlatımları var.

 

Ama bir şey dikkatimi çekti. Niye hiç Snapchat yok...

 

BİR KADIN İKİ SEVGİLİSİ İLE SEYAHATE ÇIKAR MI

 


BAŞAK Sayan, romanında Sartre’ın Simone de Beauvoir’ı sık sık aldattığını yazıyor.

 

O ilişki o kadar tek yönlü ve basit değil...

 

Mesela bir Cairo City olayı var ki, her şeyi anlatıyor.

 

Sartre, Beauvoir ve Beauvoir’ın sevgilisi, yani üçü birlikte gemiyle bir Ortadoğu gezisine çıkarlar.

 

Geminin adı da Cairo City’dir...

 

Kaç kadın böyle iki sevgilisi ile birlikte seyahat şansına sahiptir...

 

PATTİ SMİTH

 

İTİRAF edelim, hepimiz Patti Smith’in müzik dışındaki edebi kabiliyetini “Çoluk Çocuk” kitabı ile keşfettik.

 

O nedenle hepimiz yeni kitabı “M Treni”ni merakla bekliyorduk.

 

Baktım Cumhuriyet Kitap’ın dünkü sayısında bu kitapla ilgili iki tanıtım yazısı vardı.

 

Ben hatırlamıyorum, galiba Cumhuriyet Kitap’ta ilk defa aynı sayıda aynı kitapla ilgili iki ayrı yazı yayınlanıyor.

 

Varsa bile eminim çok azdır...

 

YARIN

 

Başbakan Davutoğlu’nun 6 ayrı yerde söylediği aynı söz neydi.

- Maslak 42’de bir lofttan dışarı bakarken ne gördüm.

- Can Dündar’ın kırmızı valizini yazmayı neden erteledim.

- Bugünlerde neden Cengiz Çandar okumak lazım.

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları