Charlie’ciler ti’ye alırdı

TANSU ve ben önceki günkü ‘Cumhuriyet’ yürüyüşüne en erken gidenler arasındaydık.

Haberin Devamı

O nedenle, Republique Meydanı’ndaki heykelin yanına kadar girebiliyoruz.
Orada dikkatimi çeken ilk şey şu:
Meydandaki heykelin üzerine ilk tırmananlar, Fransızlardan önce göçmenler olmuş gibi bir hava var.
Tabii ilk işim Türk bayrağı olup olmadığına bakmak oluyor.
Hayır miting başlamadan 2 saat önce henüz Türk bayrağını göremiyorum.
Hava çok soğuk, meydanın kenarına geçip bir şeyler içmek istiyoruz.
Ama bütün kafeler ağzına kadar dolmuş.
Bazıları müşteri almayı kesmiş. Zar zor bir kafede küçük bir yer buluyoruz ve oturuyoruz.
Yürüyüşün başlamasına bir saat kala, meydana doğru yürümek istiyoruz ama yol tıkanmış.
Zar zor yürüyoruz.
Biraz sonra meydana geldiğimde gördüğüm ilk manzara şu.
Heykelin üzerinde elinde Türk bayrağı olan biri var.
Üstelik Türk bayrağının üzerine bir de Fransız bayrağı eklemiş, onu sallıyor.
Onun hemen üstünde ise bir başkası elinde bir bayrağı sallıyor.
Bakıyorum, üzerinde Abdullah Öcalan’ın portresi var. Onun da biraz üstünde PKK’nın yıldızlı flaması görünüyor.
Anlıyorum ki heykelin üzeri Fransızlardan çok göçmenlerin elinde.
Kalabalıkta yürürken sol tarafımdaki binanın hemen üzerinde Afrika kökenli bir Fransız’la beyaz bir kadın dikkatimi çekiyor.
Ellerindeki flamayı pencerenin üzerine geriyorlar.
Flamanın üzerinde şu yazıyor:
“Müslümanım ama terörist değilim...”
Birden aşağıdan bir alkış kopuyor.
Fransa’da 6 yıl yaşadım böyle bir manzarayı hiç görmedim.


Charlie’ciler ti’ye alırdı

Haberin Devamı

Ölen Charlie Hebdo’cular gözlerine inanamazdı


CHARLIE Hebdo’yu çıktığı 1970’ten beri takip eden biriyim.
Derginin hedefindeki en önemli kişilerden biri “Flic”lerdir.
“Flic” 1968’in, yarattığı bir kavramdır. Genç öğrencilerin toplum polisi için kullandığı argo kelimedir.
Charlie Hebdo’nun hemen her sayısında “Flic”lerle dalga geçen en az bir karikatür vardır.
Önceki gün onlar için yapılan yürüyüşün en gözde insanları bu Flic’lerdi.
Hemen önümde benim yaşlarımda bir Fransız, irikıyım bir Flic’e sarılıp öpüyor ve herkes alkışlıyor.
Eğer Wolinski ve Cabu şu sahneyi görseydi eminim küçük dillerini yutardı.
Bu olay, Fransız halkını polisi ile barıştırdı.
Darısı Gezi’de genç insanların öfkesini çeken Türk polisinin başına.
İnşallah böyle bir barışma için Türkiye’de de gazetecilerin katledilmesi gerekmez.

Haberin Devamı


Her 15 Fransız’dan biri cumhuriyet için yürüdü


Charlie’ciler ti’ye alırdı


YÜRÜYÜŞÜN bittiği andan itibaren bütün televizyonlar durmadan katılan insan sayısını veriyor.
Bütün Fransa’da 4 milyon insan Cumhuriyet Yürüyüşleri’ne katılmış. Paris’te yürüyen insan sayısı 1.6 milyon. Neredeyse her 8 Parisliden biri yürüyüşe katılmış.
Taşrada rekor Lyon’da...
Yani Fransa’da Fransızcanın en iyi konuşulduğu, en
Fransız şehirde 300 bin kişi yürüyüşe katılmış.
Bu da şehirdeki her 4 insandan biri demek oluyor.
Fransa’da yapılan açıklamaya göre, Paris’in Alman işgalinden kurtuluşundan sonra yapılan en büyük yürüyüşmüş.
Bunun sembolik anlamını fark ettiniz mi.
Fransa bir kere kurtuluş savaşından sonra yürümüş.
İkinci ayağa kalkışı ise “ifade özgürlüğü için...”
Demek ki ifade özgürlüğü en az ülkenin bağımsızlığı kadar önemli.

Haberin Devamı

Kalan Charlie’ler akşam televizyonda


AKŞAM France 2 kanalında çok büyük bir program var.
“Ben Charlie’yim” sloganı altında büyük bir kalabalığın önünde canlı yayın yapılıyor.
Charlie Hebdo baskınından sağ kurtulan gazeteciler ve derginin avukatı da orada. Fransa’nın ünlü şarkıcıları çıkıp şarkı söylüyor.
Bu arada derginin avukatı şunları anlatıyor: “Benim görevim Charlie Hebdo’yu savunmaktı. Ama bundan böyle dergiyi Fransa halkı savunacak. Buradan dünyadaki bütün din adamlarına seslenmek istiyorum. Bütün din adamları şunu öğrenmeli. Mizahın dini yoktur...”


Fransa en marjinal dergisine sahip çıkıyor


Charlie’ciler ti’ye alırdı

BU olayın hafızamda bırakacağı en büyük çelişki şu: Charlie Hebdo marjinal bir dergi...
Tirajı sadece 30 binde ve Fransızlardın çoğu onun adını bile duymamış olabilirdi. Ayrıca toplumun bütün tabu bildiği değerlerle dalga geçen bir mizah anlayışına sahipti.
Şu çelişkiye bakın ki, ülkenin en marjinal dergisine yapılan saldırıya karşı toplumun ana akım merkezi ayağa kalkıyor.
Özgürlükler böyle bir şeydir.
Toplumun marjındaki insanların özgürlüğünü savunmazsanız, merkezi de savunamazsınız.
Özgürlük bir bütündür...
Merkez liberal sağın en büyük gazetesi Le Figaro’nun dünkü manşeti bunu çok iyi anlatıyordu:
“Fransa ayakta...”
Fransa gerçekten ayaktaydı.

Haberin Devamı


Charlie Hebdo’cular Erdoğan’ı ti’ye alır mıydı

LE Figaro dünkü sayısında bir başyazı yayınladı.
Başlığı “Duygusallıktan sonra cesaret”ti...
“Nihayet tek millet haline gelen bu ulusun gösterisinden etkilenmemek mümkün mü” diye soruyor yazı.
“Bu insanlar yeniden farklı düşünmeye devam edeceklerdir. Demokrasi budur. Önemli olan şudur: demokrasinin özüne dokunulduğunda birleşmek...”
Yani “tek millet” haline gelmenin yolunun, ifade özgürlüğünden geçtiğini söylüyor. Yazının bir yerinde “Hiç kuşkusuz Charlie’ciler dünkü yürüyüşle de dalga geçerlerdi. Özellikle de Erdoğan’ın sağ kolunun orada olmasıyla...”
Televizyonlarda Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan fazla söz edilmedi.
Ama ben buna katılmıyorum.
Davutoğlu’nun bu yürüyüşe katılması çok önemliydi ve ben bir Türk olarak bununla gurur duydum.
Yine de bu yazılardan ve Fransızların ifade özgürlüğüne sahip çıkmalarındaki bu kararlılık ve heyecandan alınacak dersler var.
Tekrar ediyorum.
Tek millet olabilmenin yolu, ifade özgürlüğünden ve gerçek demokrasiden geçiyor...

Haberin Devamı


Dillerdeki 2 önemli kavram ifade özgürlüğü ve cesaret


BURADA kaldığım 2 gün boyunca en çok işittiğim iki kavram şu oldu. “Fransa’yı Fransa yapan değerler” ve “cesaret...”
Yürüyüş sırasında çok sayıda insanın elinde “Korkmuyoruz” pankartını gördüm. Fransa’yı Fransa yapan en büyük değerin ise “ifade özgürlüğü” olduğunu söylüyorlar.
Bir Türk olarak en özendiğim ve en özlediğim şey buymuş.
Tabii bir de bu özgürlüğü korumak için gereken cesaret...
En büyük işadamlarının bile korkudan titrediği bir ülkeden gelince, “cesaret” kelimesi insanın gözünde daha da anlam kazanıyor.
Tabii korkaklık da...


Türkiye otoriter rejimler arasında sayıldı

DÜN gazetelerde bir şey dikkatimi çekiyor. Yürüyüşe katılan lider fotoğraflarında Başbakan Davutoğlu hemen hiç görünmüyor.
Bunda öndeki kortejin biraz kenarında kalmasının da rolü olduğunu sanıyorum. Ama Le Figaro gazetesinin liderlerle ilgili haberinde bir şey dikkatimi çekti. Bu olaya karşı ülkelerin tutumları üç başlık altında toplanmış.
Ana başlık şöyle: “Terörizme karşı heterojen olmayan bir uluslararası birlik...”
Almanya, İngiltere, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerin başbakanlarının anıldığı ilk bölümde Türk Başbakanı yok. Onun adını ikinci haberde görüyoruz. O haberin başlığı ise şöyle: “Otoriter rejimlerin tartışmalı katılımı.” Türkiye işte bu haberde, yani “Otoriter rejimler” kategorisinde anılıyor. İfade özgürlükleri için yapılmış bir yürüyüşte, ülkemin adının otoriter ülkeler arasında sayılması beni gerçekten üzdü.


Saint Germain Kilisesi’ni hiç bu kadar kalabalık görmedim


BURADAKİ
öğrencilik hayatım, öğrenci semti olan Quartier Latin ile Saint Germain’de geçti.
Saint Germain Kilisesi’nde epey pazar ayini izledim.
Ama bu kiliseyi geçen pazarki kadar kalabalık hiç görmedim.
Bu arada bir selfie yapmaya çalışırken rahiplerden hak ettiğim iyi bir fırça yediğimi de söylemeden geçemeyeceğim.


Oh be küfür yemeden bol bol cumhuriyetten söz etmek ne güzel bir şeymiş


“CUMHURİYET” kelimesinin küçümsendiği, hakarete uğradığı, unutturulmak istendiği bir ülkeden geliyorum. İki gündür burada cumhuriyet erdemlerinin ve kazanımlarının savunulduğu bir iklimi yaşıyorum.
Bana çok iyi geldi. Ama geriye baktığımda başka bir manzara daha görüyorum. Bu ülke, 230 yıl içinde 5 büyük halk hareketine sahne oldu. 1789’la başlayan bu yürüyüş, 1830, 1848 ihtilalleriyle devam etti. Sonra 1871’de Paris Komünü geldi.
Sonra 1968’de modern özgürlükleri doğuran büyük hareket oldu.
Ve şimdi 4 milyon insan cesur ve fedakâr insanların kanlarıyla kurulmuş olan bu özgürlüğü savunuyor.
Yedisinden yetmişine kadar...
Bundan sonra Paris’e ilk geldiğimde Pere-Lachaise Mezarlığı’na gidip, “Komün Duvarı”nı ziyaret edeceğim.
Paris bana, ifade özgürlüğünün insan gibi yaşayabilmek için ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gösterdi. Bir de o özgürlük için ödenmesi gereken bedeli...
Emin olun ödemeye hazırım...

Yazarın Tüm Yazıları