Bırakın palavrayı,şu fotoğrafa bakın

FOTOĞRAFTAKİ şu eve iyi bakın...

Haberin Devamı

Türk siyasi hayatının en büyük iki devriminden birini yapan tarihi hareket işte bu evde doğdu.


* * *

Bırakın palavrayı,şu fotoğrafa bakın


BİRİNCİ KARE
Yıl 1982...
Fotoğraftaki iki kişiden biri Turgut Özal...
İki gün önce askeri dönem hükümetinin başbakan yardımcılığından istifa edip, eşi ve birkaç arkadaşı ile bu eve gelmiş.
Yer Side...
Fotoğraftaki ikinci kişi ise bir gazeteci.
Rahmetli Yavuz Gökmen...
Başka bir karede, başka bir gazeteci daha olması gerekiyor ama o sırada orada yok.
Dolayısıyla ikinci kareye girmiş...


* * *

Bırakın palavrayı,şu fotoğrafa bakın

Haberin Devamı


İKİNCİ KARE
O ikinci kare denizde çekilmiş.
Yüzüyorlar.
Bu da bir yenilik.
Bir Türk siyasetçisinin denizde yüzerken ve mayoyla fotoğrafı da çekilebiliyor.
Gelecek hareketin devrimci yanlarından biri de bu.
Turgut Özal’ın yanındaki öteki ikinci siyasetçiden biri, daha sonra ekonomiden sorumlu bakan ve Maliye bakanlıkları yapacak olan Kaya Erdem...
Öteki ise Türk siyasetinin çok erken kaybettiği, harika bir insan.
Yaratıcı, devrimci, yenilikçi ve gerçek bir demokrat..
Sevgili arkadaşım Adnan Kahveci...


* * *


Filmi başa sarıyorum...
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ekonomideki en büyük transformasyonlarını yapan Anavatan Partisi,
yani ANAP’ın kurulma kararı işte burada, Side’de bu mütevazı sayfiye evinde alınıyor.
Evin eşyalarına bakın.
Sıradan bir siyah-beyaz televizyon.
Üzerinde her evde bulunan bir telefon.
Sadece rengi sarı...
Farklı yani...


* * *

Bırakın palavrayı,şu fotoğrafa bakın


ÜÇÜNCÜ KARE
Aynı evin salonunda bir çilingir sofrası kurulmuş.
Sahillerdeki her Türk evinin çilingir masasında bulunacak yemekler.
Sigara böreği, midye, beyazpeynir, patlıcan ve biber kızartma vs...
Masanın üzerinde bir kadeh rakı duruyor.
Semra Hanım’ın eli Turgut Bey’in kolunda...
Kaya Erdem yerli malı gömleğinin kollarını sıvamış...


* * *

Haberin Devamı


OLMAYAN KARE
Bir de görmediğimiz fotoğraf var.
Yavuz Gökmen, Hürriyet adına bu olayı izlemek üzere Side’ye gitmiş.
Türkiye’de onu ilk anlayan insanlardan biri.
Saygısından yelekli bir takım elbise giymiş.
Her zamanki sallapatiliğinden, gömlek yeleğin altından fışkırmış.
Her karede sahicilik var.
Bir gazeteci sahiciliği.
O sahneden kısa süre
önce rahmetli Adnan Kahveci ile kapının hemen önünde güreşirken evin kapısını kırmışlar.
Semra Hanım’dan büyük bir fırça yemişler, süt dökmüş kediye dönmüşler.

O fotoğraflardaki ikinci gazeteci


O gün Türkiye tarihinin yeniden yazıldığı o evde mütevazılık var...
Sahicilik var.
Dostluk var, güven var.
Geleceğe güven var...


* * *

Haberin Devamı


Olmayan tek şey, mutsuzluk, pişmanlık...
Hiçbirinin yüzünde başbakan yardımcılığı gibi kudretli bir koltuğun bırakılmasının yarattığı izler yok.
Tam aksine rahatlamışlar.
Kararlılar...
Yürüyecekler...
Bir yıl sonra yapılan seçimlerde ANAP yüzde 36 ile birinci parti oluyor ve Türkiye’nin ekonomi tarihini değiştirecek, liberal ekonominin yollarını açacak olan büyük transformasyon dönemi başlıyordu.
Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan KDV uygulamaları, Türk Parasını Koruma Kanunlarının değiştirilmesi, ithalatın serbest bırakılması, Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinin başlatılması, modern ve demokratik bir Türkiye’nin temelini oluşturacak olan Üç Hürriyet felsefesi, ihracat hamleleri, sağlık ve telekomünikasyon devrimleri, futbolda yeşil sahaların kurulması ile ilgili devrimlerin temelleri bu mütevazı evde atıldı.


* * *

Haberin Devamı


Peki, bu ülkenin güya laik kesiminin keskin kalemleri ne yaptılar...
İşte böyle mütevazı bir evden doğan bu hareketi öldürmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Rakı içilen masalardan kalkan o insanlara “İrtica getiriyorlar” yaftasını yapıştırdılar.
İlerideki en büyük yolsuzluğu, o karelerdeki insanlardan biri olan Adnan Kahveci’nin ortaya çıkardığını ve o bakanı Yüce Divan’a gönderttiklerini unuttular.
Kitaplar yazdılar, yerin dibine batırdılar.
Demediklerini bırakmadılar.


* * *


Kimler mi...
Denizde çekilen ikinci kareye iyi bakın. Birini orada göreceksiniz.
En sağda kenarda yüzeni...
Emin Çölaşan...


* * *


Hayat böyle bir şey işte...
Yol arkadaşlıkları var...
Birlikte yürünen yollar... Sonra ayrılıklar ve ihanetler geliyor...


* * *

Haberin Devamı


Ya Turgut Bey...
O “Türkiye’ye çağ atlatma ideali”ne hiçbir zaman ihanet etmedi.
Ona ihanet etmeyenlerden biri de sevgili arkadaşım, rahmetli Yavuz Gökmen’di...
O da demokratik Türkiye idealine hiç ihanet etmeyen bir gazeteciydi...


* * *


İkisi de çok erken ayrıldılar aramızdan. Hiç hak etmedikleri muamelelere maruz kalarak, hüzünleriyle göç ettiler.
Yürüdüler, tam başaracaklardı...
Oradan buradan atılan çelmelerle, yakın çevreden ihanetlerle tökezlediler.
Ve Türkiye’nin parlak kaderi, hüzünlü alın yazısına dönüştü.
Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecini başlatan ve bunun “Uzun ince bir yol” olduğunu söyleyen demokrat, devrimci ve vizyoner bir Türkiye’den, “Avrupa Birliği’nden çekiliriz” diyen, yüzünü Ortadoğu’nun bataklığına çevirmiş, geriye gitmiş bir Türkiye’ye geldik...


* * *


Bırakın palavrayı...
Gerçek Yeni Türkiye’nin umut yolculuğu, “Şimdi ufuklar bizim” diyen bu büyük devrimcinin deniz kenarındaki mütevazı evinde başladı...
Şimdi Ortadoğu’nun çöllerinde bir defa daha batağa batarak bir hicran yarasına dönüşüyor.
Yaptığınız iş, bu büyük devrimi berbat rötuşlarla hacamat etmekten başka bir şey değil...


* * *


Biliyorum, eminim, güveniyorum.
Bir gün yine mütevazı bir evde, bu yarım kalmış ideali tamamlayacak, Türkiye’yi onun iki tonton eli gibi yeniden birbirine kenetleyecek, yeni bir devrimci gelecek.
Çünkü bu büyük ülkenin, çocuklarımızın, torunlarımızın kaderi ve alın yazısı, bir tek adamın iki dudağının ve o andaki ruh halinin esiri olamaz...
Türkiye en umutsuz zamanlarında, en umut verici atılımlarını yapan harika ülkedir...
Hiç takmayın...
Bu da geçer...

Yazarın Tüm Yazıları