Bir tek vatandaşın kanına değer mi

ÖNÜMDEKİ 750 sayfalık kitabın 31’inci sayfasına geldiğimde kendi kendime şu soruyu sordum:

Haberin Devamı

“Acaba Başbakan Davutoğlu bu kitabı okumuş mudur?”
Hiç şüphem yok...
İyi kitap okuyan bir insandır ve bu bölge hakkında bu kadar ayrıntılı konuştuğuna göre okumuştur.
O zaman ikinci soruyu sordum:
“Acaba bu satırları okuduğu zaman ne hissetmişti?”

* * *

Bizim “İngiliz casusu Arabistanlı Lawrence” diye bildiğimiz T.E. Lawrence’ın “Bilgeliğin Yedi Sütunu”* adlı kitabı nihayet Türkçeye çevrilerek önceki hafta yayınlandı.
Kitabın girişinde, Ortadoğu muhasebesini şöyle yapıyor:
“Türklere karşı 30 muharebeye katıldım ve bunlarla gurur duyuyorum.”
“Bir ideal uğruna savaşıyorduk”
diyor.
Hisleri ise şöyle:
“Ellerimiz hep kanlıydı, bize yetki verilmişti. Yaralama veya öldürme geçici acılar gibi görünüyordu. Zafer için yaşayıp, zafer için ölüyorduk...”
Peki neydi bu uğruna ölünen ve öldürülen büyük ideal...
Değer miydi...

* * *

Haberin Devamı

Lawrence bu sorunun cevabını, kitabın 31’inci sayfasında kanımı donduran şu cümleyle veriyor:
“Biz bu şeylerin bedelini onur ve masum yaşamlarla fazlasıyla ödedik... Bana göre, söz konusu olan eyaletlerin tümü, ölü bir İngiliz’e değmezdi...”
Ve vicdan muhasebesini şu cümleyle tamamlıyor:
“Arapların dürüst bir danışmanı olsaydım evlerine gitmelerini ve böyle şeyler için savaşıp canlarını tehlikeye atmamalarını öğütlerdim.”

* * *

Tarihin bu acı hatıraları 1916 ile 1918 yılları arasında yaşandı.
Şimdi 98 yıl sonra, Türkiye’yi aynı topraklarda başka maceralara götüren derinlik stratejisinin mimarına sormak istiyorum.
Bir gün geriye baktığınızda, sınır boylarımızda, Afrika’da elinizi her soktuğunuz yerden bize dalgalar halinde gelen bu diplomatik felaketleri gördükten sonra şu soruya ne cevap vereceksiniz:
Ortadoğu denilen bütün bu bölgenin tamamı, bir tek vatandaşın kanına değer mi...

* * *

Haberin Devamı

Biz Türkler, geçmişte bu bölgeye büyük hayallerle, ondan büyük ideallerle baktık.
Hepimiz bu duygulardan nasibimizi fazlasıyla aldık.
Ama şu son 2 yılda yaşadıklarımızdan sonra bu soru bana sorulsaydı, ne yazık ki cevabım şu olurdu:
Hayır değmez...
Bence Türkiye’nin bütün vatandaşları bu soruyu sormalı ve samimi cevabını vermeli.

(*) T.E. Lawrence: “Bilgeliğin Yedi Sütunu”, Çev.: Bilal Çölgeçen, Chiviyazıları Yayınevi, Nemesis Kitaplığı, 2014
Bu kitap bence bütün Türklerin başucu kitabı olmalı.

Musul Konsolosluğu dosyasının kapağını açmayacak mıyız

BİR gazeteci olarak son yıllarda hiçbir olay bu kadar merakımı çekmedi.
O gün ne oldu? Türkiye’yi IŞİD’in rehini haline getiren o kararı kim, nasıl aldı?
Hadi o güne dönelim ve filmi geriye saralım.

* * *

Haberin Devamı

IŞİD Musul’a doğru ilerliyor. Şehri aldı alacak.
“Birisi” veya “bir kurum” Türk Hava Yolları’nı uyarıyor ve o da bürosunu boşaltıp Türk personelini çekiyor.
Aynı gün Cemaat’e bağlı okullar da personelini çekiyor.
Ama bir bina var ki, oradaki insanlara yerlerinde kalmaları talimatı gidiyor.
Türkiye’nin Musul Konsolosluğu...
İçlerinde iki aylık çocuklar var. Kadınlar var.
Ve konsolosluk, kaderine bırakılıyor.

* * *

Sonrasını biliyoruz.
IŞİD gelip oradaki 49 Türk vatandaşını alıp götürüyor.
Şu an onlar rehin.
Ama Türkiye de rehin durumda. Bundan 6 ay önce “bölgeye nizam vereceği” alayıvalayla ilan edilen büyük ülke, parmağını kıpırdatamaz hale gelmiş.
Gıkımızı çıkaramıyoruz.
Merak ediyorum. Meclis bu konuya hiç mi el atmayacak...
Hiç mi hesabı sorulmayacak bu tarihi hesap hatasının, bencilce alınan kararın...
Peki Türkiye niye böyle bir yanlışlık yaptı...
Lawrence’ın hatıralarını okurken, her sayfasında bu tarihi yanılgının izlerini görüyorum.
Türkiye, o bölgedeki Müslümanlık dayanışmasına çok güveniyor.
“Halifelik bizde, Mekke’yi biz koruyoruz, Müslüman kardeşimiz bizi sırtımızdan vurmaz” duygusu hâkim.
Osmanlı o bölgede kendini bu kadar iyi hissediyor ki, en küçük istihbarat çalışmasına bile ihtiyaç duymuyor.
Lawrence ise aynı günlerde Mekke Şerifi ile kahvesini içerken, Türklerin bu zaafına kahkahayla gülüyor.

* * *

Haberin Devamı

Arkadaş, şimdi biraz olsun anladın mı, bu bölgenin ne menem bir şey olduğunu...
Sünni kardeşlik duygularıyla, Müslüman biraderlik tutkularıyla, gençlik hülyalarıyla bu bölgeye girmenin neye mal olduğunu gördün mü...
Al işte...
Sınırın artık Peşaver’den bile daha tehlikeli bir halde...
IŞİD orada her gün kafa keserken, elinde bıçak, senin 2 aylık bebeklerinin boğazına çökmüşken, sen hâlâ “Bağdat’a silah verme, Şam’ı kuvvetlendirir” hesabındasın.
“Stratejik Derinlik” Türkiye’yi de yanına alıp battı.
Bence o kitabı bir tarafa bırakıp Lawrence’ın bu kitabını satır satır okumak, Türkiye’nin çok daha menfaatinedir.

Yazarın Tüm Yazıları