Ben o gece MİT Basın Müşaviri’ni de anlamadım

O gecenin filmini geri sarıyorum.

Haberin Devamı

***

 

Başbakan Binali Yıldırım “Bu bir kalkışmadır” açıklamasını yapmış.

 

Televizyonlar durmadan bu cümleyi altyazı olarak geçiyor.

 

***

 

Biraz sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkmış, “Ben buradayım ve direneceğim” diyor.

 

***

 

Her ikisi birden insanları sokaklara çağırıyorlar.

 

İşte tam o sırada MİT Basın Müşaviri’nin bir açıklaması geliyor:

 

“Darbe girişimi püskürtülmüştür...”

 

Haberin Devamı

Saatler boyunca bu iki cümle yan yana altyazı olarak geçiyor.

 

***

 

Cumhurbaşkanı ve Başbakan “Tehlike devam ediyor. Haydi sokağa” diyor...

 

MİT Basın Müşaviri ise “Darbe püskürtülmüştür” açıklamasını yapıyor...

 

***

 

Üstelik müşavir, aynı dakikalarda gazetecilerle konuşurken, arkasından MİT’e saldıranların ateş sesleri geliyor.

 

***

 

Ben o gece MİT muammasını hâlâ çözebilmiş değilim.

 

***

 

O nedenle MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın açıklamasını büyük bir merakla bekliyorum.

 

HEPİMİZİ FETULLAH GÜLEN’LE KİM TANIŞTIRDI

 

FETULLAH Gülen’le el sıkışan ilk muhafazakâr, seçilmiş lider rahmetli Turgut Özal’dı...

 

Sosyal demokratları tanıştıran ise rahmetli Bülent Ecevit oldu...

 

***

 

Haberin Devamı

O günlerde birçok insan bu ilişkiye şaşırmıştı...

 

***

 

Dün bir yakınım sordu:

 

“Ecevit niye Gülen’le böyle açık bir ilişkiye girdi?”

 

***

 

Arkasından şu ilginç yorumu yaptı:

 

“Çünkü inançlı insanlara karşı olmadığını göstermek istiyordu...”

 

Bu cümleye çok takıldım.

 

***

 

Bizler... İster seküler olalım, ister muhafazakâr...

 

Ne olduğumuzu karşı tarafa ille de ispat etmek zorunda mıyız...

 

Ben dindarlara, muhafazakârlara, “Bakın ben size karşı değilim” duygusunu ispat etmeye...

 

***

 

Muhafazakâr bir insanın bana “Bakın ben sizin hayat tarzınıza müda-hale etmeye karşıyım” duygusunu ispatlamaya...

 

Mecburiyeti var mı...

 

***

 

Öyle büyük yanlışlıklardan, öyle büyük çatışmalardan geçtik ki... Galiba var ama...

 

Haberin Devamı

Bilelim ki bu duygular hepimizi “kimlik siyaseti” yapmaya zorluyor.

 

***

 

Bilelim ki, kimlik siyaseti 15 Temmuz Cuma gecesi duvara çarpmıştır...

 

Ve hepimizi enkaza çevirmiştir.

 

ERDOĞAN, GÜLEN’LE İLK ÇATIŞMAYI NE ZAMAN YAPTI

 

NE zaman ve kimin yüzünden yaptı...

 

Oslo zabıtlarının ortaya çıkmasından sonra Erdoğan ile Fetullah Gülen arasındaki ilk çatışma MİT Müsteşarı Hakan Fidan yüzünden çıktı.

 

Gülen’e sadık polis, savcı ve hâkimler MİT Müsteşarı’nın ifadesini almaya kalktılar.

 

Büyük bir ihtimalle de gözaltına alacaklardı.

 

Bunu kim engelledi...

 

Erdoğan...

 

O yüzden eminim, düş kırıklığı çok büyüktür...

 

DÜŞÜNÜN YA 17- 25 ARALIK OLMASAYDI NELER OLURDU

 

Haberin Devamı

17-25 Aralık’taki o olay patlamasaydı...

 

Polisin içindeki, yargının içindeki bu yapılanma bir ölçüde de olsa temizlenmeseydi ne olurdu...

 

Söyleyeyim.

 

Cuma gecesi köprü üzerinde darbeci polisle darbeci askeri kol kola görürdük...

 

Kan gövdeyi götürmüş olurdu. Ve bu iş bitmiş olurdu...

 

Bugün hiçbirimiz de oturduğumuz koltukta oturamaz, başımız gövdemizin üzerinde duramazdı.

 

O İKİ TAM SAYFALIK İLANDA İSMİ OLANLAR

 

24 Ekim 2013 günü Zaman gazetesinde iki tam sayfa teşekkür ilanı yayınlandı.

 

Dün o ilana baktım...

 

Birinci sayfası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın adıyla başlıyordu.

 

İkinci sayfanın başında ise eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün adı vardı...

 

Haberin Devamı

İki tam sayfaya bakınca gördüğüm manzara şuydu.

 

Bütün Türkiye oradaydı... Her partiden, toplumun her kesiminden... Siyasetçisi, devlet memuru, iş insanı, gazetecisi...

 

Siz diyebilirsiniz ki...

 

Canım ne var bunda. Adam rahatsızlık geçirmiş, herkes de geçmiş olsun diye aramış...

 

Ben de derim ki...

 

Bu teşekkür kuyruğunun anlamı bu kadar basit mi...

 

Hadiii... Hepimiz biliyoruz.

 

Fetullah Gülen artık devlet içinde muazzam bir gücü elinde tutuyordu...

 

Yani hepimiz rahatsızdık...

 

Ama hiçbirimiz sesimizi çıkaramıyorduk...

 

Bazılarımız da bu yolla kendini güvence altına almaya çalışıyordu.

 

Diyeceğim hepimiz bu kolektif oportünizmin bedelini ödüyoruz.

 

Neyse ki çok daha fazla kanla ödemedik....

 

GEZİ’YE KATILMIŞ BİR ARKADAŞIM O GECEKİ ANKARA’YI ANLATIYOR

 

İYİ eğitim almış bir kadın... Gezi’de Taksim’e çıkanlardan.

 

Ankara’da oturuyor ve çalışıyor.

 

O gece Ankara’yı şöyle anlatıyor:

 

“Resmen savaş nedir öğrendik. Tepemizde bombalar patlıyordu. Dehşet bir şeydi. Biz bombaların dehşetini yaşarken, İstanbul’da bazı arkadaşlarımız hâlâ, ‘Bu oyun’ demeye devam ediyordu. Ne oyunu... Böyle oyun mu olur...”

 

O dehşeti yaşamış...

 

Gözleriyle görmüş...

 

Hiç ama mama demeden “Bu bir darbe ve hepimiz karşısına dikilmeliyiz” diyor.

 

TEKNEYLE SİMİ ADASI’NA MI UÇAKLA İSTANBUL’A MI

 

POSTA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rifat Ababay, dün harika bir gazetecilik olayına imza attı.

 

Serkan Yazıcı’nın ağzından oteldeki geceyi dakika dakika yazdı.

 

Meğer o gece, kaldığı otelin sahibi Serkan Yazıcı, “Sizi teknemle bir Yunan adasına götürebilirim” demiş...

 

Cumhurbaşkanı’nın tepkisi ise şu olmuş:

 

“Ne Yunan adası Serkan, ben İstanbul’a nasıl giderim diyorum...”

 

Şimdi size küçük bir test... Aynı durumda siz olsanız ne yapardınız...

 

Tekneyle Yunan adası mı...

 

Yoksa darbeci F-16’ların tehlikesini göze alarak İstanbul mu...

 

Diyeceğim şu...

 

Bir insan öyle kolay “Reis” olmuyor.

 

Bu arada bravo Rifat...

Yazarın Tüm Yazıları