Arınç neyine güveniyor

ARTIK hepimiz biliyoruz...

Haberin Devamı

Doğru bildiğini hiç çekinmeden söylüyor...
Söylüyor ama arkadaşlarını satmıyor...
Partisini zor durumda bırakacak noktaya geldi mi duruyor...
Biliyoruz ki, en tepedekine bir tek o söyleyebiliyor...
“Diklenmeden dik durarak” konuşuyor.


* * *


İyi ama herkesin tepedekinin önünde iki büklüm durduğu bir partide bu adam neyine güvenerek, hâlâ iki ayağı üzerinde durabiliyor...
Söyleyeyim.
Dün akşam üstü telaffuz ettiği o tek o cümleye...
“8 Haziran günü ayrıldığımız zaman, emeklilik maaşımızla geçinmeye devam edeceğiz...”
Ne anlama gelir bu cümle, hiç düşündünüz mü...


* * *


12 yıllık AKP iktidarında en yüksek görevlerde bulunup da, “Kursağımızdan tek kuruş haram lokma geçmedi” diyebilme rahatlığıdır o 10 kelimelik cümle...


* * *


“Gardırobumuzdaki askılarda, sadece cepleri boş üç-beş takım elbise asılı” diyebilme huzurudur...
“Ayakkabı kutularımızda sadece üç çift kundura vardır” diyebilme güvenidir.
“Kimseye mudanamız yok” diye meydan okuyabilme gücüdür.
Var mı bu devirde bundan büyük güç...
Huzur... İç rahatlığı...
Var mı, kaybedilmiş bir evladın hatırasına böyle bir sadakat, yaşayan bir evlada bırakılacak böyle şerefli bir miras...


* * *

Haberin Devamı


Tanıdığım, rahmetli Yavuz Gökmen’in Manisalı hemşerisi...
Benim Akhisarlı hemşerim Bülent Arınç, işte buna güvenir...
Akşamları, eşiyle birlikte huzur içinde yediği o iki lokmayı masasına getiren emeklilik maaşına...
Sırtını dayayacağı dayısı yoktur... Ama millete dayadığı sırtı sağlamdır...

O platformda kimsenin aklına Yaşar Kemal adı gelmedi mi

NEVRUZ gösterilerini izlerken kendi kendime sordum. Yahu o kürsüde, o meydanda, o şehirde kimsenin aklına büyük Yaşar Kemal için iki kelime etmek gelmedi mi... Israrla bekledim. O Yaşar Kemal ki, koskoca ömrünü Kürt meselesine harcamış...
Destanı ile, efsanesi ile, masalı ile anadili ile hep savunmuş...
Oradan küçücük bir selamı,
küçücük bir “Onu saygıyla
anıyoruz” cümlesini hak etmedi mi
o büyük Yaşar Kemal...
Unutkanlık mı, ihmal mi...
Kasıt mı...
Yoksa o platformun üzerindekilerden daha çok alkış alır korkusu mu...

Haberin Devamı

Evde kalmış bir kıza gülünür mü bu harika kıza gülünür vallahi

SEVİNÇ, şaşkınlık, istihza, dalga geçmek, acı çekmek, çaresizlik, umutsuzluk, umut, hayatı ti’ye almak...
Hepsi onar saniye arayla aynı yüzün ifadeleri haline gelebilir mi...
Hem de aynı sevecenlik, aynı sahicilik, aynı fırlamalıkla...


* * *


Önceki gece, Kıvanç Baruönü’nün “Kocan Kadar Konuş” filmini seyrettim.
Şebnem Burcuoğlu’nun kitabı harikaydı. Kitaptan yapılan film de harika olmuş.
Ama hepsinden harikası, bir kadın oyuncu var ki, önce onu anlatmalıyım.
Ezgi Mola...


* * *


Şöyle tarif edeyim.
Filiz Akın kadar modern, Türkan Şoray kadar klasik, Monica Belluci kadar seksi, Muhterem Nur kadar masum, Goldie Hawn kadar komik bir kadın...
Sürüklüyor, güldürüyor, “Yahu hakikaten” dedirtiyor...
Ağlatmaktan beter ediyor...
Umut veriyor. üzüyor, sevindiriyor, ağlatıyor, sonra hemen güldürüyor...
Otuz yaşına girdiği için geniş aile tarafından “Evde kaldı” baskısından bunalmış İzmir kökenli bir orta sınıf kızı...
Öyle büyük iddiaları yok. Ama büyük yaşama iddiaları olan insanları anlatıyor.
Kendisiyle dalga geçebilen, en kapanık, en sallapati ev halleriyle de, en dekolte halleriyle de barışık insanlar bunlar.
Sahillerin orta sınıf genç kadınları, orta yaşlıları, yaşlıları...
Filmi seyrederken diyorsunuz ki, iyi ki varlar bu ülkede.
İyi ki ülkenin neşe saati ayarını hâlâ onlar yapıyor.

Haberin Devamı

Kadıköy vapurundan inen kadını işte bu yüzden seviyorum sayıyorum

MODERN orta sınıf kadınını işte bu kafa tutuşuyla seviyorum.
Kendileriyle dalga geçmeyi çok iyi biliyorlar.
Cesurlar, hayata asılıyorlar.
Bu ülkenin iki okka bilmemneli erkeği, koskoca işadamı tir tir titrerken onlar hayat tarzları için direniyor...
Muhafazakâr hayat dayatması, gettoya tıkma çabaları onları yıldırmıyor.
Her gün Kadıköy vapurlarına binip, her gün Beşiktaş iskelesinde iniyorlar, Dolmabahçe tarafına bakıp nanik yapıyorlar.
Eminim muhafazakâr orta sınıf kadınlarının evlerinde de harika hikâyeler, böyle komik haller vardır.
Niye onların da böyle harika filmleri yok diye hayıflanıyorum.
Yine diyorum ki, bir gün inşallah onlar da “K.O.Z.” filmindeki ağır abilik raconundan, “Minyeli Abdullah” türü “Muhafazakârlar hep dürüst, namuslu ahlaklı”, modern insanlar ise hep “Ahlaksız, namussuz kişilerdir” klişeciliğinden kurtulup, kendilerini güldürürek anlatabilecek filmleri yaparlar.
Emin olun çok daha güzel bir Türkiye olur ülkemiz...
Gidin seyredin bu filmi ve kızı...
İçiniz açılacak.

Yazarın Tüm Yazıları