AKP'li arkadaşa sorsam

ŞÖYLE rahat bir ortam olsa...

Haberin Devamı

AKP’li milletvekilleriyle rahat bir ortamda konuşsak...
Üzerlerinde Saray’ın baskısını hissetmeseler...
Ve onlara şunu sorsam:
“Arkadaş, Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl buluyorsun...”
“Seçildiğiniz bölgelerde insanlar, Suriye politikamız yüzünden bize sığınan insanlarla ilgili ne düşünüyor...”
“Türkiye’nin Mısır’ın iç meselesine bu kadar burnunu sokmasını doğru buluyor musunuz...”
Samimi cevapları ne olurdu...

***

Söyleyeyim...
Alacağınız cevapların en az yüzde 70-80’i şu olurdu.
“Suriye politikamız, baştan beri çok yanlış.
Bölgemde çok şikâyet var.
Mısır’ın işine burnumuzu sokup kavgalı hale gelmek yanlış.
Açıkça yazayım.
Suriye ve Mısır politikası, AKP’nin değil, sadece Erdoğan’ın politikasıdır.

***

Aynı ortamda aynı milletvekillerine bir de şunu sorsam.
“Arkadaş, evlerdeki ayakkabı kutuları, yatak odalarındaki kasalar, kollardaki saatler, takım elbiselerin cebindeki yüz binler, sıfırlanamayan şeyler hakkında ne düşünüyosun...”
“Sence bu 4 bakan Yüce Divan’a gönderilmeli miydi...”
Eminim alacağınız cevap, “Çok rahatsızım” olacaktı...
Yine eminim, bu 4 bakanın Yüce Divan’a gönderilmelerini isteyeceklerdi. Açıkça yazayım.
Meclis’teki oylama, AKP’li vekillerin değil, Saray’ın iradesidir...
Bunun adı nedir diye sorarsanız... Ortadoğu usulü başkanlık sistemidir...

Haberin Devamı


Milletvekilleri mi, cumhurvekilleri mi

BİR ülke hayal edin...
Anayasası fiilen askıya alınmış, onun yerine güçlü bir tek adamın “iki dudak anayasası” fiilen uygulamaya konmuştur.
Yürürlükte olan bir anayasası yoktur.
Anayasa ortadan kalkınca, Millet Meclisi üzerinde bir başka irade oluşmuş, milletvekillerinin iradesi baskı altına alınmıştır.
Öyle olunca milletvekilliği sıfatları da değişmiştir.
Milletvekili sıfatları değişince, seçim bölgelerinin de hiçbir anlamı kalmamıştır.
Neticede...
ARTIK milletvekili sıfatının yerini cumhurvekili diye bir sıfat almıştır.
ARTIK tek dereceli seçimden vazgeçilmiştir. Hatta vekillerin seçimle gelmesi uygulamasından vazgeçilmiştir.
ARTIK millet cumhurbaşkanını seçecek, o da kendine bağlı milletvekillerini tayin edecek, sandığa giden seçmene de Saray tarafından tayin edilecek milletvekillerini onaylamaktan başka yapacak iş kalmayacaktır.
ARTIK atanmış milletvekilleri dönemi açılmıştır.
ARTIK polis, yargı, yürütme, özerk kuruluşlar, ihaleler, her şey ona bağlanmıştır.

***

Uygulamayla konan “iki dudak anayasası”na göre ülkede artık sadece bir seçim bölgesi vardır. O da Cumhur Sarayı birinci bölgedir...

***

21’inci yüzyıl Türkiye’si için böyle bir sistem hayal edebilir misiniz...
Hayal etmek güzel bir kelimedir...
Bu olsa olsa kapkara bir kâbus olabilir. Allah’tan böyle bir sıkıntımız yok.

Haberin Devamı


Yüzde 50’nin sevgisi mi daha güçlüdür yoksa öteki yüzde 50’nin nefreti mi

GEÇEN gün bir arkadaşım sordu:
“Sevgi mi daha güçlüdür yoksa nefret mi...”
Cevabını kendi verdi.
Nefret sevgiden daha güçlü, daha etkili, daha yıpratıcı bir güçtür.

***

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, vicdanını siyasetin gerçekçilik diye yutturulan kötü alışkanlıklarına emanet etmeyen samimi bir siyasetçidir.
Türkiye’nin ve AKP’nin durumunu çok güzel özetledi:
“Halkın yüzde 50’si bizi seviyor, öteki yüzde 50’si ise nefret ediyor.”
Verdiği mesaj çok açıktı...
“Bu böyle gitmez...”

***

Bu sözleri duyunca arkadaşımın yorumunu hatırladım.
AKP, halkın yüzde 50’nin nefreti ile yaşamaya devam edebilir mi...
Önce bu işin adını daha samimi koyalım.
Öteki yüzde 50’nin nefreti AKP’den değil...
Kimden ve kimlerden olduğunu hepimiz biliyoruz.
Adını söyleyip başımızı belaya sokmanın gereği yok.
Ama ilk yazıda anlattığım gibi...
Nasıl ki Suriye ve Mısır politikaları AKP’nin değil, Saray’ın şahsi politikaları ise, o nefretin nedeni de AKP değil...

***

Sorun şu...
AKP bu seçimde de hükümeti kuracak oyu alabilir.
Ama halkın yüzde 50’sinin nefret objesi olarak yaşamaya devam edebilir mi.
Hiçbir lider veya parti, halkının yarısının bu kadar büyük nefreti ve öfkesi ile yaşayamaz.
Kendisi yaşayabilse bile, toplum yaşayamaz.

Yazarın Tüm Yazıları