Yeni büyüme hikâyesi teknoloji ile yazılabilir

UZUN zamandır söyleniyor; orta gelir tuzağına giren Türkiye’nin yeni bir büyüme hikayesine ihtiyacı var.

Haberin Devamı

Sürdürülebilir yüksek büyüme yeniden sağlanamadığı takdirde, ne kalıcı yabancı sermaye çekilebilir, ne de biriken ekonomik ve sosyal sorunları çözülebilir. Türkiye’nin yeni büyüme hikayesini yazabilmesi için yüksek teknolojiye uyum sağlayıp katma değeri yüksek teknolojik ürün üretip ihraç etmesi gerekiyor. Bundan önce de böyle bir değişimi planlayıp, bunun için gereken kurumsal yapıyı oluşturması şart.
Philedalphia’daki Biyoteknoloji Konferansı sırasında yaptığım sohbetlerden edindiğim izlenim; bu yeni hikaye için gerekli entelektüel birikim oluşmaya başlamış. Ancak bunun için siyasi partilerden bağımsız ulusal bir politika oluşturulması, bu yolda atılacak adımların iyi saptanıp, artık bilimsel alana bile giren kayırmalardan arındırılmış bir yapının kurumsallaşması gerektiğini düşünüyorum. Bu çabanın içinde mutlaka özel sektör ve bilimsel sivil toplum kuruluşları da olmalı, akılcı bir koordinasyon mutlaka sağlanmalı.
Bu yolda; TEPAV’ın çalışmalarından çıkardığım birkaç gerekli nokta şöyle:
Son yıllardaki küresel teknolojik dönüşümün kaynağını üç teknoloji platformu oluşturuyor: Biyoteknoloji, nanoteknoloji ve bilgi-iletişim teknolojileri (BİT). Her bir teknoloji platformu, farklı bilimlerden besleniyor. Biyoteknolojinin kaynak aldığı bilimler bütünü yaşam bilimleri diye tanımlanıyor. Yaşam bilimleri, biyokimya, fizik, mikrobiyoloji, genetik gibi farklı bilimlerden ve etkileşimlerinden oluşan bilimler bütünü. Benzer şekilde nanoteknoloji malzeme bilimlerinden, BİT ise bilgisayar bilimlerinden besleniyor. Bu üç teknoloji platformunu besleyen ortak bilimler olduğu gibi bu teknoloji platformları arasında da etkileşim var.
Gelişmiş ülkeleri, gelişmekte olanlardan ayıran en büyük fark aralarındaki bilgi boşluğu. Bilgi boşlukları tamamlanamadığı takdirde aradaki kalkınma ve gelir farkını kapatmak mümkün değil. Üretimde verimlilik artışının büyümenin en önemli belirleyicilerinden olduğu günümüzde, bilgiye ve inovasyona dayalı sanayi stratejileri, gerek ülke gerekse firma seviyesinde rekabet gücünün temel koşullarından biri haline geldi. Yeni teknolojiler bilginin yayılma hızını arttırıyor, bu da öğrenme sürecinin hızlanmasına ve küreselleşmesine imkan tanıyor. Bu nedenle bilgiye dayalı ekonomilerde yeni büyüme stratejileri ve yeni sanayi politikası perspektifi ile artık öğrenen topluma dönüşmeyi destekleyici politikalar ön planda.

Haberin Devamı


PLATFORM GEREKİYOR

Haberin Devamı


Tekil sektörler için bağımsız rekabet gücü politikaları tasarlamanın yanında, aynı anda birçok sektörü etkileyen teknoloji platformlarının yayılması için mekanizma tasarlamak sanayi politikasının yeni konusu. Teknoloji platformları yaklaşımı ile yeni sanayi politikasının üç temel gereği var: Akıllı devlet, öğrenen toplum ve iyi yönetişim. Yeni teknolojilerle birlikte politika araçlarındaki adaptasyon ihtiyacının farkında olan ve yeni araçları tasarlamak üzere gerekli teknik ve idari kapasiteye sahip akıllı bir devlet en temel ihtiyaç. Yeni teknolojilere yönelik yeni finansal mekanizmalar, kurumsal yapılar ve yasal düzenlemelere ihtiyaç var.
Teknoloji platformları yaklaşımı ile yeni sanayi politikası ve sürdürülebilir büyümenin bir temel gereği de dönüşüm sürecinin iyi yönetişimi. Teknoloji platformları ile sanayide dönüşüm, her ülke için farklılaşabilecek doğru bir odaklanma ve önceliklendirme gerektirir. Küresel eğilimlere ve ülkenin mevcut durumuna hakim bir kurumsal kapasite aynı zamanda dönüşüm sürecini izlemeli ve değerlendirmeli. Süreci iyi izleyen, teknolojilere ve öncelikli sektörlere hakim, hızlandırıcı projeleri değerlendirebilecek bir izleme ve değerlendirme mekanizması ihtiyacı var.
Yeni teknolojileri Türkiye’ye transfer etmek ve yapabilir hale gelmek için hızlandırıcı projelere ihtiyaç var. Türkiye’de inovasyona dayalı büyüme sürecinin başlaması için proje bazlı yaklaşımın yerleşmesi ve hızlandırıcı projeler tasarlanması gerekir.

Haberin Devamı


TÜRKİYE İLAÇ AR-GE’SİNDEN PAY ALMALI


Philedalphia’daki toplantıda ilaç şirketi MSD’nin Gelişmekte Olan Ülkeler Sağlık Politikaları Kıdemli Direktörü Jeff Kemprecos ile de sohbet ettik. MSD, en büyüklerden Merck’in şirketi. Kemprecos uzun yıllar Türkiye’de görev yapmış, sektörü iyi bilen bir uzman. Yenilikçi ilaç sektörünün dünyada, yılda 100 milyar doların üzerinde yatırım yaptığını, bunun çok büyük kısmının gerçek katma değerin yaratıldığı Ar-Ge yatırımları olduğunu kaydeden Kemprecos, “BIO 2015 Konferansı’nda da gördüğünüz gibi tüm ülkeler bu pastadan pay alabilmek için kıyasıya rekabet ediyorlar. Ancak en önemlisi bu rekabet sadece bilimsel araştırmalar ve geliştirilen ürünlerle sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda ülkeler fikri mülkiyet haklarından sektörel düzenlemelere, teşviklerden inovasyona verdikleri değere kadar, her alanda yatırımcılara en cazip iklimi sunmak üzere de rekabet ediyorlar” dedi.
Türkiye’nin uluslararası Ar-Ge yatırımlarından aldığı payın, binde 1’i geçemediğini hatırlatan Kemprecos, halbuki Türkiye’nin çok yüksek bir potansiyeli olduğunu açıkça gösterdiğinin altını çizdi. Bu kapsamda geçen 4 yıl atılmış önemli adımlar bulunduğunu, yaşam bilimleri ve biyoteknolojinin önceliklendirilmesinin bunun en önemli göstergelerinden biri olduğunu belirten Kemprecos, şunları söyledi: “Raporlar ilaç sektörünün Türkiye’nin büyümesine, üretimine, ihracatına ve istihdama olabilecek etkisini ortaya koyuyor. Ancak her geçen gün yeni oyuncuların girmesiyle de giderek artan rekabet karşısında Türkiye’nin durma lüksü yok. İlgili kamu kurumları ve ilaç sektörü arasında düzenli diyalog mekanizmaları kurarak hızlı ve koordineli bir şekilde harekete geçmek gerekli. Aslında Türkiye’nin bunu ‘dün’ yapması gerekliydi. Sektörle birlikte doğru ve kapsayıcı politikalarla atılacak adımların Türkiye’yi küresel rekabette hak ettiği yere getireceğine inanıyoruz. Biz de MSD olarak bu konuda her türlü desteği vermeye hazırız.”

Yazarın Tüm Yazıları