Yaz olimpiyatları, deniz ve fıstık çamları

Fıstık çamı olan her yerde yaşayabilirmişim gibi geliyor bana.

Haberin Devamı

Çocukluktan. Hep çocukluktan bunlar. Çocukluğunda en çok nerede mutluysan bi şekilde orda bi yerde donduruyorsun hayatı.

 

Çocukluğumun yazları, adı “Fıstıklı” olan bir köyün yanı başına kurulmuş bir devlet dairesi yaz kampında geçti benim. Seksenlerin bütün yazlarını Türkiye Elektrik Kurumu’nun Fıstıklı Kampı’nda geçirdim.

 

Babam, memleketin termik santrallerindeki idari müdürlük görevine yaz aylarında kamp müdürü olarak devam ederdi. Normal koşullarda bir- iki haftalık devreler halinde gidilen o kampta ben bütün bir yazı geçirirdim. Arkamda deniz ve fıstık çamları.

 

Memur ailesi için çok mühimdir o kamplar. Bütün sene çalışır didinir tatil beklersin. Yaz gelince kamp hakkın varsa, geldiyse sıran, tamamsa evrakın aileni alır gidersin. Yemek derdi yoktur, çoluk çocuk denize girersin, akşamları kameriyede çay içersin. Eğer bizim kamp kadar güzelse gittiğin kamp; çamların altından fıstık toplarsın, adı “diskoTEK” olan açık hava diskosunda Ferdi Özbeğen şarkıları dinlersin, sonra da olimpiyatlara katılırsın.

 

Haberin Devamı

Benim hayatımın Olimpiyat Komitesi Başkanı olan babam Fıstıklı Olimpiyatları’nın da başkanıydı. Her kamp devresinin son günü bir tür veda gibi, ayrılık hüzünlü olmasın diye, bir anı daha kalsın diye yarışlar düzenlerdi. Benim her on beş günde bir girdiğim ve hepsinden müthiş bir başarısızlıkla çıktığım yarışlar.

 

Her defasında koşarken içine girdiğim çuvala dolandım, ellerinden arkadan bağlı biçimde ipe asılı elmaları yeme yarışmasında iki kere boğuluyodum, uzun atlamada bana ait olan kısa atlama rekorumu defalarca egale ettim.

Boynuma babamın Yalovalı bir deri ustasına dereceye girenler için yaptırdığı madalyalardan bir kez takamadım, yangın kovalarından yaptığı kürsüye bi kere çıkamadım. Müthiş yeteneksizdim. İnsan bari elma yeme yarışmasında bi varlık gösterir onca yıl. Çok üzülür üstüne bi de ağlardım. Babam her defasında beni karşısına alır “Sonuç ne olursa olsun sen sporcusun” derdi. O ne dese inanırdım.

 

Haberin Devamı

 RÜZGÂRIN BİZZAT KENDİSİ

 

Usain Bolt, bundan sekiz yıl evvel tam bugünlerde 100 ve 200 metrede eşi benzeri görülmemiş rekorlara elini kolunu sallaya sallaya koşmuştu. Öyle bi koşmak yok. Memleketin klişe mütehassıslarının ezberleri ne biçim bozulmuştu. Olası bir rekor için hazır tuttukları “Rüzgârın oğlu” bile yetersiz kalmış ellerinde patlamıştı.

 

Atletizm kamuoyu 19:32 ile 200 metre dünya rekoru sahibi Micheal Johnson’un derecesinin üzerine 30 yıl kimsenin çıkamayacağı konusunda mutabıktı. Selef Michael Johnson, o gün Usain Bolt’u izlerken sadece “Oh my god!” diyebilmiş, 2003 dünya şampiyonu Kim Collins, meseleyi daha net özetlemeyi tercih etmiş, “İnsan değil!” demekle yetinmişti.

 

Haberin Devamı

Usain Bolt, kırılamaz denen rekorları kırdı. Çinlilerin yıllarca göz nuru döktüğü Pekin 2008’i gelmiş geçmiş en muhteşem olimpiyatlardan biri yaptı. Sonra sadece atletizm kamuoyunu değil, tüm dünyayı hızına akıl sır erdirmekle meşgul eden bir adama dönüştü. Astrofizikçiler Bolt’un hızlanması ile muhtemel bir rekor derecesi arasındaki ilişki üzerinde çalışmaya başladılar. Real Madrid, Raul ve Nistelrooy ile çalışması için Bolt’a teklif götürdü. Bolt hep deli deli koştu. Gözümüzü o günden beri ondan alamadık.

 

FOTO FİNİŞE POZ VERMEK

 

Bolt, Rio’da yine göğsüne vura vura, salına salına, güle oynaya koştu. Foto finişe gülerek poz verdi. Çizgiyi geçerken en yakın rakibiyle gülüştüğü bir kare var. Daha ne olsun.

 

Haberin Devamı

Onu izlemeye hazırlanırken hani belki bi şeyler ters gider diye, belki teselliye ihtiyacı olur, aman neme lazım diye “Sonuç ne olursa olsun sen Usain Bolt’sun” biçiminde artistlik yapmıştım.

 

Çocukluğunda en çok hangi cümlede mutluysan bi şekilde orda bi yerde donduruyorsun hayatı. Napcan.

Yazarın Tüm Yazıları