Sen yer altındasın, Tanrısızsın, anlasana

Karaman’da yerin altındalar. Suyun içinde. Doğan bebesini görmeyen var içlerinde. Yazamayacağım spor yazısı. Yazmayacağım. Soma için yazmıştım, tek kelimesine dokunmadan, anılarına saygıyla. Zonguldak’ın, Soma’nın, Karaman’ın.

Haberin Devamı

Cemal Yıldız, Beşiktaşlıymış. İnönü Stadyumu’nun önünde fotoğrafı var, ordan biliyoruz.
Şükür on beş yaşında değilmiş. On dokuz, madende ölmek için uygun bir yaşmış gibi ispatlamak için kimliğini gösterdiler, ordan biliyoruz.

Kimliğindeki fotoğrafında belli değil ama gamzesi varmış, facebooktaki fotoğraflarına baktık, ordan biliyoruz.
Bir şeyler istemiş, olmamış. Belki bir kızı sevmiş, kavuşamamış. “Hayat yazar, sen yaşarsın” yazmış oraya, ordan biliyoruz.

Lisede güreş yaparmış, dereceleri varmış. Gazetelerde yazdı, ordan biliyoruz.

Mehmet Çavdar
ve Satılmış Tepe kimdi peki? Bilmiyoruz. Bilmeyelim istendi, ordan bilmiyoruz.

Bilseydik, mücadelelerini unutturmasalardı, Cemal Yıldız, o madende o koşullarda olmayacaktı, o madende o koşullarda ölmeyecekti.

1965 yılının Mart ayında, Zonguldak Kozlu Maden Ocağı’nda, yevmiye zammının işverenin keyfine göre değil, her işçiye eşit olarak dağıtılması talebi ile bir direniş başlar. İşçiler, gece vardiyasında ocaklara inmezler. Direniş, ertesi gün, gündüz vardiyasında başka ocaklara da dalga dalga yayılır.

Giderek büyüyen, sonunda altı bin işçiye ulaşan Zonguldak Direnişi, asker “müdahale”si ile bitirilir. Maden işçileri Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe öldürülür, on madenci yaralanır.

Yerin altında vermediklerini, yerin üstünde de vermezler. Cenazelerinde de rahat yoktur. Tabutları, arkadaşlarının sırtında köylerine götürülürken, 10 bin kadar asker, Zonguldak ve Kozlu’nun tüm giriş çıkışlarını tutar. Bir yandan da uçaklardan, şehrin üstüne, olayın dış tahrikler sonucu gerçekleştiğini yazan bildiriler atılır. Basın baskı altındadır, direniş ile ilgili haberlere sansür uygulanır.

Mehmet Çavdar, yeni doğan kızını göremeden ölmüştür, madenci abilerimiz öyle anlattı, ordan biliyoruz.

İkisinin de elleri büyüktür, Fazıl Hüsnü Dağlarca, onların ardından yazdığı Zonguldak Ağıdı’nda söylemiştir, ordan biliyoruz:

Bir kömür, bir uzak, bir kara, bir derin,
Ellerin, yer altında yitmiş kocaman ellerin.
Yıllarca çalışırsın, gündeliğin on lira,
Açsın, susar kuyular bağıra bağıra
Ko yamyassı ayakların balçık toprağa girsin,
Kim yürürse öldürürler bilirsin.
Zonguldak ölü iki gecede gecede diri bir,
Zonguldak bir Türkiye, bir aç Türkiye değil midir?
Tanrı yeryüzünündür, bir pay düşmez sana,
Sen yer altındasın, Tanrısızsın, anlasana.


Mehmet Çavdar ve Satılmış Tepe’yi bilseydik; mücadelelerini anlasaydık, unutturmasalardı, Cemal Yıldız, o madende o koşullarda olmayacaktı, o madende o koşullarda ölmeyecekti.

Belki, boynunda güreşte kazandığı madalyalarla kürsüden gülümseyecekti, gülünce gamzeleri belirecekti. Belki, Bilic’in ruhunu kattığı Beşiktaş’ın yeni yuvasında fotoğraf çektirip facebooka koyacaktı.
Rüyalarımıza giriyor, ordan biliyoruz!

Yazarın Tüm Yazıları