Demirel’in hatırlattığı

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefat haberini öğrenince, onun bugün söylenecek bir sözünü hatırladım: “Devlette küslük olmaz.”

Haberin Devamı

Kendi katı çizgileri çevresinde koalisyon balesi yapan (acaba oryantal mi desem) siyasetçiler için bu söz bugün bir altın değerinde.
Demirel’i ben yakından, Sedat Ergin’in Hürriyet Ankara Temsilciliği zamanında tanıdım. Daha önce iki kere, Demirel’in yasaklı döneminde, Prof. Dr. Nurettin Sözen’in düzenlediği Taksim Buluşmaları’nda dinlemiştim. Gerçekleri, espriler eşliğinde, mizahın yumuşatıcılığında anlatmıştı. Yıllar öncesinin ekonomik durumunu özetlerken, Onuncu Yıl Marşı’nın yazarları Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar’ın adını vererek, “Eğer o zaman demiryolları dışında bir varlığımız olsaydı iki şair onları da yazardı” demişti.
Özlü konuşan, nezaket kurallarını çiğnemeyen tavrı hemen dikkati çekerdi.
Köşk’e ilk gittiğimde Hürriyet’teki arkadaşlarımla siyaset konuşurken, benim elimden tuttu piyanolu salona gitti. Orada İdil Biret’in çalacağını söyledi.
Hiçbir zaman kendi dindarlığını tartışmaya açmadı, laikliği savunurdu. Eski deyimle, “hem mütedeyyin, hem mütemeddin”di. Geçen yıl İslamköy’de Süleyman Demirel Külliyesi’nin açılışına gitmiştim.
O müze, sadece bir cumhurbaşkanının kişisel hayatının mekânı değildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir köy çocuğuna tanıdığı imkânların da belgelerle donanmış tarihiydi.
Zamanının tanığıydı, günü ıskalamadan izlerdi. Bakırköy’de, Osmanlı Köyü adıyla, derme çatma çadırlardan oluşan bir eğlence yeri açılmıştı. Ben ve rahmetli arkadaşım Tuğrul Şavkay, buranın kaldırılmasını yazmıştık. O akşam Nokta dergisinin ödül gecesinde Hürriyet adına ödülü onun elinden alıyordum. Fırsatını bulur bulmaz, kolumu tutu, sessizce “Orayı kapattık” dedi.
Karabasanlı günlerde büyük bir sendika salonunda, Beethoven’ın 9. Senfoni’sini dinledikten sonra ayağa kalkmış, hafızamda yer eden şu sözü söylemişti: “İşte çağdaş Türkiye.” Çoksesli müzikle çağdaşlığın bağlantısını bilen devlet adamlarındandı.
Süleyman Demirel’in iki ciltlik “Suyun Peşinde Bir Ömür...” kitabını okudum ve yazdım, önemli bir hayat hikâyesinden kesitleri barındırır o kitap.
Bir devlet adamı, bir siyaset adamı, tahammül ve hoşgörü abidesi olmalıdır.
Tan Oral’ın “Demirel ve demokrasi” sergisini o açmıştı. Yine Semih Balcıoğlu’nun eleştirel karikatürlerini, ondan müsaade alarak İslamköy’deki müzeye koydu. Müze için seçim yaparken, “lehte/aleyhte” ayrımı yapmadığını söylemişti bize. Efsane Gırgır dergisinde Oğuz Aral’ın onu ne şekillerde çizdiğini hatırlayanlar, hiçbir karikatürcüye dava açmadığını da hatırlarlar!
Sanatçıya saygısını simgeleyen iki örnekle bitireyim yazımı: Yıldız Kenter, görüşmek için randevu istiyor, Demirel telefonda bakın ne demiş: “Sizin randevuya ihtiyacınız mı var, istediğiniz zaman gelin, kapım açık.” Müzikçi, Devlet Opera ve Balesi müdürlerinden Hüseyin Akbulut’un kitabından bir anıyı okuyun, devlet adamının sanatçıya olan saygısını başkalarının da göstermesi için onları takip edin. Ankara Üniversitesi’nde bir konser sonrası. Dinleyiciler arasında, birinci sırada Süleyman Demirel oturuyor.
Konser bitince Şef Hikmet Şimşek, orkestranın önüne geçiyor ve bir konuşma yapıyor: “Sayın Cumhurbaşkanım. Bilirsiniz, bakan olabilirsiniz, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız diyerek biz sanatçılara sizin üzerinizde bir yer vermişti. Atatürk’ün bize verdiği bu konuma dayanarak size emrediyorum! Bu hançeri sırtımızdan çekip çıkarınız, tarihi binayı bize veriniz.”
Salondaki sessizliği, yerinden kalkıp sahneye çıkan Süleyman Demirel bozuyor: “Emir tebliğ olundu, ben de tebellüğ ediyorum.”


* * *

Haberin Devamı


ÖRNEK bir devlet adamıydı, huzur içinde yatsın.

Yazarın Tüm Yazıları