Bugün başka şey yazamazdım

Haberin Devamı

SABAH televizyonda yüreğimizi kanatan bir haberle güne başladım.
Manisa’da süt taşıyan bir TIR’la mevsimlik işçi taşıyan bir kamyon çarpışmış, 15 kişi ölmüş.
Sabaha karşı saat 05.30’da oluyor bu kaza...
Uykuya kanamayanların biri süt yetiştirmeye çalışıyor, diğerleri sıcak basmadan üzüm bağında yaprak toplamaya.
Aklıma Kemal Bilbaşar’ın “Kaza” adlı öyküsünün girişi geliyor: “Sen kazaların gizli kalmış trajedisine aşina mısın dostum? Bir genç havacının sağlam makinesiyle bir iskeleden caddeye yuvarlanışı ya da bir işçinin makinenin dinlenmek bilmeyen volanına kendini kaptırması, açık kalmış bir havagazı musluğu ile bir yaşlı adamın zehirlenmesi ya da buna benzer olaylar seni hiç düşündürür mü? Hiç kendi kendine gizli bir kuşkuyla ‘acaba’ der misin?” Bu satırlar 1971 basımı Irgatların Öfkesi kitabından. 40 küsur yıl önce. Ne değişti? Hiç!
Mevsimlik işçi sözü yıllardır bana ölüm mevsimini çağrıştırır!
İnsanları açık kasalı kamyonda koyun gibi taşıyanlardan hesap sorulacak mı? Yoksa bitmeyen davalarla unutturulacak mı? Elbette unutturulacak...
Şimdi küçük bir sınav, 9 Eylül 2009’da İstanbul’da (birçok açıdan şehrin merkezinde) İkitelli’de yaşanan sel felaketinde, 7 kadın tekstil işçisi, servis olarak kullanılan, arkası kapalı minibüste boğularak ölmüşlerdi. Sebep, kapı dışarıdan kilitlendiği için, dışarı çıkamamaları gösterilmişti!
Şimdi hatırladınız mı?
Yıllardır işçi cinayetleri konusunda çıkan yıllıkları sosyal sorumluluk taşıyan bütün yazarlar yazdı. Ne yazık ki bunları cinayete sebep olanlar değil, cinayete kurban gidenler okudu. Biz yazdık, biz okuduk. Merak ediyorum, biri incelese oradaki cinayetlerin bir daha olmaması için nasıl önlemler alındı? Hiç alınmadığı ortada, yoksa böyle olmazdı.
İş Cinayetleri Almanağı 2014’ten kan donduran bir rakam: “2014’te en az 1886 işçi çalışırken hayatını kaybetti.”
Türkiye’de her gün 4 ila 8 işçi hayatını kaybediyor. Şehirlerdeki koşullarla köydeki koşullar değişmiyor, yoksulluklarda ve yoksunluklarda tam bir eşitlik(!) söz konusu.
Daha çok para kazanmak için insan onurunu ve canını hiçe sayanlar cezalandırılmalı, önce insanlık suçundan yargılanmalılar.
Zaman zaman dile getiririm. Köylerin, köylülerin durumunu biliyor muyuz? Köylüler, işçiler hakkında kaç şiir, kaç roman okunuz? Köy Romanı’nı, Köy Enstitüsü çıkışlı edebiyatçıları okumadınızsa bu kazayı da, mevsimlik işçinin çilesini de anlayamazsınız.

* * *

Haberin Devamı

YAZIMI, Pablo Neruda’nın, Buğdayın Türküsü ile noktalayacağım.
Bu büyük şiiri, ölen işçilerin ruhuna adıyorum!

Haberin Devamı

BUĞDAYIN TÜRKÜSÜ

Halkım ben, parmakla sayılmayan
Sesimde pırıl pırıl bir güç var
Karanlıkta boy atmaya
Sessizliği aşmaya yarayan

Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kırmızı elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de

Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.

Yazarın Tüm Yazıları