Artık Türkiye’nin Venedik Bienali’nde bir yeri var

VENEDİK Bienali 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi’ni gezdim.

Haberin Devamı

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın girişimi ve 21 destekçinin katkılarıyla Türkiye, Venedik Bienali’nde uzun süreli bir mekâna sahip oldu.
Böylece Türkiye bu yıl ilk kez ulusal bir pavyonla bienalde yer aldı.
Ben de haziran ayı başında öğrenimini Venedik’te yapan İKSV’den Selen Erkal ile birlikte gezdim bienali. Erkal, hem Venedik hem de bienal üzerine bize detaylı bilgiler verdi.
7 Haziran’da başlayan bienal, 23 Kasım 2014 tarihine kadar gezilebilir.
Tatili, bayramı yurtdışında geçirecekler programlarına Venedik Bienali’ni alabilirler.
5 Haziran günü görkemli bir açılış töreniyle, Türk pavyonu ziyaretçilere açıldı.
Açılışta Hafıza Mekânları adlı sergiye katılan mimarlar tanıtımda bulundu.
Küratör Murat Tabanlıoğlu, proje koordinatörü Pelin Derviş, sergi ekibi, Ali Taptık, Alper Derinboğaz, Candaş Şişman, Metehan Özcan, Serkan Taycan da hazır bulundular.
20 yıllık bir sabit mekânın kiralanması, gerek mimari açıdan gerekse genel anlamda sanat bienallerinde kendimizi rahatça gösterebilme olanağı tanıyor bize.
Mimarlık sergisi üç bölgeye odaklanıyor: Taksim-Salıpazarı, Bâb-ı Âli ve Büyükdere Caddesi.
Türk standı ile genel bilgiyi, katılanlar hakkındaki bilgiyi 14. Uluslararası Mimarlık Sergisi Sergi Koordinatörü Pelin Derviş şöyle açıklıyor:
“Hafıza Mekânları, ‘mekân’ ve ‘yer’ kavramları ile bireyi çok katmanlı olarak bir araya getirmeyi deneyen bir proje.
İstanbul’dayız, yolculuğumuz Tarihi Yarımada’dan başlıyor, Karaköy-Salıpazarı, Taksim, Mecidiyeköy üzerinden Büyükdere’ye geliyoruz. Burası, İstanbul’un coğrafi özelliklerinin belirleyici olduğu, bir kentsel/tarihsel gelişme ekseni aynı zamanda.
Alper Derinboğaz’ın büyük ebatlı rölyefleri yerin hafızasına dair sıra dışı okumalara olanak tanıyor. Topoğrafya, altyapı gibi statik verilerin yerin şekillenmesine nasıl aracılık ettiğini gözlemlemeyi mümkün kılıyor.
Serkan Taycan’ın meydan fotoğraflarında yapılı çevrenin yanı sıra işin içine toplumsal boyut da girmeye başlıyor.
1890’dan bugüne üretilmiş kent mekânlarına, yapılara ve detaylara odaklanan Ali Taptık’ın fotoğrafları tekil karelerin ortaya koyduğu belirli durumların ötesinde, bir zaman dizimi içinde yan yana gelişleriyle oluşturdukları bütünsel okumalarda izleyenin aynı zamanda farklı kentsel özelliklere sahip mekânlar arasında bağ kurmasına olanak tanıyor.
Metehan Özcan dikkatimizi 1967’nin özel bir yapısına, Mecidiyeköy’deki Hukukçular Sitesi’ne çekiyor. Bu yapının içindeki yaşamı, kimlik, koruma/değişim üzerinden ele alıyor. Serginin son görsel bölümünde tarihçesi ve günümüzdeki muğlak haliyle Atatürk Kültür Merkezi karşımızda.
Son olarak, sesi mekân hissinin önemli bir bileşeni olarak gören Candaş Şişman’ın 20 kanallı ses enstalasyonu makrodan mikroya çeşitlenen bir ölçek yelpazesi içinde sergi mekânını sarıyor.
Sergi mekânında söz kullanmak yerine görsel ve işitsel bir öyküleme yönteminin tercih edildiği Hafıza Mekânları projesinin aynı ismi taşıyan bir de yayını var. Serginin sözü burada okunabilir. Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanan bu kitapta serginin arka plan öyküsünün, tartışmalarının izlenebileceği geniş bir söyleşi ve ele alınan konuları açan makaleler yer alıyor.”

* * *

Haberin Devamı

MİMARLIKLA bir ülkenin tarihi, şehirciliği örtüşüyor.

Yazarın Tüm Yazıları