Su'yun şiiri

Haberin Devamı

Divan şairi Fuzulî, ünlü Su Kasidesi’nin en güzel beyitlerinden birinde şöyle seslenir: “Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar/ Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su”. Yani, aşağı yukarı şöyle der şair; “Dostlarım! Şayet onun (sevgilinin) elini öpme arzusuyla ölürsem,/ Öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su verin.” Türkçede su denince akla ilk gelen bu şiir aynı zamanda, ‘su’yun kültürümüzdeki yerini de gösterir. Diğer taraftan bugün; su kaynaklarıyla ilgili, oldukça sorunlu, daha doğrusu sorumsuz bir dönem içindeyiz. Birçok çevreci veya başka sivil toplum kuruluşu, ‘su’yun yaşamımızdaki önemine dair dikkatleri çekiyor yıllardır, boşuna değil. Aykut Derman’ın çevirisiyle YKY tarafından yayımlanan Jean Matricon’un ‘Yaşasın Su’ kitabı, bize suyun bütün dünyadaki hikâyesini anlatıyor. Sadece bir ‘element’ olarak değil, bütün canlılar için hayati rolünü ve binlerce yıllık kültürel yönlerini aktarıyor. Su kullanımından su tanrılarına, susuzluktan su tablolarına kadar uzanıyor. Tam olarak ‘hayat’a dair bir kitap.

Suyun şiiri

Haberin Devamı

BAMBAŞKA BİR ZİHİN

Yine Ahmet Cemal’in mükemmel çevirisinden okuyacağınız ‘Saatin Gizli Yüreği’, Elias Canetti’nin asla bir yazar olmadığını, onun aslında bir ‘zihin’, bir düşünme biçiminin tam olarak sözlük karşılığı olduğunu gösteriyor. Çünkü tam olarak ‘deneme’ diyemeyeceğimiz bir yapıda ve dilde sesleniyor bize. Örneğin “Amartmayı kurtarmak. Aklı başında ölmemek.” diyor bir yerinde. 1973’te almış bu notu. Bir öncesinde de şöyle diyor; “Kitle ve İktidar’a giden yolu uzatmak için pek çok ve çeşitli şey okuduğum hazırlık yılları sırasında, sanki kitaplardan oluşma bir okyanusta yitip gitmiş gibiydim.” Başka hangi yazardan böyle kudretli bir itiraf ve aynı zamanda sarsıcı bir paylaşım okudunuz? Kendine veya okura seslenen notlar alıyor Canetti sürekli. Hesaplaşma da var, paylaşma da; itiraf da var, seslenme de. Canetti’nin nasıl bir ‘zihin’ biçimi olduğunu yine kendisi söylüyor 1983’te, “Sözcükleri tanıdığım sürece, nasıl can sıkıntısı çekebilirim?” Mutlaka okunması gereken, sürekli yanınızda taşıyacağınız bir kitap. Sel Yayıncılık’tan çıktı.

YETMEYECEK

Haberin Devamı

‘Bir Denge Oluşturmak’ başlıklı 12’nci bölümde Osho, nevroz ile ilgili şöyle sesleniyor okuruna: “Geçmişte nevroz bugünkü kadar yaygın olmamıştı. Neredeyse, insanın normal akli durumu haline gelmek üzere. Bu anlaşılmalı. Geçmiş, ruhsal açıdan daha sağlıklıydı, zihin aşırı yüklenmemişti.” Son derece, basit, net ve doğru biçimde söylüyor sözlerini Osho. ‘Sırların Sırrı (Altın Çiçeği Sırrı)’ adlı kitabında Osho, tam 31 bölümde (günde), hayat ve varoluş üzerine Taocu öğretileri anlatıyor uzun uzadıya. Her bölümü “Bugünlük bu kadar yeter” sözüyle bitiriyor üstad. Hâliyle 31 gün süresince düzenli okuyup, üzerine düşünüp, nihayetinde Osho’nun vaadettiği sırra ereceğiniz bir kitap. Nurdan Soysal’ın Osho’nun “bütün yalın dilini” açıkça ortaya koyan çevirisiyle Omega kitap tarafından yayımlandı. Bitirdiğiniz zaman şayet üstadın dediklerini yaptığınız takdirde devamını getireceğiniz, yeni bir dünyaya dahil olacaksınız.

Haberin Devamı

BU AĞAÇLARLA İGLİLİ BİR ROMAN DEĞİL

Daha önce ‘Bonzai’ ve ‘Eve Dönmenin Yolları’ adlı kısa romanlarında harikalar yarattığına tanık olduğumuz Alejandro Zambra, ‘Ağaçların Özel Hayatı’ adlı kısa romanında da yine olağanüstü bir işe imza atıyor. İnsanların birbirinin hayatlarına nasıl girip çıktıklarına dair bir anlatıyı bütün yalınlığı, sıradan doğallığı içinde aktarırken, kahramanlarının hayatlarını bütün ‘kasveti’ ve sinir bozucu ritmiyle aktarıyor. Roman yazarı ve saksısındaki ‘bonzai’yi bir takıntıya dönüştürmüş Julian’ın hayatına girdiği veya hayatından çıktığı kadınlar ile onların hayatına verdiği şekilleri anlatıyor. Onu kovarak hayatından çıkaran Karla, ondan kaçarak hayatından çıkan Veronica ve hayatında en sıradışı konumda yer alan üvey kızı Daniela... Üstelik bu kadar çok şeyi az zamanda, 90 sayfada yapıyor Zambra. İlk romanı ‘Bonzai’ye sıkı göndermeleri de ihmal etmiyor ayrıca. Çiğdem Öztürk’ün çevirdiği ve Notos kitap tarafından yayımlanan ‘Ağaçların Özel Hayatı’nda Zambra, ağaçları değil, olduğu yere baobablar gibi kök salmış insanların hayatlarını anlatıyor.

Yazarın Tüm Yazıları