Eklem kireçlenmesinde antibiyotik tedavisi

Haberin Devamı

1983 yılında mide ülseri oluşumunda H Pylori isimli bakterinin rol oynadığı anlaşıldığından beri cerrahi müdahale yerini antibiyotik tedavisine bıraktı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Aktuğlu, yapılan araştırmalarda P Acnes isimli bakterinin ostoartrit (eklem kireçlenmesi) oluşumunda benzer rolü oynayabileceği konusunda ciddi deliller ortaya koyduğunu söyledi. Çalışmaların heyecan verici olduğunu belirten Aktuğlu,
“Dünya nüfusunun yüzde 50’sinde mide ülseri yapan bakteriler vardır. Ortaya çıkan bakteriler omuz eklemi kireçlenmelerinde enfeksiyonlara neden olarak kireçlenmeyi tetikleyebilmektedir” dedi.
Hastalığa neden olan maddelerin tespit edilmesinin ardından özel bir antibiyotik tedaviyle ortaya çıkan enfeksiyonun durdurulabileceğini dile getiren Aktuğlu, bu yöntemin ileride eklem protezi uygulaması riskini ortadan kaldıracağını ve diğer eklem kireçlenmelerinde de kullanılabilirliğinin Amerika ve İngiltere’de araştırma aşamasında olduğunu söyledi.

Haberin Devamı

40 yaşından sonra her yıl mammografi

Kadınlar dikkat

EGE Özel Onkoloji Tıp Merkezi Sorumlusu Dr. İlker Karadoğan, kadınlarda en sık görülen kanser türünün meme kanseri olduğunu söyledi.
Meme kanserine erken yaşta adet görme, geç menopoza girme, aşırı kilo alma ve kontrolsüz hormon kullanımı gibi nedenlerin yol açabileceğini söyleyen Karadoğan, bu riskten kurtulmanın kadınların elinde olduğuna dikkat çekti. Karadoğan, tarama testleri ile erken tanı yapılarak iyileşme şansının arttığını, erken teşhis için kadınların 40 yaşından itibaren her yıl mamografi çektirmesi gerektiğini söyledi.
Genel olarak meme kanseri tedavisinde uygulanması gereken ilk yöntemin cerrahi olduğunu, raporlar doğrultusunda kemoterapi uygulamasına geçildiğini aktaran Karadoğan, “Eğer tümör oldukça büyük, meme başında çekinti, meme cildinde renk değişikliği ve koltuk altında yumru oluşturdu ise parça alındıktan sonra ameliyat öncesi kemoterapi uygulanarak tümör küçültülür. Sonrasında ameliyat yapılır. Bu işlemler tamamlandıktan sonra hasta radyoterapiye yönlendirilir” dedi. Karadoğan açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Tedavi altındaki hastalarda kanserli hücrenin koltuk altı lenf bezine sıçradığı, tümör çapının arttığı veya cilde yayıldığı durumlarda radyoterapi yapılması gerekmektedir. Radyoterapi, hastalığın bölgesel kontrolünü artırmakta ve sağ kalıma katkıda bulunmaktadır. Radyoterapi sonrasında kozmetik ve fonksiyonel olarak da sorun yaşanmamaktadır.”

Yazarın Tüm Yazıları