Emniyet kemeri taksaydım, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmayacaktım!

İŞTE İstanbul’u üç gün birlikte tekerlekli sandalyeyle dolaştığım kadın.Semra Çetinkaya.

Haberin Devamı

Bence heykeli dikilecek kadın!
Zeki, neşeli, renkli, komplekssiz ve en önemlisi çevresine yararlı biri. Başkan yardımcısı olduğu Omurilik Felçlileri Derneği’nde yaptığı faydalı işlerin haddi hesabı yok.
O, başına gelenlerden sonra “vermeyi” ilke edinmiş.
Derneğin bakımevimde kalanlara, omurilik felçlisi olup gidecek yeri olmayanlara, tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyanlara yardımcı oluyor.
Akıl veriyor, destek veriyor, hizmet veriyor. Çetinkaya bu arada okullara ve kurumlara ilkyardım eğitimine gidiyor, emniyet kemeri takmanın önemine dair seminerler veriyor, “Arka koltukta otursanız bile kemer takın yoksa benim gibi olursunuz!” diye başlayan konuşmalar yapıyor...
Bugün ve yarın onun hikâyesini okuyacaksınız...

Haberin Devamı

Emniyet kemeri taksaydım, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmayacaktım


Sizi tanıyabilir miyiz?
-52 yaşında iki çocuk annesi bir engelliyim. Çocukluğum Almanya’da geçti. Babam, Almanya’ya giden ilk işçi grubundan. AEG Fabrikası’nın trafo bölüm şefiydi. Annem de vinç operatörüydü. İlk, orta ve liseyi orada bitirdim. 3 kardeşiz. Babam, 18 yaşında Almanya’da bir Hans ile evleneceğimden korktu, Türkiye’ye gönderdi, burada bir Hanzo buldum!
Nasıl yani?
-Olunmaması gereken birini âşık oldum. Ve evlendim. Sonra kocam bir başkasına âşık oldu. Ben de iki çocuğumla kalakaldım. Ama karalar bağlamadım, “Beni istemeyeni ben hiç istemem!” deyip ayrıldım. Sıkı bir işkadını oldum. Sigorta acentasıydım. Oldukça iyi paralar kazanıyordum. 32 yaşında, 1.80 boyunda gayet gösterişli bir kadındım...
Sonra?
-Sonra başıma hayatımı değiştiren o trafik kazası geldi...
Ne zaman, nerede?...
-94 yılıydı. Nisan ayı. İş için Adana’ya gitmiştik. Eski Adana yolu, Toroslar, şehre varmaya çok az kalmıştı. Hatta şirkete telefon açıp, “Biz geldik bile” dedik. O sırada trafik polisi durdurdu...
Neden?
-Kemer kontrolü. Emniyet kemerimiz takılı olmadığı için ceza yedik...
Sonra n’aptınız? Takıp devam mı ettiniz?...
-Hayır işte! Ceza makbuzunu cüzdanıma koydum ama ne ben ne de şoför mahalindeki arkadaşım kemer taktık. Güle oynaya devam ettik. Hatta memur, “Kemeriniz var mı?” dediğinde, arkadaşım pantolon kemerini göstermişti, biz cezayı yedikten sonra bu espriye kahkahalarla gülmeye devam ettik. Hatırladığım son kare, yola devam ediyoruz, ben sağ koltukta bağdaş kurmuşum, kuruyemiş yiyorum, kitabımı okuyorum. Birden çok sert bir viraja girdik... Giriş o giriş. Film koptu. 40 metre aşağı uçmuşuz...
Aman Allah’ım!
-Tam olarak ne oldu, neler yaşandı hiç bilmiyorum. Biri mi sıkıştırdı, başka bir şey mi oldu. Gündüz oldu kaza. Alkol yok bir şey yok. Ama o kemeri uyarıya rağmen takmamak, hayatım boyunca bedelini en ağır ödediğim hata oldu.
Arkadaşınız?
-Arabanın dışında ölü bulunmuş. Sunroof’dan fırlamış. Ben de komadayım. Arabanın içinde ağır hasar almışım. Göğüs kafesim kırılmış, akciğerlerim patlamış, kafama 150 tane dikiş attılar düşünün, saçlarım çok uzundu, onlar kopmuş. Ama en önemlisi, omurgam kırılmış. Omurga kırığı, dışarıdan belli olan bir şey değil. O yüzden kaza geçiren birini arabadan çıkarırken, ilk yardım kurallarını bilmek ve uymak gerekiyor. Ama uçurumun dibinde bizi kurtaran jandarmanın bundan haberi yok. Beni, sunroof’tan yukarıya doğru çeke çeke çıkarıyorlar çünkü kapılar açılamıyor. Oysa, omurgamın sabitliğini koruyarak çıkartmaları lazım. Ve o 40 metre boyunca sırtlarında taşıyorlar. Bilincim kapalı olduğu için o insanlara, “Belim ağrıyor, beni hareket ettirmeyin!” filan diyemiyorum. Sonuçta o kırık omur kemiği, omuriliğimi kesiyor. Ve o anda belimden aşağım felç oluyor. Bugünkü tıp imkânlarında maalesef bunun da geri dönüşü yok...
Emniyet kemeri taksaydınız...
-Arkadaşım ölmezdi, ben de tekerlekli sandalyeye mahkûm kalmazdım! Bunu her yerde ders olsun diye anlatıyorum. “Karşınızda canlı bir örnek duruyor!” diyorum. “Eğer benim gibi tekerlek değiştirmek zorunda kalmak istemiyorsunuz, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmak istemiyorsanız, mutlaka kemer takın!” diyorum. Arka koltukta bile...
Kendinizi hatırladığınızda neredesiniz?
-Florance Nightingale Hastanesi’nde. Jandarma öldüğümü zannediyor, Adana’da bir hastanaye bırakıyor, nabız sıfır, tansiyon sıfır. Hastane personenli de beni ‘ex’ zannediyor, tıbbi atık bölümüne bırakıyorlar. Sonra ölmediğim anlaşılıyor, ameliyata alınıyorum. Omurgamı sabitleyici bir metal bulamadıkları için sadece içindeki baskıyı alıyorlar ve kapatıyorlar omurgayı. Sonra ailem İstanbul’dan çıkıp geliyor. Ve beni Florance Nightingale’e naklediyorlar. Orada Azmi Hamzaoğlu beni tekrar ameliyat ediyor. 6 aya yakın yoğun bakımda kalıyorum. Yattığım sürede bir de bası yarası ameliyatı oldum. Uzun süre yatınca kuyruk sokumunda yaralar oluyor. Ve bu yaralar, ölüme sebebiyet verebiliyor. Sonra beni rehabilitasyon merkezine yatırıyorlar. Bütün bu tedaviler, ailemin üç dairesine mal oluyor. Şu gördüğünüz şekli alabilmem için, babam üç dairesini satıyor. Tedavisi inanılmaz pahalı bir hastalık. Türkiye’de de rehabilitasyon aşaması adam gibi yapılamıyor, ne tıbbi rehabilitasyon ne sosyal rehabilitasyon, ne de ekonomik rehabilitasyon...

Haberin Devamı


150 BİN OMURİLİK FELÇLİSİ VAR

Emniyet kemeri taksaydım, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmayacaktım


Bu ülkede omurilik felçlisi olmanın bedeli çok ağır. Sağlık anlamında uzman doktorlar yok, takip yok, rehabilitasyon yok. Bir kere, bizim veri tabanımız yok. Sağlık Bakanlığı’na sorun ya da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na, senede kaç omurilik felci vakası yaşanıyor. Bilinmiyor. Rakamlar hep tahmini. Bizce toplam 150 bin kişi omurilik felçlisi ülkemizde. Her sene 5 bin travma yaşanıyor. 5 bin travmanın 2 bin 500’ü omurilik felçlisi olarak yaşıyor.


KADININ BAŞINA GELDİĞİNDE ERKEK TERK EDİYOR


Siz 9 ve 11 yaşındaki iki çocuğunuzla kalakalmışsınız... “Keşke eşimden ayrılmasaydım, bu zor süreçte o da olsaydı yanımda” demediniz mi?
-Ay yok. İyi yapmışım, Allah’tan boşanmışım. Çünkü hem felç olmak, hem terk edilmek ya da başka bir kadını kabul etmek çok daha zor...
Nasıl yani?
-Kadının başına böyle bir durum geldiğinde ya ikinci kadını kabul etmek zorunda kalıyor ya da terk ediliyor. Terk edildiği zaman da ailesinin yanında kalmak zorunda. Çünkü engelli kadın için kalabilecek herhangi bir mor çatı, kadın sığınma evi yok. O yüzden kadınların durumu bu anlamda daha zor. Erkeğin başına geldiği zaman Türk kadını biraz daha arkasında duruyor. Terk edip gitmiyor.

Haberin Devamı


YARIN: “Omurilik felçlisi olduktan sonra 9 ameliyat geçirdim. Çok zorlu bir süreçti. O kadar acı çekiyordum ki, çocuklarımla birlikte nasıl intihar edebilirim de bu dünyadan gidebiliriz diye düşünüyordum...”

Yazarın Tüm Yazıları