Bayram, ‘aile’ demek

Oleeeey!

Haberin Devamı

Bugün bayram.
Hepinize, ailenizle, sevdiklerinizle huzurlu, neşeli, eğlenceli günler diliyorum.
Nerede olursanız olun ama mutlu olun!

Bayram, ‘aile’ demek

*

Aslında bu bayram işlerinde, üç farklı dönem var.
Birinci dönem çocukluk.
Bayramın en heyecanlı yaşandığı yıllar.
Yeni kıyafetler, yeni ayakkabılar...
Pırıl pırıl, rugan.
Müthiş bir coşku, müthiş bir heyecan.
Bayram gerçek anlamıyla bayram.
Büyükler ziyaret ediliyor, eller öpülüyor, harçlıklar alınıyor.
Bütün aile bir araya geliyor, uzun sofralarda bol gürültülü yemekler yeniliyor.
Bayram akşamlarında için pır pır ederek, “Neyse ki bitmedi! Bu daha birinci gündü, ikinci, üçüncü ve dördüncü gün de var” diyerek uykuya dalıyorsun.
Ve bayram bittikten sonra “Bir daha gelsin!” diye uzuuuun bir bekleyiş sürecine giriyorsun.

Bayram, ‘aile’ demek

*

Derken büyüyorsun.
Küçümsemeye başlıyorsun.
Banal geliyor.
“Amaaan yine bayram geldi!” diyorsun.
Çünkü sen aileden uzaklaşmak istiyorsun, bütün hayalin kaçıp kendine özgü bir hayat kurabilmek.
“Akraba ziyaretlerinden, bayram yemeklerinden nasıl yaparım da tüyerim?” diye düşünmeye başlıyorsun.
Aile de basıyor, bayram da basıyor!
İçin şişiyor.
Ne kadar klasik, ne kadar geleneksel...
Oysa sen özgür, özgün ve farklısın!
Bayramlara karnın tok.
Aklın hep başka yerlerde.
Aile büyüklerini sevmediğinden değil, seviyorsun ama “Hiçbir şey onların dönemindeki gibi değil ki, dünya değişti onların haberi yok!” diye düşünüyorsun ve onların bitmez tükenmez aile hikâyelerinden ve alakasız sorulardan sıkılıyorsun: “Şimdi sen kaç yaşında oldun? Ne okumak istiyorsun? Dersler nasıl? Nasıl bir gelecek hayal ediyorsun?”
Sen koşup, o geleceği o anda yaşamak istiyorsun.
Derdin onlar değil, kaçıp gitmek.
Bütün meselen özgür, özgün ve farklı olmak!

Bayram, ‘aile’ demek

*

Sonra daha da büyüyorsun.
Aileyle ilişkilerini teknolojiye bağlıyorsun.
Senin de kendi sorumlulukların, işlerin oluyor, ‘bayram’ senin için bir yerlere kaçma, dinlenme, yani ‘tatil’ yapma fırsatı oluyor.
Bayramdan önce plan yapıyorsun, gelince de ‘vın’ diye kaçıyorsun...
O gittiğin yerlerde, bayram sabahları telefona sarılıp aile büyüklerini arıyorsun...
Bir vazife gibi.
Tek tek bütün akrabaları elden geçiriyorsun, “İyi bayramlar dilemek için aradım, bilmem neredeyim, sizi çok özledim, gözlerinizden öperim!” diyorsun.
Ya da daha korkunç bir şey yapıyorsun.
Mesaj atıyorsun.
“Bayramınızı kutlar, ellerinizden öperim...”
Bundan daha korkuncu toplu mesaj atmak.
Ya da toplu e-mail.
Herkese aynı şey.
İşte bu, bu asrın teknolojik felaketi.
Bir de karşınızdaki insanı aptal yerine koymak, zekâsını küçümsemek, sanki o e-mail’in 1500 kişiye daha gönderildiğini kimse anlamayacak...

Bayram, ‘aile’ demek

*

Sonra bir dönem daha geliyor.
O artık, senin de aile olduğun dönem.
Bir yerlere kaçsan bile, kalbinin ucu bükülüyor eğer o bayram bir aile büyüğü yalnızsa...
Eskisi kadar rahat bir yerlere kaçamıyorsun.
Aklın onlarda kalıyor.
Onların yanında olmak istiyorsun.
Bayramlar tekrar önem kazanıyor.
Çünkü bayramların, o aile büyükleri için, en az çocuklar kadar değerli olduğunu biliyorsun.
İstiyorsun ki aile değerleri hayata geçsin, büyüklere gidilsin, onlarla zaman geçirilsin, yemekler yensin, hatırları sayılsın, yalnız olmadıklarını anlasınlar...

Bayram, ‘aile’ demek

*

Bütün bunları düşünmeme sebep Alya!
Daha doğrusu onun ödevi.
Dördüncü sınıf oldu, her gün eve acayip ödevlerle geliyor.
Her biri bir proje.
Geçen günkü ödevi, annesi ya da babasıyla, mümkünse ikisiyle röportaj yapmakmış.
Komediye bakar mısınız, ailevi kaderimiz röportaj yapmak!
Benim sürekli yaptığım yetmiyormuş gibi, bir de kızım başladı.
“Teybini kullanabilir miyim?” dedi.
“Tabii” dedim, “Çantamda...”
Aldı ve çalıştırdı.
Başladı sormaya, “Çocuğunuza öğretmek istediğiniz dört şey nedir? Ki o da bunları benimsesin ve kendi çocuğuna öğretmek istesin...”
Eyvah ki eyvah!
Ne söyleyeceğim şimdi?
Bir sürü şey aynı anda aklıma geldi, dört tanesini seçemedim, Allah ne verdiyse anlatmaya başladım.
“Hayatını sen şekillendir, yoksa bir başkası yapar!” dedim, “Baban, kocan, sevgilin... İzin verme, bu hayat senin. Sen nasıl istiyorsan öyle yaşa! Hayatının kontrolü senin elinde olsun. Bunun için de ayaklarının üzerinde durabilmen gerekiyor. Bağımsız ve özgür olman gerekiyor. Ekonomik anlamda da...”
Baktım ki beni dinliyor, gaza geldim...
Her gün başkaları benim teybime konuşuyor, bu sefer fırsatı yakalayınca kızımın teybine sular seller gibi döktürmeye başladım...
“Tutkularının peşinden git. Tutku duyduğun işi yap, tutku duyduğun adamla birlikte ol... Sonra dürüst ol. Açık ol. Kimseyi, özellikle de kendini kandırma. Merhametli ol, vicdanlı ol...”
Sonra durdum, “Aile önemlidir!” dedim.
“Biz her cumartesi babaanneye gidiyoruz. Ben de küçükken dedemlere giderdim, cumartesi öğlenleri tam 12’de sofraya otururduk, Nevzat Dedem ve Kutas Nenemle...
“Senede bir hafta geniş aile, bir hafta çekirdek aile tatil yapıyoruz. Bak, bu da önemli. İnşallah sen de aile kurunca böyle yaparsın.”
“Bir de babanın uydurması olan ‘Sarılma Günü’ ne güzel bir şey! Haftada bir gün, bütün ailece sarmaş dolaş bir gün yaşıyoruz birlikte, bazen seramik boyuyoruz, bazen bisiklete biniyoruz, bazen yatağın üzerinde zıplıyoruz, battaniyenin altında film izliyoruz, sucuk ekmek yapıyoruz, birlikte bir şeyin keyfini çıkarıyoruz, Yaso gelirse daha da mutlu oluyoruz...”
“Anne, ben başka bir şey sordum sana...” demesin mi?
Desin!
“Dini değerler söyle mesela... Bana geçmesini, benim de ileride uygulamamı istediğin dini değer var mı?”
Dedim ki:
“Senin anneannen Hıristiyan, biz Müslümanız, bizim ailemizde herkesin dini değerlidir. Herkes, herkesin inancına saygılıdır. Biz Noel’i de kutlarız, diğer bütün dini bayramları da... Herkes kendi inancına göre duasını eder, seninle her gece birlikte yatakta sarılıp yaptığımız gibi...”
“Ben bunlardan nasıl bir özet çıkaracağım!” dedi.
Güldüm.
“Valla, o da senin sorunun!” dedim, “Her hafta ben insanların anlattıklarından bir şeyler çıkarıyorum...”

Haberin Devamı

Bayram, ‘aile’ demek

Yazarın Tüm Yazıları