23 Nisan kutlu olsun!

ÇOLUK çocuk hepimize hem de...

Haberin Devamı

Türkiye seçime kilitlenmişken, siyaset dışında hiçbir şey konuşulmazken biz birkaç günlüğüne küçük bir tatil verdik kendimize, Alya, ablası Yaso, sevgilim ve ben.
Detoks yapıyoruz.
Ve hayatın akışını uzaktan izliyoruz.
Ne kadar iyi geliyor anlatamam.
Biz burada taze meyve ve sebze suları içiyoruz. Bol bol yürüyoruz, yoga yapıyoruz, mandala yapıyoruz -boyama yani-, tavla oynuyoruz, Monopoly oynuyoruz, film izliyoruz ve bol bol uyuyoruz...
Küçük, sade, basit bir kaçamak.
Süssüz püssüz.
Temizlenmek ve arınmak için.
Size de yalan dolandan uzak, sade, sakin bir
23 Nisan diliyorum.
Kutlu olsun.
Bugünün Türkiye’sinde, bu şartlarda biraz zor ama yine de hepimiz neşeyle dolmaya çalışalım...


Dünyanın en güzel ayçörekleri

Haberin Devamı

BAHATTİN Boğaz
68 yaşında.
Ama zımba gibi.
Görseniz, hayatta
68 demezsiniz.
Bilgi’ye, bizim derse
konuk oldu.
Nasıl bir hayat enerjisi anlatamam.
Milli atlet ve maratoncu.
42 kilometreyi koşan bu adam, aynı zamanda 13 yaşından beri dünyanın en güzel pastalarını, çöreklerini ve profiterollerini yapmak için uğraşıyor!
Koşmak ve profiterol (ya da ayçöreği) oksimoron gibi duruyor.
Ama değil işte.
“Dayanıklılık” ve “lezzet”, hayatının en önemli sözcükleri...
Bilgi’den araştırma görevlisi Can Zeren, onu Kurtuluş’tan tanıyor, “Böyle böyle biri var” dedi, “Öğrencilere ilginç gelebilir... Farklı bir tutku, farklı hayat hikâyesi...
Biz hayatı böyle yaşayan, insana umut veren insan hikâyelerine, rol modellerine özlem duyar olduk.
Geldi sınıfa.
Hepimiz bayıldık Bahattin Boğaz’a.
Can, onunla ilgili bir minik bir yazı yazdı. Can, çok genç bir akademisyen. Yazı yazmayı da seviyor. Ben de onu seviyorum. Bu yazısını da çok sevdim, sizinle paylaşmak istedim...

23 Nisan kutlu olsun

Hayatı, Bahattin Abi gibi yaşamalı!

Dükkâna girdiğimde bir müşteriyle konuşuyor...
Ona hararetle şöyle diyor: “Ben bu işin hastasıyım! Kafayı takmışım. Geçen gün çocuklar bir tepsi milföyü fazla pişirmiş. Üstü yanık olmuş. ‘Götürün evde yiyin!’ dedim, satmadım. Adam o kadar para veriyor, o şekilde satamam. Bir gram katkı maddesi girerse ürünlerime, uyuyamam...”
Müşteri gidince tezgâhının arkasına buyur ediyor.
Başlıyoruz sohbete.


*

Haberin Devamı


“Yaz” diyor Bahattin Usta ve başlıyor saymaya: “İki New York, iki Las Vegas, iki Rotterdam, Lizbon, Prag, Luxembourg, Atina, Roma, Milano, Düsseldorf, Hamburg, Stuttgart, Würzburg, Leverkusen, Kaiserslautern ve 18 kez Berlin...”
Bahattin Usta
’nın koştuğu maratonlar bunlar!
Rize’den İstanbul’a geldikten sonra ağabeyinin de desteğiyle 1962’de Kurtuluş Gençlik Kulübü’nde jimnastikle başlıyor spor hayatına. İlk yarışlarından birinde 24. oluyor ve sonra kendine şöyle diyor: “İlk üçe girmeden bu sporu bırakmam!”
1964’te ‘Yıldızlar’ kategorisinde İstanbul Şampiyonu oluyor. O gün bugündür koştuğunu söylüyor. 1998’de New York’ta koştuğu 2.46.00’lık dereceyi Türkiye’de kendi yaş kategorisinde hâlâ kimse koşamamış.
Maraton koştuğu zamanlarda haftada 210 kilometreye kadar çıkıyormuş koşu antrenmanları.
Maraton koşmadığı zamanlarda ise 100, 120 kilometre. “Gökten taş yağmadıkça antrenmana giderim!” diyor.


*

Haberin Devamı


Bu sırada, “Nasıl bakıyorsun kendine usta?” diye soruyorum. “Yediğim, içtiğim her şey belli” diyor. “Sağlığıma dikkat ederim, asla sigara içmem, kola içmem, içki içmem. Antrenmandan dönüp eve gelince kahvaltım hazırdır. Kral kahvaltısıdır, eşim sağ olsun” diyor. O anda anlıyoruz eşi Ayşe’nin de madalyalarda payı olduğunu...
Sporun hayatına ve meslek yaşantısına yaptığı katkıları, ahlaki kazanımları anlatıyor: Katkısız lezzet, dopingsiz spor, dayanıklılık ve disiplin.
Gittikleri tek yurtdışı tatili olan Karayipler’de bile geminin güvertesinde koşmayı ihmal etmediğini ekliyor.


*


Dayanamıyor Bahattin Usta ve bir çörek kesiyor ikram etmek için. “Sağ ol” diyorum. “Olmaz yiyeceksin!” diyor.
En tazesini seçebilmek için tezgâhta gözlerini gezdiriyor.
Yok, yanılıyorum. En tazesi için değilmiş.
En dinlenmişi için bakıyormuş. Paskalya çöreği öyle güzel olurmuş. Rumlar genelde böyle yermiş ve sakızın tadı daha bir yoğun olurmuş.
Çörekten tadıyorum.
Buram buram sakızın
tadı ve kokusu damağıma ve burnuma yayılıyor.
Dayanamıyor, diğer parçalara eşinin yaptığı kaymaktan ve reçellerden sürüyor.
Sanki bizi de maratona hazırlıyor Bahattin Usta...
“Hayır” demek olmaz ustaya.
Eşi atılıyor o sırada “Ne zaman istersen yaparım ben sana bu reçellerden” diyor.
Az sonra dükkândan çıkıyorum.
Elimde bir poşet profiterol. Ustanın ikramı.
(Can Zeren)

Yazarın Tüm Yazıları