2014 kadınlar için felaket bir yıldı

Eğri oturup, doğru konuşalım. Hepimiz unutuyoruz.

Haberin Devamı

Ya da unutmak istiyoruz. Ama bu topraklarda feci şeyler yaşanıyor. 2014’ün bittiği şu günlerde, gelin kadınlarla ilgili bir bilanço çıkaralım. KADER eski başkanı ve Eşitlik İzleme Kadın Grubu kurucularından avukat Hülya Gülbahar’la 2014’ü kadınlar açısından gözden geçirdik. Yarın da devam edecek.

2014 kadınlar için felaket bir yıldı

2014’de hiç mi olumlu bir şey olmadı?
-Maalesef olmadı! Türkiye’de de Ortadoğu coğrafyasında da, kadınların ağır zulümler yaşadığı bir yıl oldu. IŞİD’in bölgede yaptıklarının “soft versiyon”ları, söylem olarak bu topluma enjekte edildi. Hâlâ da devam ediyor.

Hafızamızı tazeleyelim: Kadın-erkek eşitliği konusu neler yaşandı?
-Ne yazık ki, kadınların yıllarca mücadele ederek gündeme getirdiği kadın-erkek eşitliği ilkesine, devlet politikası olarak savaş açıldı! Devletin en üst mekanizmalarından topluma verilen, “Kadınlarla erkekler eşit değildir. Fıtratları farklıdır. Kadının fıtratı anneliği üzerine kuruludur” söylemi, kadınları, toplumsal yaşamın annelik dışındaki tüm alanlarından dışlamaya hizmet eden bir söylem. Muhafazakâr zihniyet, kadının, erkeğin kontrolü altında tutulmasını, kendi hayat felsefesinin bir numaralı kuralı olarak görüyor.

Peki kadınla erkeğin fıtratlarının farklı olması, eşit olmalarını engelleyen bir şey mi?
-Tabii ki hayır! “Yaratılış farkı” olarak ifade edilen şey ve onun üzerine bindirilmiş toplumsal kimlikler birbirine karıştırılıyor. Yaratılış gereği, kadının doğurganlığı nedeniyle gebelik süreci var. Fakat doğumdan itibaren, çocuğun bakımı konusunda neden kadın ve erkek arasında ille de bir fark olması gerekiyor? Erkekler de pekâlâ biberonla bebek besleyebilir, bebek bezi değiştirebilir. Kadında cinsel organın içe, erkekte dışa doğru gelişmiş olması, bulaşık makinesinin düğmesine kimin basacağını belirleyen bir yaratılış farkı olmasa gerek!

Sizce Cumhurbaşkanı’nın sık sık tekrarladığı bu söylemlerinin amacı ne? Bir mantığı var mı? Yoksa sadece seçim yaklaştığı için mi?
-Bakın, bu açıklamalar “Gündem değiştirme” ya da “Seçim oyunu” diye küçümsendiği için bütün bir toplum adım adım muhafazakâr ideolojiyle kuşatılıyor. Bu söylemleri küçümsememek lazım. Çünkü onlar o esnada toplumu inşa etmeye devam ediyorlar, onların gündemi bu zaten! Üstelik hiç fren yapmadan uygulamış oluyorlar!

Biz, hepimiz farkında olmadan kuşatılıyoruz ve günden güne muhafazakârlaşıyor muyuz?
-Tabii ki. Zaten toplumda muhafazakâr olan bir kesim var. Bu söylem, olmayan kesimleri de muhafazakârlaştırıyor. Örneğin kadın-erkek eşitliği konusunda Sunni yaklaşımdan farklı bir yol izleyen Aleviler arasında bile, kız çocuklarını mirastan yoksun bırakmak için ailedeki mal varlığını erkekler üzerine kaydeden eğilimler ortaya çıkıyor.

Peki ya Tuğrul İnançer’in söyledikleri: 1- Hamileler sokağa çıkmasın. Kocaları akşamüzeri taksi içinde gezdirsin. 2- Çalışan kadın yuvasını dağıtıyor (Ama kendi kızı AVEA iletişim direktörü olarak çalışıyor.) 3- Kadının ekonomik özgürlüğü aldatmaca... Ne diyorsunuz bunlara?
-Bu ülkedeki kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddettin artışında bu söylemlerin birinci derecede sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de bugün kadınlar öldürülüyor ve şiddete uğruyorsa, boşanma hakkını, istediği insanla evlenme hakkını, çalışma hakkını, kıyafetini özgürce seçebilme hakkını, miras hakkını savunduğu için öldürülüyor. O yüzden bu söylemler, gülüp geçilecek şeyler değil! Bu tür sözleri, fikir özgürlüğüymüş gibi birinin saçmalamasıymış gibi değerlendirmek de cinsiyetçiliğin bir başka türü. Kültür Bakanlığı’nın müsteşarı, 5 dil bilen bakanlık çalışanı kadınlara, “Sarma yapmasını ve çay demlemesini bilmiyor!” diyerek hayat bilgisi dersi vermeye kalkıyor. Ama görevinden alınmadığı gibi, o koltuğu da işgal etmeye devam ediyor. E sonra ne oluyor? Onun altında çalışan biri de, kadınlarla erkeklerin aynı odada çalışmaması gerektiğini, hatta aynı koridorda birlikte yürümemesi gerektiğini söyleyebiliyor. Ayrımcılık ve mobbing değil de ne bu?

Oooo korkunç şeyler bunlar!
-Evet ama yaşanıyor işte!

Yazarın Tüm Yazıları