Ayşe’nin prada çantası

Pazar günkü Senem Kuyucuoğlu röportajımı okuyanlarınız bilir, ben üç- dört gündür panik atak tedavisi nedeniyle bir hastanede bin yıllık doktorumun gözetimindeyim.

Haberin Devamı

Geçmiş olsun e-postalarınız için sonsuz teşekkürler, gayet iyiyim. Daha önce yendiğim bu illet, ağır stres nedeniyle beni tekrar yoklamış ama kendilerini tekrardan şutladım, şimdilik şükür diyelim.
Buradayken elbette dışarıda olan biteni devamlı takipteyim. Belki burada olmanın verdiği duygudan olabilir, olan bitene karşı eskisinden daha fazla hassasiyet gösterdiğimi de peşinen söylemeliyim.
Geçen akşam bir haber üzerine Senem’in yanında bir çığlık atmışım, inanın farkında değilim.
“Yetti be, vallahi delireceğim.”
Senem de aynen bana şöyle bir cevap verdi.
“Aman abla delir, delir. Hazır tam yerindeyiz. Psikiyatri kliniği falan, geç onu, tam adı tımarhanedeyiz.”
“Valla” dedim, “doğru.”
Sonra düşündüm, nedir bu hassasiyetin? Olan bitene tamam da her yazılana çizilene, twitter’da elin geyiklerine, facebook’taki abuk şeylere?
Basit.
Burası öyle bir yer ki.
Burada yatan insanların dertleri öyle vahim ki.
Madde ve alkol tamam. Bağımlılık zor iş ve de neticede hastalık, öyle kabul ediyor tıp.
Ama öyle hastalar var ki adam ses duyuyor, diyor ki bana emir veriyorlar; git tecavüz et diye, git onu öldür diye.
Duyuyor o sesleri, yalan değil, duymamak için bu sesleri canımı alsınlar diyor, canımı, kimsenin canını yakmadım ama zor tutuyorum kendimi.
Bir kız var babadan taciz görmüş, anne inanmıyor. Sonra babasının arkadaşının yanına işe giriyor; tecavüz…
Aklı gitmez mi, gider ki gitmiş.
Bipolarlar var. Bir öyleler, bir böyle. Yaşamaktan bıkmışlar, biri on gün hiç uyumamış, hiç.
Evladı ölmüş, gelmiş.
Şizofreni var…
Daha yazsam kahır olursunuz, kahır.
Allah kimsenin aklını almasın valla.
Bana sen niye burada yatıyorsun diye sorduklarında utandım da diyemedim panik atak diye.
Dedim bende bipolar var, derdim ondan işte.
Burada bunlar olurken daha Somalı madencimin mezarında burnu bile düşmediği, öldüğünün bile gerçek olduğunu anlayıp kavramanın ailesi için inanmakla inanmamak arası gelip gittiği bu tazecik günlerde, Allah’ın üç beş uyuzu, boş gezenin boş kalfası, kendinden başka kimseye faydası olmayanı, içine şeytan kaçanı, gel mesela Ayşe’nin Prada çantasına tak kafayı.
Ey gerizekalı zihniyet, sen nasıl gözlerle baktın ki o fotoğrafa? Sen o fotoğrafa bakarken Ayşe’nin barsaklarına, akciğerine kadar mı indin? Ben de gördüm fotoğrafı. Ben neden acaba o fotoğrafta Ayşe’yi sadece bir siluet olarak görüp de esas fotoğrafın arka tarafındaki görüntülerle ilgilendim?
Ayşe’nin fotoğrafı karşısında neler hayal ettin, kaç dakikanı harcadın, vaktini nasıl geçirdin bilemiyorum ama madem bu kadar boş vaktin vardı; fotoğrafa sadece iki saniye bakıp kalan vaktinde ölen madencilere iki Elham, üç kulhuvallah okusaydın daha sevaba geçerdi.
Nasıl şeytan kaçmış içlerinize sizlerin?
Ayşe’nin yazısını da okuyayım dedim, “madenci yerine sen ölseydin…”
Vay anasını dedim.
Nasıl bir zihniyet, nasıl kin dolu bir nefret…
Sen hiç ölen madenci için sahte gözyaşları dökme!
Bir ölenin arkasından ağlayıp, diğerine geber diyenden kimseye hayır gelmez.
Dedim ya Allah’tan tımarhanedeyim. Yoksa alacaksın bu ve bunlar gibilerini, neyse yazılmıyor tabi aklından geçenlerin hepsi.

Haberin Devamı

Ve dün…
Böyle bir acı var mı ki?
Ali Şen’in torunu gencecik Alp gitti.
Anneyi, babayı düşünemiyorum.
Allah sabırlar versin demekten başkası da elden gelmiyor ne yazık ki.
Sonra bakıyorum akşam twitter’a, facebook’a yine aynı geyikler, Yılmaz Özdil; hayvan.
Ayşe Arman; çanta.
Bilmem kimin bilmem nesi…
Allah’ım dedim ya iyi ki tımarhanedeyim.
Hastaneden istediğim gün çıkabilirim, aslında üç günlüğüne gelmiştim. Senem mızmızlandı, yalnız kalmasın diye çıkmadım, hafta sonu da kaldım.
Bugün çıkacaktım, aman yarın çıkarım dedim. Şimdi doktorumun yanına gideceğim ve ne olur beni mümkünse uzun bir süre salma diyeceğim.
Salma.
Bu kıt beyinli, içine şeytan kaçmış, her yanlarını kötülük sarmış, yüzüne gülen ama kalpten herkesin kötülüğünü isteyen insanların arasına salma.
Bizim buradakiler onlardan bin kat daha iyiler.
Ayşe’nin notu: buradaki hastaların hepsi dostum oldu, hepsi kısa zamanda iyileşme gösteriyor, bu tip hastalıklara yakalananlar çok akıllı insanlar oluyor.
Bir ara yazacağım onları.

Yazarın Tüm Yazıları