Gittim, gördüm, aldım

Foça Yeryüzü Pazarı, Uluslararası Slow Food Örgütü’nün İtalya’da düzenlediği yarışmada birinci oldu.

Haberin Devamı

Foça’nın sakinliği, dinginliği ve bu başarısı beni on ikiden vurdu. Her şey taze, her şey organik... Foçalılar hayallerimi gerçekleştirmiş. Üstelik de makul fiyatlara

Gittim, gördüm, aldım


Son yıllarda hepimiz hayatı yavaşlatmak istiyoruz... Metropol hayatından, kaostan, stresten, telaştan yorgunuz. ‘Slow Food’ hareketi de hızlı yaşam temposuna karşı bir duruş geliştirmek, yok olmaya yüz tutmuş yeme-içme alışkanlıklarını korumak amacıyla ortaya çıkmış, 1989’da da kâr amacı gütmeyen, üyelerin desteğiyle işleyen bir örgüt kurulmuş. Slow Food; yediğimiz yemeğe, ürünlerin nereden geldiğine ve yemek tercihlerimizin dünyayı nasıl etkilediğine olan ilginin azalmasına karşı duruyor. Felsefesini dünyanın dört bir yanına ‘yerel birlikler’ aracılığıyla yayıyor. Gazeteci-yazar ve gurme Nedim Atilla, Türkiye’deki Slow Food hareketinin kurucularından. 2011 yılında kurulan Slow Food Foça Zeytindalı Birliği’nin lideriyse Gül Girişmen. Her yerel birlik kendi ilgi alanına ve hedeflerine göre etkinlikler düzenliyor. Yemek zevkinin paylaşılacağı organizasyonlar, tadımlar, çocuk ve yetişkinler için kurslar, organik çiftliklerin, yerel üreticilerin ziyareti, konferanslar, paneller, film festivalleri ve tabii ki yerel destekli tarımsal faaliyetlerin, yeryüzü pazarlarının teşviki...
İki yıl önce ülkemizin ilk yeryüzü pazarı da Foça Zeytindalı Birliği’nin çabalarıyla kurulup tescillenmiş. Ve bu pazar geçen ay Uluslararası Slow Food Örgütü’nün İtalya’da düzenlediği ‘Salone del Gusto’ çerçevesinde gerçekleştirilen Yeryüzü Pazarları Yarışması’nda 39 rakibinin arasından sıyrılıp birinci oldu.

Gittim, gördüm, aldım

Peki, Yeryüzü Pazarı’nın farkı ne? Öncelikle aklınıza öyle kocaman bir alana yayılmış, yeryüzünü kaplayan bir pazar gelmesin. Bu bir çiftçi pazarı... Küçük sevimli tezgâhlar, dalından yeni kopmuş ürünler, çıtır çıtır Ege otları, zeytinleri, yanık tenli köy ekmekleri, çekme makarnalar ve sac üstüne gözlemeler... Ve bu pazarda ‘tüketici’ yok, ‘ortak üretici’ var. Yani siz de en az üretici kadar otların nasıl yetiştiğini, zeytinin nasıl toplandığını, tarhananın nasıl kurutulduğunu bilmelisiniz. Her şey bu kadar organik, bu kadar yerel olunca insan fiyatlarını da merak ediyor tabii. Ama fiyatlar organik dükkânlarınki gibi cep yakmıyor. Komşu
manavdan, süpermarketten bile daha uygun.
Pazar böyle özel olunca tabii bazı kuralları da oluyor. Mesela öyle avaz avaz “Gel abla gel! Domatesin kralı burada...” diye bağırmak yok. Kimin ne sattığı, ne ürettiği zaten ortada. Kimse sizi itip, kakmıyor, ayağınızı ezmiyor. Kibar bir pazar burası, “Rica ederim” ve “Lütfen”ler havada uçuşuyor. Bildiğiniz pazarlar, manavlar, süpermarketler gibi bu pazarda her ürün her mevsim yok. Ayrıca ürünler Slow Food’un ‘İyi, Temiz ve Adil’ ilkelerine uymak zorunda. “Nedir bu ilkeler” derseniz; taze, mevsiminde, genleriyle oynanmamış, GDO’suz ve elbette hormonsuz. Eğer üretici bu ilkelere uymazsa hemen sertifikası iptal ediliyor. Pazar ve üreticiler sık sık denetleniyor. Ben de gittim, gördüm, aldım. Gurme teyzeler meyvelerinin, sebzelerinin, otlarının başında bekliyor. Hepsinde dünya birinciliğinin vermiş olduğu haklı bir gurur. Her pazar 08.30 ile 19.00 arasında herkes tezgâhının başında. Aman siz de çok geç kalmayın. Pazarda ne var ne yok kapanın elinde kalıyor. “Önce otları alayım sonra zeytini tadarım” derken zeytin bitmiş oluyor. Pazarın tek eksiği biraz küçük olması. Açıkçası daha çok çeşit, daha çok tezgâh görmek isterdim. Belki de havanın azizliğindendir diyorum ve fazla üstünde durmuyorum. Ve ben şimdi pazardan aldığım ısırgan otlarının başına geçerek, narlı, lorlu, organik bir salata yapıyorum...

Yazarın Tüm Yazıları