'Şefkat tokadı' dedikleri

ANADOLU Ajansı “FETÖ’den ‘şefkat tokadı’ tehdidi” başlıklı bir haber geçti.

Haberin Devamı

Uşak Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen FETÖ soruşturmasında bu yönde bilgilere ulaşılmış. 

“Gözaltına alınanların ifadelerinde, FETÖ’nün özellikle 17-25 Aralık sürecinden sonra kopmaları engellemek için ‘şefkat tokadı’ adlı inanç mekanizması oluşturduğu belirlendi” deniyor. 

Buna göre, FETÖ ile irtibatını kesmeye çalışanlar, ‘kendileri ya da yakınlarının Allah tarafından cezalandırılacağı, başlarına bir musibet geleceği’ yönünde telkinlerle tehdit edilmiş.

Fakat küçük bir sorun var haberde.

FETÖ, kendinden kopanları Allah’a havale edip peşlerini bırakıyor değildi ki.

İnanç mekanizmasıyla tehdit etmiyordu. Başlarına gelecek işi kendi elleriyle getiriyordu FETÖ.

İlahi ikazdan değil, bir beşeri kumpastan söz edebiliriz bu durumda.

İnanç mekanizmasından değil, bir paralel yapı mekanizmasından bahsedebiliriz.

‘Şefkat tokadı’nın değil, ne şefkat tokadı, düpedüz ‘FETÖ tokadı’nın tecellisini konuşabiliriz.

İnanç argümanı kullanılarak savrulan tehditleri değil, basbayağı devlet gücü kullanılarak savrulan yumrukları sayabiliriz sayacaksak.

Sözüm ona yoldan sapanlar, çok geçmeden gerçeğe dönüşen şefkat dolu tehditlerin tecellisiyle neye uğradıklarını şaşırıyordu.

Emellerine ram olmayanlar üzerinde bu çarkı nasıl acımasızca işlettiklerini görmeyen, duymayan, bilmeyen mi kaldı memlekette.

Kısacası; verdikleri korku Allah korkusu değildi. Allah’tan korkmaz bir mekanizmanın hayatlarını nasıl göstere göstere cehenneme çevirebileceği gerçeğiyle korkutuyorlardı. 

Kendilerince ibretlik örnekler oluşturuyor, sonra da onu korkutmak istediklerine parmak gibi sallayarak akıbet hatırlatması yapıyorlardı. 

Altını doldurmadan buna ‘şefkat tokadı’ demek, aldatıcı olabilir diye yazıyorum.


'ASKER ÜSTÜNDE SİVİL VESAYET' MANTIĞI
YÜKSEK Askeri Şûra’da 4 askere karşı 8 sivilin yer alması, bir vesayet göstergesi mi?

Eski Genelkurmay başkanlarından İlker Başbuğ’a göre evet.

Hafta sonu, Hürriyet’ten Çınar Oskay’a verdiği röportajda söylüyor.

Başbuğ’un analitik düşünme kapasitesine yakışmadı.

Ortada çok kaba bir kavram curcunası var.

Çınar Oskay soruyor: “Kurumun bir şekilde ayakta kalması için mi?”

İlker Başbuğ yanıtlıyor: “Evet. ‘Askeri vesayet’i kaldıralım derken asker üzerinde ‘sivil vesayet’ mi kuruluyor? Yüksek Askeri Şûra’nın yeni yapısı bunu gösteriyor. Dört asker, sekiz sivil var...”

Çınar Oskay üsteliyor: “Sivil vesayet diye bir şey olur mu?”

İlker Başbuğ ısrar ediyor: “Vesayet kendini yönetemeyen bir kuruma vasilik yapmaktır. Asker kendini idare edemiyor diyerek, Askeri Şûra’yı değiştiriyorsunuz, 4’ü 8 yapıyorsunuz, Milli Savunma Üniversitesi kuruyorsunuz. Bunları sivil vesayetin tesisi olarak görüyorum...”

Bir şey mi kaçırıyorum diye tekrar okudum.

Asker üzerinde sivil denetim kurulmasına demokrasi dendiğini zannediyordum. Başbuğ ‘sivil vesayet’ diyor adına.

Ayrıca askeri vesayetle bir tutuyor. Yani askerin sivil idare üzerinde hâkimiyet kurduğu modelle aynı kefeye koyuyor.

Bir terslik yok mu bunda?

Askeri Şura heyetindeki sivil-asker dağılımına itiraz edebilirsiniz. Denge vesair gözetilmediğini söyleyebilirsiniz.

Askerlik mesleğinin kendine has birtakım dinamiklerini öne sürebilirsiniz.

Oturur tartışırız bunları.

Fakat ‘sivil vesayet’ kavramını ortaya atarak karşı çıkarsanız konuşacak bir şey kalmaz geriye.

Çünkü tartışmaya açtığınız şey artık demokrasinin kendisidir.

Askerin sivil otoriteye tabi olması, demokrasinin temelidir, bir vesayet biçimi değil.

Yazarın Tüm Yazıları