OHAL gibi 1 Mayıs

Haberin Devamı

GİBİSİ fazla, düzeltiyorum, bildiğin olağanüstü hal şartları. Sokakları asker tutuyor, AVM’leri ve kamu binalarını da. Geceleri sokağa çıkmak yasak. Harap bitap caddelerde devriyeler kol geziyor.
Gündüzleri ise korku bekliyor evleri, arabaları, dükkânları, anaların yüreklerini...
Gaz fişeklerini çapraz ateşliyor çevik kuvvet. Amaç nefes aldırmamak, göz açtırmamak. Ulusal muhafızlar makineli tüfek kuşanmış, kuş uçurtmuyorlar. Devlet var gücüyle tepesine biniyor sokaktaki her kıpırdanmanın; başını kaldıranı eziyor, huysuzlananı hizaya sokuyor.
Harp nizamı desen kimle harpte bu devlet? Kendi halkıyla mı?


* * *


Başkan dayı, adalet aramak adına sokakları kasıp kavuran öfkeli kalabalıklara ‘Eşkıya’ diyor, ‘Kriminal’ diyor, ‘Haydut’ diyor, ‘Çapulcu’ diyor, ‘Yağmacı’ diyor. Verip veriştiriyor. Yüreği soğumuyor yine de...
İçine şiddet bulaşmış gösterileri demokratik hakkın dışına çıkarıyor. Şöyle konuşuyor:
“İnsanlar ellerine levyeler aldığında ve yağma için kapıları açmaya başladığında, protesto etmiş ya da bir mesaj vermiş olmuyorlar, çalmış oluyorlar. Bir binayı yaktıklarında kundakçılık yapmış oluyorlar. Kendi toplumlarındaki iş ve fırsatları yok ediyorlar...”
Ancak sokaklar durulmuyor, çalkalanmaya devam ediyor. Bizden uzak olsun, Amerika’da geçiyor olay. Baltimore’da gözaltındayken fenalaşan zenci çocuğun ölümüne isyan var. Adı karışan polisler açığa alındı. Öfkeyi yatıştırmaya, sokakları sakinleştirmeye yetmiyor.
Obama, ilk siyahi başkan. O konuşuyor, yine de ateşini alamıyor sokakların.
Ferguson’da defalarca olduğu gibi, iş kaba kuvvete kaldı.


* * *

Haberin Devamı


Bugün 1 Mayıs. İstanbul’da da devlet cümbür cemaat sokağa indi. Aynı Obama kafası. Tedbiren, kamu otoritesini hissettirmek için. Meydanı boş bırakmamak için. ‘Eşkıya’nın da sokağa inme ihtimaline karşı. ‘Çapulcu’ya, ‘Yağmacı’ya, ‘Kundakçı’ya karşı...
‘Kargaşa çıkarsa olayları kontrol etmeye müsait değil fiziki şartları, anarşiye teslim olur meydan, can ve mal güvenliğini sağlamak zorlaşır’ diye kitlesel gösterilere açılmıyor Taksim.
Fakat artık buna laf edecek, üst üste ihtarlarla Ankara’dan ‘Gösteri ve protesto hakkına saygı’ isteyecek bir Obama yok Amerika’da.
Antikapitalist ve devrimci şiddet gruplarının sırtlarını dayadığı yerde durmuyor Başkan dayıları. Sokak hareketlerine arka çıkma pozisyonunu, en azından şimdilik boşalttı.
Sokakla birlikte barışçıl gösterileri de ateşe verdiklerini kaçtır bittecrübe öğreniyor çünkü.


* * *

Haberin Devamı


Sendikalarımızın, siyasi muhalefetimizin kendi göbeklerini kesmelerinin tam sırası.
İsteyene meydan mı yok... Koy çelengini, yap anmanı Taksim’de, ver elini 4’ü Anadolu, 4’ü Avrupa yakasında seni bekleyen meydanlara... Bu bayram işçinin, emekçinin burnundan gelmesin, zehir olmasın. Taksim’i fetişleştiren militan taburların kortejlere sızmasına, vandallığın aralarından hortlamasına bu 1 Mayıs’ta fırsat verilmesin. Emekçinin hak arayışı, bir meydanı, bir sokağı ele geçirmeye indirgenemesin bu kez. Çatışma dışında da bir yolu var bayram kutlamasının. Şiddet dışında da imkânları var sendikal mücadelenin.
Hamburg’a, Baltimore’a fark atmamızın
tam zamanı. Olur mu olur. Hadi 1 Mayıs’ınız şen ve kutlu olsun.

Haberin Devamı

Yine mi özgür değiliz!

BASIN özgürlüğü konusunda sorunlarımız olduğu muhakkak. Fakat durum Freedom House’un dediği gibi mi?
Gerçi ne dediği de mütemadiyen değişiyor.
Geçen sene ‘yarı özgür’ ülkeler liginden ‘özgür olmayan’ ülkeler ligine düşürmüştü bizi. Durumumuzda iyileşmeler tespit ederken notumuzu kötüleştirmişti.
“Ahmet Şık’lar, Nedim Şener’ler, Soner Yalçın’lar, Mustafa Balbay’lar, Tuncay Özkan’lar dışarı çıkmış... KCK basın davasında tahliyeler başlamış... Ama Freedom House, Türkiye’nin basın özgürlüğü notunu kırıp küme düşürmeyi ancak bütün bu iyileşmelerden sonra aklediyor...”
6 Mayıs tarihli yazımda kayda geçirmiştim bu şerhi. Durumumuz daha kötüyken notumuz daha iyiydi. Yukarıdakilerin hepsi içerideyken ‘kısmen özgür’ sayıldığımızı hatırlatmıştım.


* * *

Haberin Devamı


Sonra, bu sene başında fikrini değiştirdi ‘Özgürlük Evi’. Durumumuzu daha da kötü gösterirken, notumuzu iyileştiriverdi...
3 Şubat’ta şöyle not etmiştim:
Türkiye’de özgürlükler o kadar kötüye gitti, o kadar kötüye gitti ki Türkiye hiç özgür değilken kısmen özgür ülke oldu.
Freedom House’un demesine göre... Türkiye, geçen yıl ‘özgür olmayan ülkeler’ arasındayken bu yıl özgürlüklerin daha fena gerilemesiyle ‘kısmen özgür ülkeler’ katına çıkmış...”
Şimdi yeni bir raporundan söz ediyorlar. Bize artık ‘yarı özgür’ olmadığımızı söylüyormuş.
Başımız döndü, son görüşleri midir, emin olabilir miyiz bu kez?

Yazarın Tüm Yazıları