Maço erkeği mi yargılıyoruz muhafazakârlığı ve erkekliği mi?

KANAAT bildirenlerin çoğu, kimle ve neyle hesapları varsa onun yakasına yapışıyor.

Haberin Devamı

Özgecan’ı katleden canavarda kendi hasımlarının suretini arıyorlar.
TV tartışmalarını izliyorum, gazete yorumlarına bakıyorum.
Konuşan bir feministse topyekûn erkekliği sanık sandalyesine oturtuyor.
Laikliği tehlikede gören biriyse ‘irtica’ olarak bellediği ‘din’ ve ‘dindarlığı’ bu cinayetten mesul tutuyor.
Bir Tayyipfobik ise şayet, Tayyip Erdoğan’ın muhafazakârlığını, 3 çocuk söylemini, kürtaj ve sezaryen karşıtlığını, cinsel özgürlük aleyhtarlığını suçluyor.
Hepsi birdense laf dönüp dolaşıp İslam’a ve AK Parti’nin muhafazakâr siyasetine geliyor.
Sanki AK Parti yenilirse kadına karşı şiddet de yenilecek, o biterse o da bitecek...

***

Charlie Hebdo’da katliam yapanlar Müslüman’dı diye nasıl Müslümanlığı yargılamaya kalkanlar çıktıysa... Şimdi de failin cinsel ve dini kimliği ile cinayet arasında bağ kuruluyor. Oradan da erkekliğin, Müslümanlığın ve muhafazakâr siyasetin bu cinayetteki rolüne ulaşılıyor.
Sorumuz şu:
Bazı Müslüman erkekler arasından sapıklar çıktıysa suçu, o erkeklerin Müslümanlığında mı aramalıyız?
İngiltere Prensi Andrew’un sübyancı âlemlerine katılmakla, küçük yaştaki ‘seks kölesi’ kızları istismar etmekle suçlanmasını nereye koyacağız öyleyse?
Eski IMF Başkanı Fransız Dominique Strauss-Kahn’ın bir otel hizmetlisine tecavüz girişimiyle patlayan cinsel saldırı geçmişini neyle izah edeceğiz?
Prensler ya da IMF başkanları veyahut İngilizler, Fransızlar... Yok yahut bütün Hıristiyan erkekler diye mi başlayacağız söze? Milliyetlerini, dinlerini, biyolojik doğalarını filan mı toptan sorgulamaya tabi tutacağız?
Sapıklığın da maçoluğun da dini, diyaneti, milliyeti ve hatta cinsiyeti yoktur.
Cani canidir, sadece canilerle aynı kategoride anılabilir, canilik vasfı dışında kimliği genellenemez.
Bu cani, Müslüman olduğu, muhafazakâr ya da lümpen olduğu, sağcı veya solcu olduğu ve hatta doğuştan erkek olduğu için cinayet işlemedi.
Siyasi görüşleriyle karıştığı suçun bir alakası yok.
Ha, sapıklığının kökenlerine inelim, onu buna iten sosyal ve psikolojik nedenleri bulalım, bataklığı kurutalım diyorsanız amenna...
Ancak yol bu mu?

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkesinde 3 Suriyeli Müslüman’ın öldürülmesine sessiz kaldığı için ne demişti Obama’ya: “Biz yöneticiler, ülkelerimizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz.”
Elhak doğru. Bu ülkede işlenen kadın cinayetlerinde, kadına karşı şiddet olaylarında hükümetin sorumluluğunu elbette tartışacağız.
Tedbir eksikliği, yasal boşluklar ve güvenlik zafiyeti bakımlarından eleştireceğiz idarecileri.
Maço kültürü üretmiyor mu bu habislikleri? Eğitim sorunları ve cinsel bilinç kazandırmadaki yetersizlikleri açısından da iktidara yüklenmek hakkımızdır...
Kadının kılık-kıyafet serbestisine laf mı edildi iktidar sahiplerince? Onu da yereceğiz...
Fakat insaf! Evliliği, anneliği ve çok çocuk yapmayı teşvik etmek, maçoluğu teşvik etmek midir? Kadını aşağılayıp öldürülmesini özendirmek midir?
Yanlış öğrenilmiş erkeklik rolüyle ve cinsel ayrımcılıkla yeterince mücadele etmiyor diye hükümete kızıp eleştirelim, tamam... Ama kadın-erkek ilişkilerinin iki tarafına da, cinsiyetçi dil ve bakışı sıradanlaştıran toplumsal vasata da, cinselliği ve şiddet pornografisini fütursuzca kullanan medya ortamına da bir çift sözümüz olmasın mı?

***

Hayır... Sapıklığı değil, maçoluğu değil de sapıkların ve maçoların dini ve etnik kökenleriyle cinsel kimliklerini yargılayamayız.
Ne zaman bir erkek suç işlese iddia makamına çöküp bütün bir erkekliğe itham düzmeye kalkışamayız.
Taciz, tecavüz ve şiddet gibi erkek zorbalıkları; dinler, kültürler ve kimlikler üstü bir fenomen. Prens Andrew ve DSK örneklerinde görüldüğü gibi...
Aralarındaki maçoların vebalini, bütün bir erkek cinsinin sırtına yükleyemeyiz, hayır...
Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, katilin eşkalini, hıncını karısından çıkaran ‘işsiz erkek’ olarak veriyor. Motivasyonunu haklı görüyor yani, “Suç onda değil, onu işsiz bırakanlar da” demiş oluyor...
Peki ama her kadın cinayetinden sonra kendi öcümüzün peşine düşersek biz, asıl katil profili de her seferinde elimizden kaçıp kurtulmayacak mı? Gerçeği örtbas etmiş olmayacak mıyız?

Yazarın Tüm Yazıları