Kesik bıyık hikâyeleri

GÜR bıyıklarımla 20 yıl önce vedalaşmıştım.

Haberin Devamı

Cavlak surat modaydı, bıyığa itibar yoktu, ben de zamanın ruhuna uydum.

 

20 yıl sonra ikbal kapısı gibi kıymete bineceğini, siyasetçilerin yükselişinde aranan bir özellik olacağını o günden göremedim. Pek uzak görüşlü sayılmam yani.

 

Fakat yakını iyi gördüğümü kanıtlayan bir tarafı da var. 2 yıl önce bugünleri haber almış gibi, “Nerede o Stalin bıyıklarım” başlıklı bir yazıyla aziz hatıralarını yâd ettim, nasıl vedalaştığımı hasretle anlattım.

 

En azından bıyık hikâyelerinin epey rağbet göreceğini 2 yıl öncesinden hissetmiş olmalıyım.

 

Stalin bıyığı tabir ettikleri cinstendi. Ama ucu burkulmamış olanından, posbıyık. Hatırladıkça hâlâ burnum sızlar. Oysa giden geri geliyor, nerede o yaman bıyıklarım diye dövünmek yersiz.

 

***

 

Haberin Devamı

Delikanlılık süsümdü, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik’in imaj parlatma çalışmasına kurban gitti. Stil danışmanlarının lafıyla güzelim bıyıklarıma kıydırdı.

 

Metroseksüelliğin yükselen trend olduğu yıllar. Kuaförlerde bile kıla tahammülün kalmadığı karanlık bir dönem. Dudak üstünde bıyık bırakılmıyor. Gördüğü yerde doğrayacak kadar bıyığa düşman zalim usturalar.

 

Devrin Başbakanı Tansu Çiller’in bıyık alerjisiyle siyaseti saran cıbıl surat cereyanına kapıldım ben de. Olan oldu...

 

Yeniçeri ağalarına layık ne palabıyıklar o cereyanda vuruldu, bir benimki mi?

 

Komşum Özkök de aynı furyaya devrimci bıyıklarını kurban vermiş. Hâlâ anlatır ama başına gelen en güzel şeymiş gibi minnetle anarak. Sinekkaydı yüze geçmekten feci memnun.

 

***

 

Haberin Devamı

Daha ne bıyık trajedileri var yaşanmış.

 

Aşağıda okuyacaklarınızın yanında bizimkisi kıl tüy.

 

Geçen pazar Karar gazetesinde “Bıyık hikâyeleri” adıyla Beşir Ayvazoğlu kaleme aldı.

 

“Bir gece bütün Ankara sosyetesi Türk Ocağı salonunda bir opera temsilindedir. İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığı locasında yerini almıştır. Yanında eşi Mevhibe Hanım, Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve Maarif Vekili Hasan Âli Yücel vardır.

 

İkinci perde başlarken kulaktan kulağa bir fısıltı ve yüzlerde gizlenmeye çalışılan bir tebessüm gezinmeye başlar: Hasan Âli bıyıklarını kesmiş!

 

Rivayete göre, İnönü temsil sırasında ‘Yahu Hasan şu bıyıklarını kessene’ demiş, o da uzun antraktta emri derhal yerine getirmiştir.

 

***

 

Haberin Devamı

Aynı hadiseye Nadir Nadi de Perde Aralığından (1964) adlı hâtıratında değinir. 1943 yılı başlarında, bir gün Hasan Âli Yücel’i Ankara Palas’ın büyük salonunda bıyıksız görünce, ‘Hayrola üstad, neden kestin o güzelim bıyıklarını’ diye soruyor. ‘Sorma! Millî Şef öyle istedi’ cevabını alan Nadir Nadi şöyle devam ediyor:

 

Evet, Millî Şef öyle uygun görmüştü. Yalnız Hasan Âli’nin değil, başta Başbakan Saraçoğlu, dudağının üstünde erlik belgesi taşıyan bütün hükümet üyelerine bıyıklarını kazımalarını emretmişti.

 

Onlar da bıyık yüzünden istifa edecek değillerdi ya, değişmez genel başkanın emrini yerine getirmişlerdi.

 

Yalnız Suat Hayri Ürgüplü ‘Kesersem uğursuz gelecek’ gerekçesi ile direnmiş, bıyıklarını kurtarmıştı.

 

Haberin Devamı

Yücel, devrin bütün bürokratları gibi, çehresini Hitlervari bir bıyıkla donatmıştı. Belki de savaşın Almanlar aleyhine döndüğünü fark eden Milli Şef, yeni devre işe suratları temizleyerek başlamak istiyordu, kim bilir!

 

***

 

Millî Şef’in arzuları istikametinde uygulanan yasak vekillerle sınırlı kalmamış, bütün askerlere ve devlet memurlarına bıyık kesme emri verilmişti. Tarık Buğra, 1943 yılında, yedek subayken yönetmeliğe uygun olarak bıraktığı ve özenle baktığı bıyığını kesmemekte direndiği için tam on bir sürgün cezası yediğini anlatır.

 

‘Bıyıklar kesilecek, kes’ emri verilince usturalar çalışmaya başlıyordu.

 

***

 

Evliya Çelebi’ye göre, sakal kesmek ‘Dünya süsünü bıraktım’ anlamına gelirdi.

 

Haberin Devamı

Bazı sufiler, bu sebeple sadece sakal ve bıyıklarını değil, vücutlarındaki bütün kılları tıraş ederlerdi. Cevlakiler onlardandır. Cavlak, cascavlak kelimeleri Cevlaki’den gelir.”

 

Beşir Ayvazoğlu’ndan kısaltarak aktardım; detaylar enfes, hikâye bizimkinden daha matrak değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları