İktidara ve muhalefete bela-fikirler

“İÇİMİZDE yanlış yapan çıkarsa biz kendimiz cezalandırırız, bize kurulan kumpasın parçası olmuş bir mahkemeye güvenemeyiz” söylemi, iktidara musallat olmuş bir ‘bela-fikir’dir mesela. Peyami Safa’da okumuştum bu ‘bela-fikir’ lafını. Geldiğimiz noktada, iktidar da muhalefet de kendi ‘bela-fikir’lerine dolanmış görünüyor.

Haberin Devamı


Muhalefete bela olan sabitfikirlerden biri ise “Kaç çocuk yapacağımıza, ne zaman ve nasıl doğuracağımıza siz mi karar vereceksiniz birader” demeyi, despotluğa kahramanca kafa tutmak falan zannetmeleridir.
İşte böyle, durumu kurtaracağına daha da içinden çıkılmaz hale getiren pratik aklın sefalet halleridir ‘bela-fikir’ler. Bir kere saplandı mı zihniyet, bir daha yakasını kurtaramaz bu ‘hazır-cevaplar’dan.

* * *

Mesela Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu annelik mevzusuna mı destursuz daldı...
“Kadın, anneliğin dışında bir başka kariyeri merkeze almamalıdır. Kadının gelmiş geçmiş en büyük kariyeri anneliktir” mi dedi?...
“Milli irade faşizmi” tabir ettikleri absürd bir kalıbın kapanına balıklama atlıyor hemen köpürmeye dünden hazır muhalifler.
Nüfus planlaması, kürtaj hakkı, doğum yöntemleri her memlekette politikanın ve yasal düzenlemelerin konusuyken, bu alana siyasetin müdahalesi bize gelince her nasılsa despotluk oluyor...
AK Parti’nin muhafazakâr sosyal politikalarını bir kere de doğru yerden eleştirmeyi denemiyorlar. “3 çocuk, annelik ve kariyer meselesinde lafınız çok ama hani icraatınız nerede arkadaş” deseler, ağız dalaşına laf yetiştirmeyi bırakıp içerik eleştirisine girseler iş bitecek. Kuru kuruya ahkâm kesmek yerine anneliği teşvik ve desteklemek için ne yaptıklarını sorgulasalar..
Almanya’da doğum izniydi, süt izniydi derken annelere ücretli izin hakkının 3 yıla kadar uzayabildiğini... Finlandiya’da 3 çocuk yapmanın bir aileye orta sınıf ayarında iyi bir gelir ve geçim kapısı açabildiğini hatırlatsalar...
“Özendirmek için siz ne yaptınız 12 yılda” diye sorsalar...
“Milli irade kaç çocuk doğuracağımızı belirleyemez” safsatasından daha etkili ve anlamlı bir baskı kurmuş olmazlar mıydı iktidar üzerinde?
Ama yok, “Sandıktan çıktınız diye benim yatak odama karışamazsınız, seçimi kazandınız diye her istediğinizi söyleyebileceğinizi mi sanıyorsunuz, sizi gidi çoğunlukçu despotlar, benim bedenim üzerinde söz hakkınız yoktur, çekin bakayım o istibdatçı burnunuzu şuramdan, buramdan...” edebiyatı daha cazip.
Seçim yenilgisinin acısını, öfkesini çıkarmaktan başka hiçbir karşılığı olmasa da bağırıp çağırmak hazımsızlığa iyi geliyor, çok güzel iç rahatlatmaya yarıyor ya, ona tavlar.

* * *

Haberin Devamı

Hükümet kanadı da kendi bela-fikirleriyle boğuşuyor. Yüce Divan konusundaki sıkıştırmalara tepkilerinden tutun misal...
En olmayacak yerden topa giren Mehmet Müezzinoğlu’na uyup “Yanlış yapanın cezasını biz kendi içimizde keseriz” türü kafa karışıklıklarına düşeceklerine... Siyasi ve hukuki karmaşalara sebebiyet vermeden söyleyecekleri daha neler var oysa.
Mesela, “Bugüne kadar hangi bakan ya da başbakan kendi partisi tarafından Yüce Divan’a gönderilmiş ki...” diyemezler mi?
ANAP’lı İsmail Özdağlar dışında var mı ikinci bir örneği?
Onur Kumbaracıbaşı’dan Mehmet Moğultay’a dek kimlere soruşturma önergesi verildi, CHP-SHP çizgisi mi onları kendi oylarıyla gönderdi? ANAP mı Mesut Yılmaz’ı, DYP mi Tansu Çiller’i veya Mehmet Ağar’ı, MHP mi Koray Aydın’ı ‘Masum olduğuna inanıyor madem, gitsin aklansın da gelsin’ diye kendi elleriyle yolladı?...
“İyi, hoş konuşuyorsunuz da, şimdi bize dayattığınızı vaktiyle siz niye yapmadınız öyleyse, tersini söylüyordunuz o zaman, hem de hepiniz oradaydınız be” gibilerinden çıkışsalar bir dolu argümanı tutarsızlıktan çürütmüş olmazlar mıydı?
Muhataplarını tastamam ilzam etmese, büsbütün susturamasa bile dillerine çelme takmaz, tekletmez, duraksatmaz, kekeletmez mi en azından?
‘Devr-i sabık yaratmak’ diye bir kavramın siyasi literatürümüze nasıl girdiğini çıtlatsalar bir de üstüne... “Dönemi geçen eski iktidarları, yeni gelenlerin hesaba çekmesinden çıkmadı mı bu mefhum yahu” deseler...
Fakat bela-fikirlerden sıra gelmiyor ki işte.

Haberin Devamı

NOT: Paris’te Charlie Hebdo dergisine kasteden karanlık kafaya dün bütün dünyadan kaç septilyon lanet yağdıysa en az bir o kadarı da benden, lam’sız cim’siz...

Yazarın Tüm Yazıları