'Hükümet deviren medya'yı tanıyalım

BAŞBAKAN Davutoğlu’nun dünkü grup konuşmasını dinlerken şunu düşündüm; hangi medyayı kastediyor?

Haberin Devamı

AK Parti’yi tanzime, iktidarı şekillendirmeye soyunan bir medyadan ve ona geçit vermeyeceğinden dem vuruyordu.

Demek ki hâlâ kendini milli iradenin üstünde gören bir medya var.

Biz eskide kaldı sanıyorduk, eski Türkiye’nin enkazı altında gömülüp gitti sanıyorduk bu alışkanları...

Meğer o moloz yığınlarının arasından henüz yeni Türkiye’nin silueti dahi yükselmeden eski medyanın ruhu nüksetmiş.

Ama bu kez merkez medyanın bünyesinde ya da muhalif medya suretinde değil.

Bu kez bizzat iktidar medyası kılığında. Onun içinde klikçilik, hizipçilik oynayan bir kadronun bedeninde reenkarne olup dünyamıza geri dönmüş.

Hay bin lanet...

Başbakan, eski medyanın haydut taraflarına öykünen bu marazi, bu hastalıklı kafayı kastediyor olmalı.

Çünkü siyasete hem de şımarıkça müdahale edecek takat başka kimsede kalmadı.

Bir tek kendine ‘AK Parti içi güç odağı’ süsü verenler, sayfa ve ekranlarında bu cüreti bulabiliyor.

Medya gibi değil, hatta parti gibi de değil, parti içi bir hizip, özel bir çıkar grubu, dar bir fraksiyon gibi davranmalarından hemen tanırsınız onları.

Başbakan’ı, parti yöneticilerini bir gazeteci üslubuyla eleştirmez, onu da geçtim uyarmaya dönük bir dost ve taraftar lisanı dahi kullanmazlar.

Güç sarhoşluğuyla hepsini aşmışlardır bütün sınırları.

Direkt komut verirler; tavır, söylem ve politika dikte eder, boylarına bakmadan hükümeti baştan aşağı azarlamaya filan yeltenirler.

Giydikleri gazeteci kostümünün altından sırım sırım sırıtan bu fedai bozuntusu halleri, gördüğünüz yerde teşhis edersiniz.

28 Şubat’ın karanlık günlerinde en ileri giden gazeteci tayfası bile bunlar kadar azıtmamıştı. Eşi menendi eski Türkiye’de dahi görülmedi.

Ortalarda bu tiplerin bir benzeri daha dolaşmadığı, zıpçıktılıkta yarışacak dublörleri bile bulunmadığı için, Davutoğlu’nun kastettiği medyanın bu türedilerden oluştuğuna kesin olarak hükmedebiliriz.

Gelin de hayrete düşmeyin.

Geçmişin başbakan deviren manşetleriyle hesaplaşmak üzere yola çıkanlar, gazete sütunlarında başbakan devirme rüyası görmeye başlamış.

Bakan atayıp bakan kellesi alan eskinin medyasını antidemokratik bulanlar, basın gücüyle hükümet yıkıp hükümet kurma heveslerine kapılmış.

İktidarı dizayn etmeye, siyaset mühendisliğine düşkündü diye eski medya kudretlilerini darbecilikle suçlayanlar, siyaseti keyiflerine göre dizayn edecek bir medya gücüne tamah etmiş.

Başbakan getirip başbakan götürenleri, siyasete müdahaleden yargılamak için can atanlar, başbakan getirip başbakan götürme hayalleriyle yatıp kalkar olmuş.

Hem de bencillikte, çıkarcılıkta, küstahlıkta, pervasızlıkta, arsızlıkta eskisine rahmet okutacak kıvama gelmişler.

İşte Davutoğlu’nun tepesini attıran şey de bu ibretlik son olmalı.


NEREDEN NEREYE
ÜÇ tür milliyetçiliği reddederek oy istemişti AK Parti; bölgesel, etnik ve dini milliyetçilik.

Her türlü tutuculuğa, devletin resmi din veya ideolojisinin olmasına karşıydı kuruluş ilkeleri.

Mursi’nin Mısır’ına din özgürlüğünün teminatı diye laikliği tavsiye edecek, Ortadoğu’ya Müslüman demokrasi ihraç edecek model bir partiydi.

‘Muhafazakâr demokrat’ tanımlaması da oradan geliyordu.

Geldiğimiz yerde laikliği istemeyen, dine dayalı anayasa isteyen AK Partili bir Meclis Başkanı var. İran’dan, Arabistan’dan, Afganistan’dan, tarihteki diğer örneklerinden biliyoruz; dine dayalı demek, dinin belli bir yorumuna dayalı demek.

Dar kafalı bir din yorumunun, mezhep bile değil, bir cemaat veya tarikat anlayışının devlete hâkim olup diğerlerine sopayla tahakküm etmesi... Gücü ele geçiren akidenin resmi itikat olup, başka yorum ve inançları bağnazca baskı altına alması... Taliban ya da Vahhabi örneklerindeki gibi, hâkim ideolojinin ötekiler üstünde sulta kurup Allah adına ezmesi demek.

Siyasette asrın savrulması değilse eğer, ne dediğini bilmeden maksadını aşmıştır İsmail Kahraman. Ki öyle çıktı, ucunun nereye varacağını hesaplamamış ki akşam saatlerinde kendini düzeltti.


Yazarın Tüm Yazıları