Erdoğan nerede gaf yaptı?

a- “Kılıçdaroğlu, sen kendin Alevi olabilirsin. Ben sana saygı duyarım. Bundan da çekinme, korkma. Bunu da rahat rahat söyle. Ben de Sünniyim, ben de bunu rahat rahat söylüyorum. Selahattin Demirtaş da Zaza...” dediğinde.

Haberin Devamı

b- “Bana Gürcü diyen oldu. Çıktı bitanesi afedersin, çok daha çirkin şeylerle, Ermeni diyen oldu. Ben Rizeli Türk’üm...” dediğinde.
c- İkisinde birden.
d- Hiçbirinde.

***

İpucu vereyim:
Diyanet İşleri Başkanlığı, bir ay kadar önce geniş kapsamlı bir dini hayat araştırmasının sonuçlarını açıkladı.
Türkiye’nin şu kadarı Hanefilik mezhebinden, şu kadarı Şafii, şu kadarı oruç tutuyor, şu kadarı beş vakit, şu kadarı da cuma ve bayram namazlarını kılıyor gibi istatistikler yer alıyordu.
‘Hani Aleviler nerede, Sünnici Diyanet yok saydı’ diye hop oturup hop kalkanlar oldu.
Oysa, basit bir açıklaması vardı.
Diyanet, Alevilikle ilgili veri toplamayı bırakmış, anketten de çıkarmıştı.
Bilinçli bir tercihti ama Alevileri hokus pokusla buharlaştırmak için değil.
‘Diyanet, anket ayağına Alevileri fişliyor’ suçlamasından kaçınmak için...
Bir eşik hâlâ aşılamadığı için...
‘Niye orada burada hiç Alevi yok’ diyenlere, ‘Şurada burada Alevi var’ denilecek bir vasat oluşmadığı için...
Denildiğinde fişlemecilik, mezhepçilik ve ayrımcılık suçlamalarına maruz kalma riski bulunduğu için...

***

Bir ipucu daha:
ABD Başkanı Obama, düzenli bir kilise müdavimi değil. Vecibelerini sektirmeden yerine getiren, pazar ayinlerini kaçırmayan Bush gibi bir dindar da değil.
Bütün bunlar bilindiği, liberal sol kimliği ortada olduğu halde...
Bağlı bulunduğu Birleşik Teslis Kilisesi’nin vaizi, ırkçılık ve ayrımcılık temalı yakışıksız bir beddua ettiği için başı ağrıdı.
Gittiği kilise sorgulandı, orada edilen vaazların hesabı ondan soruldu.
Tasvip etmediğini ve kendisini bağlamadığını söylese de yakasını kurtaramadı.
Obamagiller, en sonunda çareyi, Birleşik Teslis Kilisesi’nden ailece ayrılmakta buldu. İlan ederek alakalarını kestiler. Hâlâ, kiliseye her gittiklerinde ne vaaz dinledikleri haber oluyor.

***

Kıssadan çıkarılacak hisse şudur:
Halkın oyuna talip olanın geçmişi, yedi ceddine kadar didik didik edilir. Kim olduğu, nerede doğduğu, nasıl büyüdüğü, kimlerle takıldığı...
Sünniyse hangi camide namaz kılıp kimden vaaz dinlediği, hangi cemaat ya da tarikata mensup olduğu...
Aleviyse cemevine nerede devam ettiği, hangi dedeye tabi olduğu ve ritüellere bağlı olup olmadığı konuşulur.
Bunda hiçbir beis yoktur.
Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’na, mezhebini açıkça yaşama konusunda utanacağı, sıkılacağı, çekineceği hiçbir şey olmadığını söylemesinde yanlışlık görünmüyor.
Sünniye Sünni demek, Aleviye Alevi demek tek başına bir ayrımcılık değildir, mezhepçilik yapmak değildir, olumsuz bir imada bulunmak değildir.
Mindere çıkmışsanız, seçmenin hakkınızdaki her şeyi bilmeye; rakibinizin de sorup soruşturmaya, irdelemeye, kurcalamaya hakkı vardır.
Faraza, ben Kahire’de doğsam, bunun yüzüme vurulmasından asla gocunmazdım. Bingöllü veya Selahattin Demirtaş gibi bir Zaza olmaktan gocunmadığım gibi...
Zaza’ya Zaza, Kürt’e Kürt, Alevi’ye Alevi denmesinde değil, asıl denememesindedir sorun.

***

Fakat yine de bir yanlışlık var ortada.
Etnik veya dini hüviyetlerin hiçbiri, olumsuz bir anlam yüklenerek konuşulamaz.
Aleviliği, Sünniliği, Zazalığı ya da Ermeniliği herhangi bir cümle içinde özür dilenecek, ayıp ve çirkin bir şeymiş gibi geçirirseniz, işte o zaman baltayı taşa vurmuş olursunuz.
“Bana Gürcü diyen oldu. Çıktı bitanesi afedersin, çok daha çirkin şeylerle, Ermeni diyen oldu. Ben Rizeli Türk’üm...” sözleri, maksadı aşacak şekilde yorumlanmaya müsaittir.
Gürcü ve Ermeni diyenlerin, kendisine faşizanca saldırmayı amaçladığı, bunların sanki küçültücü ve aşağılayıcı nitelemelermiş gibi kullanıldığı kastediliyor besbelli.
Meram doğru da olsa, (b) şıkkındaki ifadelendirme yanlış anlaşılmaya açık ve tashihe muhtaçtır.
Doğrusu, “Gürcü de olabilirdim, Ermeni ya da Zaza da... Ama Rizeli Türk’üm” şeklinde olmalıydı.

Yazarın Tüm Yazıları