Atatürk Türkçesini öğretsinler yeter

ARAP elifbasına P, Ç ve J gibi Türkçe harflerin ilavesiyle elde edilen yazı sistemine Osmanlı alfabesi deniyor. Kısaca ‘Eski harfler’ denildiği de vaki.

Haberin Devamı

Bu alfabeyle yazılan konuşma dili ise Osmanlı Türkçesi yahut Osmanlıcadır. Onun da kestirmeden ‘Eski Türkçe’ tabir edildiği oluyor. Yenisi malum: Harf devrimi ile eskisinin yerine konan ABC yazısı yani Latin alfabesi. Ve dil inkılabıyla eskisinin kelimelerini ve hatta lügatını değiştiren güya daha arı, duru ve öz bugünkü konuşma Türkçesi...

***

‘Eski’den ‘Yeni’ye bu geçişin bizim için ne ifade ettiğini, bizzat Atatürk Türkçesinden var mısınız okumaya?
Atatürk Araştırma Merkezi’nin çıkardığı “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” kitabından birebir naklediyorum. Buyursunlar:
“Türk Yazı İnkılabı hakkında konuşma
9/10 Ağustos 1928’de, İstanbul’da Sarayburnu parkındaki gazinoda gece toplantısında söylenmiştir:
Sevgili kardeşlerim, karşınızda bulunmakla ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Memnunum, duyguluyum, mutluyum. Bu durumdan duyduğum mutluluğu ufak notlar halinde belirledim. Bunları içinizden bir vatandaşa okutacağım.
Atatürk elindeki küçük notları orada bulunanlardan bir gence verdikten sonra tekrar alarak şu sözleri söyledi:
Vatandaşlar, bu notlarım asıl Türk kelimeleri, Türk harfleriyle yazılmıştır. Kardeşiniz bunu hemen okumağa girişti, biraz çalıştıktan sonra birdenbire okuyamadı. Şüphesiz okuyabilir, isterim ki, bunu hepiniz beş on gün içinde öğrenesiniz.
Arkadaşlar, bizim düzenli ve zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak zorundasınız. Anladığınızın eserlerine, yakın bir zamanda bütün dünya şahit olacaktır. Buna kesinlikle eminim...”

***

Okuduğunuz parça o günkü bir gazete haberinden, Hakimiyet-i Milliye’den ‘günümüz Türkçesine’ çevrilmiş. Ama Atatürk Türkçesini ne kadar yansıtıyor derseniz..
Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Saray, eserin girişinde bize ışık tutacak bazı ipuçları veriyor. Diyor ki:
“Bu proje çerçevesinde, kıymetli bilimadamlarımızdan Sayın Prof. Dr. Ali Sevim, Sayın Prof. Dr. İzzet Öztoprak ve Sayın Prof. Dr. Mehmet Akif Tural uzun ve yorucu bir çalışma döneminden sonra Atatürk’ün “Söylev ve Demeçleri” ile “Tamim, Telgraf ve Beyannameleri”ni günümüz Türkçesine aktararak Merkezimize teslim etmişlerdir...”
Hülasası, kitap Atatürk’ün konuşma ve yazışmalarından oluşuyor fakat içinde Atatürk Türkçesi yok. Kapağında da belirtildiği üzere o metinleri “Bugünkü dille yayına hazırlayanlar”ın Türkçesini yansıtıyor.
Dahası, ‘Nutuk ve beyanatı’ ifadesini, ‘uzun ve yorucu çalışmalar’ sonucu ‘Söylev ve demeçleri’ haline getirmek için işe koyulmuşken... Hocalarımız, ‘Tamim ve beyannameleri’ yerine neden ‘Genelge ve bildirgeleri’ demedi? İlginç...
Ayrıca Prof. Mehmet Saray’ın, kitabın basıldığı 2006 tarihinde kullandığı Türkçe, Atatürk’ün 80 yıl önceki Türkçesinden daha eski ve ağdalı kalmış. Ne o öyle ‘kıymetli’ler, ‘zaruret hissetme’ler, ‘neşretmek’ler, ‘istifadeye sunma’ lafları filan. Eski Türkçeyle lügat paralayacağına yok muydu öz Türkçe karşılıkları?

***

Arı, duru ve saf bir Türkçeyle yazıp konuşacaktık hani? En arısı ve durusuyla Refik Halid’lerin, Tevfik Fikret’lerin, Yahya Kemal’lerin, Ahmet Hamdi’lerin şiir ve romanlarındaki dil lezzetini, anlatım zenginliğini bunun için terk ettik.
“Yeni Türk harfleri ve kelimeleri”ni büyük bir iştiyakla tanıtırken kendi oturaklı Türkçesinin de çok geçmeden anlaşılmaz hale geleceğini ve yerini yukarıdaki tatsız, tuzsuz, çocuksu derecede güdük söyleyişe bırakacağını muhtemelen düşünmemişti Atatürk...
Daha ‘Tamim’in manasını bilecek söz dağarcığından yoksunken bence Osmanlıca öğrenmek fazla lüks bize. Bari Gençliğe Hitabe’yi, sadeleştirme adı altında belagati bozulmadan, aslı değiştirilmeden sökecek kadar Atatürk Türkçesi öğretsinler kafidir.

Yazarın Tüm Yazıları