Sürecin adını koyalım: İtimatsızlıklar süreci

-“BARIŞ süreci” öyle ya da böyle devam ediyor.

Haberin Devamı

-Sorun çözülme noktasında.
-Şiddet yok.
-İnkâr yok. Ret yok.
-Silahlar susmuş durumda.


*


Durum böyleyken...
Dağa çıkışlar, bırakın durmayı daha da artıyor. “Dağdakiler”, kendilerini daha da güçlü kılmak için çaba gösteriyor. Dağda barışa değil de sanki savaşa hazırlık var gibi...


*


Durum böyleyken...
Bölgede eskisinden daha şiddetli çatışmalar yaşanacakmış gibi devasa kalekollar dikiliyor. Savaş ortamında bile yapılmayan kalekollar, barışın yaklaştığı şu ortamda yapılıyor...


*

Haberin Devamı


Neden?
Çünkü:
-İki taraf da itimatsız...
-İki taraf da içtenliksiz...
-İki taraf da karşı taraftan her şeyi bozacak bir atak bekliyor.
-İki tarafın da gizli gündemi var.
-İki taraf da geleceğin kötü şeylere gebe olduğunu düşünüyor.
-İki taraf da en kötüsüne göre hazırlık yapıyor.
-İki taraf da bu işten bir şey çıkmama ihtimalini masada tutuyor.


*


Bu haliyle...
Sürece “çözüm süreci” demektense “itimatsızlıklar süreci” demek daha doğru gibi.


Madem TÜBİTAK’a güveniyorsunuz


TÜBİTAK rapor
hazırlamış.
Buna göre...
Yolsuzluk operasyonu sırasında ortalığa
saçılan bazı dinlemeler “montaj” imiş.


*


Hükümetçiler...
TÜBİTAK raporunu ellerinde sallayıp “Gördünüz mü? Alayı montaj” diyorlar.
Muhalifler ise...
TÜBİTAK’ın hükümetin doğrudan kontrolünde olduğunu söyleyip “O rapora güvenimiz sıfırdır” diyorlar.


*


Bu tartışmadan sıyrılmanın bir yolu var.


*

Haberin Devamı


Eğer hükümetçiler...
TÜBİTAK’a sonsuz güveniyorlarsa, raporun bilimsel olduğuna adları gibi eminlerse, ellerinde gerçekten kapı gibi bir rapor bulunduğuna inanıyorlarsa...
Ses kayıtlarıyla ilgili incelemeyi hem kendilerinin, hem de muhaliflerin “Güvenimiz tamdır” diyebilecekleri uluslararası bir firmaya neden yaptırmıyorlar?


Raconu tek başına Öcalan mı kesiyor?


TABİİ ki Öcalan kesiyor.
Bunda kuşku yok.
BDP’liler de, Kandil de, Avrupa’dakiler de, Kürt siyasi hareketine yakın duran ahali de...
Adres olarak sürekli Öcalan’ı gösterdiler, gösteriyorlar.


*


Bu açıdan hükümetin Öcalan’la temas kurması ve bu temasa büyük önem vermesi normal...
Ancak bu yaklaşımın, “Biz Öcalan’ı ikna edelim, gerisi önemli değil” noktasına gelmemesi gerekir.
Çünkü unutulmamalıdır ki:
Öcalan da bir yere kadar etkili.


*

Haberin Devamı


Çünkü...
-Ortada farklı bileşenleriyle bir Kürt siyasi hareketi var.
-Bu hareketin uluslararası aktörlerden etkileşimi söz konusu...
-Arazide risk alanları mevcut, bu risk alanları her türlü provokasyona açık.
-Öcalan’ın arzusu dışında meydana gelen olayların önü kesilemiyor. (Bakınız: Lice olayları.)
-Hareketin tüm unsurlarının içine sinmeyen bir çözüme Öcalan bile evet diyemez durumda.


*


Zaten Öcalan da, kendi etkisinin sınırları olduğunun farkında...
Bakın HDP heyetiyle yaptığı son görüşmede ne diyor:
“Her meseleyi Öcalan çözer, Öcalan şöyle söyler, şöyle olur yaklaşımı ciddiyetsizliktir.”


*


Kısacası...
Öcalan ile hükümet arasında oluşan “itimat” yetmez.
Kürt siyasi hareketinin diğer unsurlarının gönülden katılmadığı bir süreç, “itimatsızlıklar süreci” olarak kalmaya mahkûm olur.


*

Haberin Devamı


“Böyle olmasından Allah korusun”
diyelim de...
Safımız belli olsun.

Türkiye’nin sevdiğim tarafları


-SOKAK DÜĞÜNLERİ: “Düğün salonu” adı verilen berbat yerlerin pıtrak gibi çoğalması sonucu giderek azalsa da direnişini azim ve kararlılıkla sürdüren yeryüzünün en harika eğlenme biçimi...


*


-BEBEK SEVDİRME: İnceden meşhur birini gördü müydü üç aylık bebeğini meşhurun kucağına tutuşturan ebeveyn coşkusuyla ortaya çıkan eylem...


*


-LAF SOKUCULUK: Gezi eylemcileri Başbakan’a laf sokar... Başbakan durur mu? O da Gezi eylemcilerine laf sokar... Dünyanın başka hiçbir ülkesinde bu düzeyde yoktur laf sokuculuk durumu...


*


-YARDIMCI OLMAK: Adres sorulan herhangi bir kişinin kendisini paralarcasına adres tarif etmesi... Var mı başka bir yerde bunun gibisi?


*

Haberin Devamı


-DİLLİ KAŞARLI:
Ye... Lütfen bir kere ye... Eğer sonunda “Dilini ayrı sevdim, kaşarını ayrı” demezsen bendensin.
-YAKINLIK FIRSATLARI: Bacanak, kirve, enişte, görümce, elti, hemşo... Başka nerede var bu kadar bol yakınlaşma fırsatı?


*


-AKSİYON: Bir hafta uzaklaş... Döndüğünde en az on sekiz çok esaslı gündemi kaçırmış oluyorsun... Norveç’ten beş sene uzaklaşsan kaçıramadığın gündemi, Türkiye’den bir hafta uzaklaştığında kaçırabiliyorsun. Böyle aksiyon nerede var?


*


-ÇAY:
Başka hangi ülkenin şairi “İki çay söylemiştik orda, biri açık/Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” diye şiir yazmıştır ki?


*


-LAHMACUN: Var ya... Şöyle doğru dürüst bir tanıtımı yapılsa... Pizzayı kesin sollar. Tek sorunu: Soğuyunca yenememesi...


*


-KAHVE: Kahve zincirlerinde resmen “kahverengi su”yu kahve diye satıyorlar. Oysa Türk kahvesinin en kötüsü bile onların “kahverengi su”yunu yer ile yeksan eder.

Yazarın Tüm Yazıları