Soru ve cevaplarla AK Parti’de gıybet

Haberin Devamı

-SORU: Bülent Arınç, parti içinde gıybetin alıp başını gittiğini ima eden açıklamalar yaptı. AK Parti gibi Recep Tayyip Erdoğan’ın mutlak hâkimiyeti olan bir partide nasıl oluyor da gıybet alıp başını gidebiliyor?
-CEVAP: AK Parti’de “şampiyon” her zaman belli: Recep Tayyip Erdoğan... Ancak “ikinci” belli değil... Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle “ikinci”yi belirleme ihtiyacı doğdu... Gıybeti “İkinci kim olacak?” meselesi körükledi.


*


-SORU: Peki “ikinci”yi tayin edecek irade, Erdoğan’ın iradesi değil mi? Eğer öyleyse neden gıybet alıp başını gidiyor?
-CEVAP: Tabii ki “ikinci”yi, Tayyip Erdoğan belirleyecek. Zaten parti içi gıybet mekanizmalarını çalıştıranların asıl amacı da Tayyip Erdoğan’ın iradesini etkilemekten başka bir şey değil.


*

Haberin Devamı


-SORU: Kimdir bu gıybetçiler?
-CEVAP: İkinciyi belirlemeye çalışanlar. Yani Gül’cüler, Davutoğlu’cular, Numan’cılar, Bülent Abi’ciler falan... Gül’ü destekleyenler Gül’ü, Davutoğlu’nu isteyenler Davutoğlu’nu, Numan diye tutturanlar Numan Kurtulmuş’u, “Bülent Abi” faktörünü öne çıkaranlar Bülent Arınç’ı gündemde tutmaya çalışıyorlar. Bir de herhangi bir şahsı desteklemeyip sadece partiyi dizayn etme çabasında olanlar var.


*


-SORU: Parti içi gıybet mekanizması nasıl işliyor?
-CEVAP: Her bir ismin bakanları, milletvekilleri, teşkilatları, gazetecileri var... Bu unsurlar ortaya attıkları dedikodularla destekledikleri ismin önünü açmaya, istemedikleri ismin ise önünü kapatmaya çalışıyorlar.


*


-SORU: Peki nasıl oluyor da bu “gıybet rüzgârı”, parti içinde kirli bir savaşa dönüşmüyor ve dışarıya gümbür gümbür yansımıyor?
-CEVAP: Bunun birinci nedeni Erdoğan’ın güçlü liderliği ve otoritesi. Parti içi gıybetçiler, bu otoriteden çekiniyorlar. Zaten gıybet mekanizması, hiçbir zaman muhatabını bitirici, yıpratıcı bir şekilde işlemiyor. İncelikli yöntemler takip ediliyor. Dışarıdan bakanların anlayamayacakları, ancak içeriden bakanların anlayabileceği türden dedikodular, rivayetler, tevatürler uyduruluyor ya da öne çıkarılıyor.


*

Haberin Devamı


-SORU: Gıybet ne zaman son bulur?
-CEVAP: Erdoğan’ın “ikinci”ye karar vermesinden sonra.


*


-SORU: Erdoğan’ın kararından sonra gıybet tamamen biter mi?
-CEVAP: Bu, Erdoğan’ın vereceği karara bağlı... Erdoğan Köşk’e çıkmazsa gıybet ateşi söner. Ancak “ikinci”yi belirleyip Köşk’e çıkmaya karar verirse... Kılık değiştirerek, taktik değiştirerek, üslup değiştirerek devam eder.

Hükümet böyle de eleştirilir


HÜKÜMETİN Ortadoğu politikasını eleştirenlerdenim.


*


Ama benim eleştirim, şu türden bir eleştiri değil:
“Girdiniz Ortadoğu politikasının içinden çıkılmaz girdabına... Aldınız boyunuzun ölçüsünü... Cumhuriyet politikalarının ne kadar doğru olduğunu şimdi anladınız mı?”


*

Haberin Devamı


Bu benim eleştirim değil.
Ben hükümetin Ortadoğu politikasını şu “üç açı”dan eleştiriyorum:


*


-BİR: Eski Türkiye’nin kayıtsızlık politikası vardı: Ortadoğu’ya sırtını dönmüştü eski Türkiye... Bu yanlıştı. Yeni Türkiye ise “biz böyle yapmayacağız” diyerek yola çıktı ve bodoslama gitti. Bu da yanlıştı. “Ortadoğu’ya tamamen sırtını dönmek” ile “Ortadoğu’nun ateşine körükle gitmek” arasında bir yer olmalıydı. Orası bulunmalıydı.


*


-İKİ: Arapça bilmek, İslami hassasiyetlere sahip olmak, bölge halklarını kardeş bellemek... Bunlar ayrı şey, bin türlü entrikanın, bin türlü parmağın, bin türlü desisenin, bin türlü fay hattının bulunduğu “Ortadoğu siyaseti” denilen gayya kuyusuna bodoslama dalmak ayrı şey... Hükümet belki iyi niyetliydi ama unuttuğu bir şey vardı: Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir.


*

Haberin Devamı


-ÜÇ: Bir köşede sünepe bir şekilde beklemek yerine oyun kurmaya çalışmak eleştirilecek bir şey değildir, takdir edilecek bir şeydir. Ancak oyun kuruculuğa soyunanın, gücünün ne türden oyunlara yeteceğini bilmesi ve oyunu kurduğu bölgeyi tanıması ilk ve en önemli şarttır. Hükümet ne gücünün nereye kadar yetebileceğini bildi, ne de bölgenin ruhunu ve atmosferini doğru dürüst tanıyabildi.

Selefi Kemal,cihatçı Bahçeli


HİÇBİR şeyden haberdar olmayan biri, Başbakan Erdoğan’ın Musul meselesiyle ilgili yaptığı ilk konuşmayı dinlese...
Şu iki cümleyi aklından geçirmesi kaçınılmaz olur:


*


-BİR: Galiba Musul’u Kemal Kılıçdaroğlu’nun emrindeki modern selefiler ordusu işgal etti.


*

Haberin Devamı


-İKİ: Galiba Musul’daki konsolosluk görevlilerini, Devlet Bahçeli’ye bağlı bir grup cihatçı rehin aldı.


Ben bu şefi çok tuttum

Soru ve cevaplarla AK Parti’de gıybet

“ZORLU” adlı popüler ve cicili bicili bir alışveriş merkezinin içinde “Parle” adlı yarı İtalyan, yarı Fransız havalı ve popüler bir restoran var.
İşte o restoranın şefini takdimimdir:


*


-Murat Taşdemir’dir adı.
-Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinin Güllüce köyünde 11 kardeşin sonuncusu olarak dünyaya gelmiş.
-Çocukluğu, ilk gençliği köyünde geçmiş.
-Sonra “ver elini İstanbul” demiş, yüklemiş çıkınını, yollara düşmüş.
-Çocuk yaşta bekâr evlerinde kalmış.
-İstanbul’a geldiğinde doğru dürüst Türkçe bile bilmiyormuş.
-Restoranlarda bulaşıkçılık yaparak başlamış işe.
-Çalıştığı restoranlardan birinde İtalyan bir şef, Murat’ın yeteneğini keşfetmiş.
-İtalya’ya gönderilmiş, eğitimler almış.
-Döndüğünde Türkiye’nin iyi restoranlarında şef olarak çalışmaya başlamış.
-En sonunda yolu Türkiye’de yeme içme meselesini en iyi bilen isimle Rasim Özkanca’yla kesişmiş.
-Ve Rasim Özkanca, Murat Taşdemir’i Zorlu’nun içindeki en havalı restoranlardan biri olan “Parle”nin başına şef yapmış.
-Murat Taşdemir şimdi 30 kişilik ekibiyle Parle’nin yarı İtalyan, yarı Fransız harika mönüsünü hazırlıyor, oluşturuyor, denetliyor, müşterileriyle tek tek ilgileniyor.


*


Bu anlatılan, hayata 12–0 yenik başlayan birinin muazzam bir başarı hikâyesidir ve ona göre okunmalıdır.

Dünya Kupası’nda kime karşı kimi destekledim?

-BREZİLYA–HIRVATİSTAN: Eskiden bir “Doktor Sokrates” vardı... Brezilya’da oynuyordu. Vücudunu hırpalamaktansa aklını kullanmayı tercih ediyor, bize kendini meftun ediyordu. Üç sene önce genç yaşta öldü... İşte onun hatırına “Brezilya”yı destekledim. Ayrıca Bosna savaşından kalma bir Hırvatistan antipatisi vardır bende.


*


-MEKSİKA–KAMERUN: Kusura bakma Emiliona Zapata! Seni ve ülken Meksika’yı sever sayarım bilirsin. Ama Afrika’nın küçük, yalnız ve yoksul ülkesi Kamerun karşısında hiç şansın yok. “Dünya Kupası” dışında dünyaya sesini duyuracak hiçbir şeyi olamayan Kamerun’dan yana oldum.


*


-İSPANYA–HOLLANDA: İspanya mutfağını hiç sevmem ama Hollanda mutfağı diye bir şey olup olmadığını bile bilmiyorum. Akdeniz sıcaklığını bile inceden kibre bulamış İspanya’ya mesafeliyim ama Hollanda ile aramda uçurum var. Bu nedenle İspanya’yı destekledim. Aşk ile şevk ile heyecan ile değil ama.


*


-ŞİLİ–AVUSTRALYA: Nicole Kidman’ın hatırına Avustralya’yı destekleyebilirdim. Ancak Allende’nin hatırına Şili’yi destekledim. Ayrıca içinden “Şili” geçen “Venseremos”un da hatırı var Şili’yi desteklememde: “Yırtıyor fırtına sessizliği / Ufuktan bir güneş doğuyor / Gecekondulardan geliyor halk / Tüm Şili türküler söylüyor”.

Yazarın Tüm Yazıları