İki tarafa da ait olmamaya çağrı

301 işçimizi kaybettik.

Haberin Devamı

*

Olan şu:
Bizi iki taraftan birine ait kılmak istiyorlar.

*

-Bir taraf “İnşallah bu olaydan hükümeti düşürecek durum çıkar” diye inlerken, bir taraf “İnşallah bu işçi ölüleri biricik hükümetimize zeval vermez” diye inliyor.
-Bir taraf ölü sayısını arttırmaya çalışırken, bir taraf ölü sayısını azaltmaya çalışıyor.
-Bir taraf bu büyük trajediyi bir türlü elde edemediği siyasi başarı için fırsat olarak görürken, bir taraf bu büyük trajedinin partilerinin oylarını milim etkilememesi için çırpınıyor.
-Bir taraf işçi ölümleri Erdoğan nefretini arttırsın diye uğraşırken, bir taraf işçi ölümlerine rağmen Erdoğan sevgisi azalmasın diye uğraşıyor.

*

İki taraf da...
Sevgisiz, merhametsiz, hesapçı, fırsatçı, anlayışsız, kucaklayıcılıktan uzak...

*

İki taraf da...
Ölen maden işçilerinden ziyade...
Ölen maden işçileri üzerinden elde edilebilecek ya da elden kaçabilecek siyasi fırsatlara odaklı.

*

Haberin Devamı

İki taraf da...
Birkaç hafta sonra Soma’yı, madeni, işçiyi falan unutup “Önümüzdeki maçlara bakalım” diyecek, bu kesin.

*

Gelin, bu oyunu bozalım.
Gelin, iki tarafa da ait olmayı reddedelim.
Her türlü hesaptan, her türlü plandan, algı operasyonundan uzak durarak...
Ölen işçilerin yanında saf tutalım.

*

Bunca vıdı vıdı, bunca arsızlık, bunca laf yarışı, bunca samimiyetsizlik, bunca zalimlik, bunca kıyıcılık, bunca merhametsizlik arasında...
Yani bunca kirlilik arasında...
Bizi ancak katliama maruz kalmış mazlum maden işçilerinin ve onların geride bıraktıkları masumların yanında hesapsız kitapsız saf tutmak temiz kılabilir.

Marketteki adam ve demokrasi tanımı

MARKETTEKİ adam dört günde dört kere ifade değiştirmiş.
-Birincide “Başbakan bana tokat attı” demiş.
-İkincide “Korumalar dövdü” demiş.
-Üçüncüde “Tokat, dövme yok” demiş.
-Dördüncüde “Ne başbakanı, ne tokadı, ne koruması” demiş.

*

Demokrasinin bir tarifi de şudur:
Mühim ve tehlikeli bir iddiada bulunan bir adamın, dört günde dört kez ifade değiştirmediği rejimlere demokrasi denir.

Sayın Taner Yıldız

İYİSİNİZ, hoşsunuz, fedakârsınız, tahammüllüsünüz, çalışkansınız.
Beş gündür simit yiyor, gömleğinizi değiştiremiyor ama bir şikâyet bile etmiyorsunuz.

*

Haberin Devamı

Fakat Sayın Taner Yıldız...
9 ay önce maden ocağına gittiğiniz ve maden ocağıyla ilgili olarak “Gayet düzgün, tertipli bir ocak” dediğiniz meselesi var ortada.

*

Minicik bir cümleyle de olsa şu meseleye bir açıklık getirebilir misiniz lütfen?

Çok basit olarak kaza ve kader

ADAMIN biri, adamın birini öldürdüğünde...
Hem kader hükmünü icra etmiş olur.
Hem de bu hükmün icrasının aracısı olan katil, bu dünyada cezasını çeker.

*

Nasıl ki...
Adamın biri, adamın birini öldürdüğünde...
“Kazadır, kaderdir” deyip geçmiyor, öldürenin yakasına yapışıyorsak ve bunu yapmamız kaza ve kadere olan inancımızla ters düşmüyorsa...
Maden kazasının sorumlularının bulunmasını talep etmek, devletten şirkete ihmale neden olanların tümünün cezalandırılmasını istemek de kaza ve kader inancımızla ters düşmez.

*

Haberin Devamı

Öyle “filozofi” yapmaya falan gerek yok.
Mesele bu kadar basittir.

Soma’da ilk üç gün

ARTIK literatürde yerini alan bir klişe var:
“Gezi’nin ilk üç günü güzeldi, masumdu, kabul edilebilirdi... Ama ne olduysa ondan sonra oldu... Vandallar, otobüsler, duraklar, fıskiyeler falan...”

*

Benzer bir klişeyi literatüre ben sokmak isterim:
“Soma’nın ilk üç günü hükümetin tavrı berbattı, şirketten yanaydı, hükümete göre şirket gayet iyiydi, disiplinliydi... Ama ne olduysa oldu... Günah, keçi, şirket falan...”

Nükleerin fıtratı

DİYELİM ki nükleer santralımız var.
Ve Allah göstermesin nükleer santralımızda bir facia oldu.

*

Ne olacak?
Yetkililerimiz çıkıp “Nükleerin fıtratında bu var... İşte Japonya, işte Çernobil” falan mı diyecek?

*

Haberin Devamı

Eğer böyle diyeceklerse...
Nükleerden hemen vazgeçelim derim.
Şu üç nedenle:
-BİR: Nükleerin şakası olmaz.
-İKİ: Nükleerde sorumluluğu yükleyecek taşeron olmaz.
-ÜÇ: Fıtratta olan Japonya’da bir kere oluyorsa bizde kesin bin kere olur.

Tekmede niye tarihi kullanmadınız ki?

MADEN kazasını olağanlaştırmak için tarihi kullanan zihniyete sesleniyorum:
Müşavirinizin attığı tekmeyi olağanlaştırmak için tarihi neden kullanmadınız ki?

*

Mesela neden çıkıp da şunu demediniz:

*

Yıl: 1815. Yer: Fransa.
Napolyon Bonapart’ın üç müşaviri, mırın kırın eden bir Fransız çapulcusunu, Paris’in orta yerinde tekme tokat dövmüştür. Dünyanın her yerinde bu işler böyledir. Tekme-tokat vaziyetleri, müşavirliğin fıtratında vardır.

Yazarın Tüm Yazıları