Filmde hem din var hem de neşe

Ege kasabası, yazlık sinemalar, ramazan neşei, kafa dengi  imamlar...

Haberin Devamı

Hepsi ve daha fazlası bu cuma vizyona  girecek olan “İftarlık Gazoz” adlı filmde... Filmle ilgili her şeyi biz sorduk, Yüksel Aksu ve Cem Yılmaz yanıtladı.


Filmde hem din var hem de neşe

Fotoğraflar: Murat ŞAKA

 

DİNİN gündelik hayat içindeki yerini çok güzel anlatmışsınız ‘İftarlık Gazoz’da... Hiç sırıtmıyor, çok kararında... Normalleştirilmiş bir din ile hayat ilişkisi var filmde... Bu senin bilhassa vermek istediğin bir hava mıydı, yoksa kendiliğinden mi ortaya çıktı?
YÜKSEL AKSU: Bu benim kurduğum bir şey. Kendi tanıklıklarım var. Anadolu’da dinin böyle yaşandığını düşünüyorum. Hâlâ da böyle yaşanıyor.

 

Haberin Devamı

Filmde hem din var hem de neşe

 

Nasıl yaşanıyor Anadolu’da Müslümanlık?
YÜKSEL AKSU: İnsanlık tarihinde çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçiş bir uygarlık merhalesidir. Ağacın ruhu, taşın ruhu olmaz.
CEM YILMAZ: Dur, şimdi Kızılderilileri harcama!
YÜKSEL AKSU: Hayır, harcamıyorum. Ben Türkiye’deki Müslümanlığı çok seviyor ve önemsiyorum. Müslümanlığın gündelik hayata sirayeti toplumlardan toplumlara değişiyor. Bizdeki din anlayışının farklı din, kültür ve uygarlıklarla marine olduğunu görürsünüz.

 

*

 

Filmde hayatın içinde hem din var hem de neşe var.
YÜKSEL AKSU: Hıristiyanlık karamsar ve trajiktir. Müslümanlıkta ise neşe vardır. Fazla uzağa gitmeye gerek yok: Nasrettin Hoca külliyatı, Bektaşi külliyatı, bizde Müslümanlık ile mizah arasındaki ilişkinin somut kanıtları.   

 

*

 

Günümüzde Müslümanlık fazla politik oldu. Çok şekilci bir din algısıyla karşı karşıyayız. İşin ruhu kayıpta gibi... Senin filmin bu duruma mı itiraz ediyor?
YÜKSEL AKSU: Ben senaryolarımda şimdiki zamanla pek ilgilenmiyorum. Dili geçmiş zamanı seviyorum ben. 

 

Haberin Devamı

 
Kaprisli bir oyuncu mu?

 

Filmde hem din var hem de neşe

 

CEM Yılmaz kaprisli bir oyuncu mu?
YÜKSEL AKSU: Karakteri, yönetmenin elinden alan ve ona bambaşka bir yön veren bir oyuncu Cem Yılmaz. İçgüdüsel olarak o kadar kıymetli bir katkıda bulundu ki! İki yönetmen gibi çalıştık ama benim karizmayı da bozmadı.

 

 


Ege şivesini kotardım

 


HER bölgenin şivesini yapabiliyor musun?
CEM YILMAZ: Açık Hava Tiyatrosu’nda bir etkinlik vardı. Rahmetli Tekin Akmansoy’la yan yana oturuyorduk. Beni tanıdı. Döndü dedi ki “Seni izledim, sen şive yapmıyorsun.” O sırada etkinlik devam ediyor. Tekin Akmansoy beş dakikada bir bana dönüp “Bak Kayseri” diyor, tak yapıyor. “Bak Trakya” diyor, tak yapıyor. Allah’ım! Hiç unutmuyorum onu. Benim böyle bir kabiliyetim yok.

 

*

 

Haberin Devamı

Ama bu filmde Ege şivesini gayet iyi kotarmışsın.
CEM YILMAZ: Kotardım vallaha... Bundan böyle her türlü Ege filminde oynamaya hazırım.

 

 

Üretenler farklı değil ama seyirciler çok kopuk

 

Filmde hem din var hem de neşe

 

CEM, senin kendi filmlerin var. Yönetiyorsun ve oynuyorsun. Bu açıdan bir başkasının filminde oynamayı riskli bulmadın mı?
CEM YILMAZ: Bizde on beş senedir filmlerin üretenleri arasında uzun boylu farklar olmadığı halde tüketenleri çok keskin bir şekilde ayrılıyor. Mesela ben benim türümün çok dışında olmasına rağmen Zeki Demirkubuz’la ahbaplık yaparım. Çağan Irmak’la yemek yerim. Şener Şen’le muhabbet ederim. Üretenler arasında bir kopukluk yok yani. Ama seyirciler birbirleriyle pek konuşmuyor. Bu benim çok ilgimi çeken bir konu.

 

*

 

Haberin Devamı

Bunu aşmak için ne yaptın?
CEM YILMAZ: “Her Şey Çok Güzel Olacak”, benim ilk filmim. Keskin bir komedi değil, drama yönü olan bir film idi. Böyle bir filmle giriş yaptım. Komedyenim ya da mizah dergisi kökenliyim diye ille de karton bir şey yapmak derdinde olmadığımı daha ilk filmimde ortaya koymuş olmanın ferahlığını yaşıyorum. Ama “GORA” gibi, “AROG” gibi dört milyon gişe yapan filmler nedeniyle sinema üreten diğer arkadaşlarımdan çok koptuğum için dayak yedim.

 

*

 

Onlardan kopmamak için mi bu filmde yer aldın?
CEM YILMAZ: Kopmamak değil de doğal olanının bu olduğunu herkes görsün istiyorum.

 

*

 

Ama sen Ferzan Özpetek’in, Yavuz Turgul’un filmlerinde oyuncu olarak yer aldın.
CEM YILMAZ: Evet ama işin başka bir yönü de şu: Filmi ben yönettiğim zaman Zafer Algöz’e “Çok iyi oyuncusun, çok iyi oynadın” diyorum. “Tülin çok iyisin” diyorum. “Demetçiğim harika” diyorum. Ama kimse bana böyle bir şey demiyor. “İftarlık Gazoz” filminin setinde davulla karşıladılar beni.

 

*

 

Haberin Devamı

Arıyor insan demek ki.
CEM YILMAZ: Bir hırsım yok benim, Allah’a şükür. Ama yine de bir yönetmen, filminde benim iyi oynayabileceğimi düşündüğü zaman mutlu oluyorum. Hoşuma gidiyor.

 

*

 

İyi ama sana yığınla teklif gelmiyor mu?
CEM YILMAZ: Gelmiyor hocam.

 

*

 

Belki de tekliflere kapalı olduğunu düşünüp cesaret edemiyorlardır.
CEM YILMAZ: Açığım tekliflere.

 

Filmde hem din var hem de neşe
 

 

 

Cem Yılmaz’ın yaptığı stand-up değil meddahlık

 

 

BİR yönetmen olarak Cem Yılmaz’ı nasıl değerlendiriyorsun?
YÜKSEL AKSU: Cem Yılmaz bana göre bir tür modern Nasrettin Hoca... Bir tür modern meddah... “Stand-up” falan deniliyor ama tam öyle değil.
CEM YILMAZ: Ben yaptığım işe hiçbir zaman “stand-up” demedim.
YÜKSEL AKSU: Aslında Cem Yılmaz’ın yaptığı meddahlık, kıssahanlık. Cem Yılmaz Bektaşi, Kavuklu ile Pişekar geleneğinden geliyor. Bu açıdan benim mizahımın atmosferine de çok uygun. Çok iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyorum.

 

 

Cem Yılmaz: Ben Açık Radyo gibiyim

 

 

“İFTARLIK Gazoz”da ramazan orucuyla ölüm oruçları arasında bağ kuruluyor ve bu türden politik göndermeler var. Bunu hiç mi mesele etmedin?
CEM YILMAZ: Hayır. Hiç sorun etmedim. Çünkü bu bir gerçek... Yazanın, yönetenin hatırası... Benim filmdeki ustayı canlandırmaktan başka bir vazifem yok.

 

*

 

Ama filmin bu yönü tartışmalara yol açabilir?
CEM YILMAZ: Ben Açık Radyo gibiyim. Yani bütün tınılara açığım. Benim sanatta tedirginliklerim, korkularım, endişelerim yoktur.
YÜKSEL AKSU: Biz filmde “Bu iyidir” ya da “Bu kötüdür” diye bir cümle kurmuyoruz ki.

 

 

Yine Ege, yine neşe

 


EY yönetmen Yüksel Aksu! Söyle bakalım: Bu filmin “Dondurmam Gaymak” filminden ne farkı var? Yine Ege kasabası, yine Ege neşesi, yine Ege şivesi... Sadece “dondurma” gitmiş yerine “gazoz” gelmiş gibi...
CEM YILMAZ: Anlat bakalım... Güzel yerden girdi bence.
YÜKSEL AKSU: Sinemada “Bal”, “Süt”, “Yumurta” üçlemesi var ya... Benimki de endüstriyel ürünler üçlemesi. “Dondurma”, “Gazoz”, “Bisküvi”.

 

*

 

Gerçekten endüstriyel mamul üçlemesi mi geliyor?
YÜKSEL AKSU: Yok, yok... İşin gırgırı bir yana iki film çok farklı. “Dondurmam Gaymak”, bir sosyoloji filmiydi. “İftarlık Gazoz” ise bir inanç filmi...

 

 

CEM YILMAZ’DAN SEÇMELER

 

 

-“İFTARLIK Gazoz” ile ilgili ilk bilgileri Twitter’da paylaştım. Ne yazmışlar altına biliyor musun? “Ulan yeter! Şimdi de ‘Dondurmam Gaymak’tan mı aşırdın?” Lan oğlum, filmin yönetmeni, ‘Dondurmam Gaymak’ın yönetmeni... Yorum yapmadan önce bir bakın ya...

 

*

 

-Biz mizahçılar Yeşilçam’ı çok karikatürize ettik ama bunu yaparken merhametle yaptık. Sonra iş yaygınlaşınca alaya dönüştü. Biz mesela Cüneyt Arkın’ın tarihi filmlerinde arkadan uçak geçiyor derken çok sevdiğimiz için diyorduk. Merhametle yaptığımız bir espri, daha sonra kitlesel alaya dönüştü. Bu benim vicdanımı sızlatır.

 

*

 

-İnsan sevdiğiyle şakalaşır. Bana “Hiç politik mizah yapmıyor” diyorlar ya... Ben sevdiğim şeyle şakalaşırım. Bu işin ruhu bu...

 

*

 

-Film işi yapan insanlar, dünyanın her yerinde aynıdır. Kıyafetlerine, davranışlarına varıncaya kadar aynıdır. Yeni Zelanda’ya gidiyorsun, bakıyorsun görüntü yönetmenine, “Ulan bu aynı bizim Uğur İçbak, sadece onun İngilizce konuşanı” diyorsun. Sesçiler gevezedir mesela... Ben İtalya’da da film çektim, sesçiye bakıyorum, “Ulan bu bizim Levent” diyorsun. Gevezelikte ikisi aynı...

 

*

 

-Sinemada üretim aşamasının zevki bir başkadır! Yalnızca sinemaya gidip film izlemek bize yeterli zevki verseydi ne işimiz olurdu setlerde.

 

 


Ramazan orucundan ölüm oruçlarına uzanmak

 


Dinin emrettiği oruç ile 12 Eylül’de cezaevine düşmüş solcuların yaptıkları ölüm oruçları arasında bir irtibat kuruyor film... Neden ve nasıl?
YÜKSEL AKSU: Oruç, insanın kendi biyolojisine yönelik en önemli temrinlerden biri. Yemen lazım ama “Ben şu saate kadar yemeyeceğim, bünyemi terbiye edeceğim” diyorsun. Sosyalist ve devrimci hareketlerde de iki yüz yıldır uygulanan bir protesto biçimi. 12 Eylül’de o büyük acıları yaşayan insanlar, başka yerlerden ithal edilmediler. Bu coğrafyanın insanlarıydılar. Çocukluklarını ramazan aylarında oruç tutarak geçirdiler. Koşullar, acılar, travmalar onları başka bir oruca sürükledi. İki orucu tutanlar da akrabadırlar aslında. Birbirlerinin ardılları.
“İnsan eşref-i mahlukattır derdi babam” diye başlayan İsmet Özel’in “Amentü” şiiri de geçiyor filmde.
YÜKSEL AKSU: Çok sevdiğim bir şiirdi. Filmdeki hikâye, 1970’lerin başında geçiyor. Bu şiir, 1974 yılında “Halkın Dostları” dergisinde yayınlandı. O dönem devrimci olan şair de camideki imam da aynı şeyi söylüyor: “İnsan eşref-i mahlukattır.”
Ama söz konusu şair, o şiirle birlikte İslami yolu seçti.
Yok. Tam değil. O şiirle bir iştah başlamış diyebiliriz.

 

 

FİLMDEN NOTLAR

 


-ÇOK güzel şarkılar ve türküler var filmde ve bunlar 70’lerin sesleriyle geliyor perdeye... Cem Karaca “Deniz Üstü Köpürür”ü söylüyor. Erkin Koray, İlham İrem... Hepsi var filmde.
-12 Eylül döneminde sanatçı Müşerref Akay, korkunç bir bayraklı kostüm ve müsamere şarkılarını andıran o tuhaf hamasi şarkıyla siyah-beyaz ekrana çıkardı. Film buna da yer veriyor.
-Cem Yılmaz, sanki 40 yıl Ege kasabalarında yaşamış gibi bir tipoloji çıkarmış ortaya... Kendisine “Sen hiç Ege kasabalarında yaşadın mı?” diye sordum. “Yok, ben İstanbul’da doğup büyüdüm” dedi. “O zaman nasıl başardın Ege kasabalısı olmayı” diye sordum. “İstanbul dediğin koca bir kasaba be abi” dedi.
-Cem Yılmaz’ın filmdeki adı “Gazoz ustası Cibar Kemal”. Yüksel Aksu, Cem Yılmaz’ın oğlu Kemal’e bir gönderme olsun diye Kemal ismini vermiş filmin kahramanına. 
-Filmde dini konular, cami, vaaz, kamet var. Yüksel Aksu, “Sette iki imam danışman olarak yer aldı” diyor. Cem Yılmaz ise “Benim karakterin akidesi pek sağlam değil” diyor.

Yazarın Tüm Yazıları