Benim gözümde Ahmet Davutoğlu

Kısa bir süre önce yazdığım ve Hürriyet’te yayınlanan bu yazıyı, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olmasının neredeyse kesinleştiği bir dönemde bir kez daha yayınlıyorum.

Haberin Devamı

Tabii “Başbakanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi olmasın, iyi başlasın, iyi bitsin” temennisini unutmayarak...


AHMET Davutoğlu’nun ismine ilk kez, “İzlenim” adlı entelektüel İslamcı dergide rastlamıştım.
Ahmet Davutoğlu o dergide, dünya siyasetini bambaşka bir perspektiften yorumlayan uzun, bilgi dolu, ezber bozan makaleler yazıyordu.
Okuyor ve istifade ediyordum.

*

Bir gün “İzlenim”de çalışan bir arkadaşıma sordum:
“Kim bu Ahmet Davutoğlu?”
Şöyle dedi:
“Bizim gibi insan yetiştirmeyi beceremeyen bir camianın içinden çıkan, kendini iyi yetiştirmiş, iyi okullarda okumuş, dil bilen, akademik kariyeri mükemmel, hem Doğu’da hem de Batı’da kabul görmüş bir isim.”

*

Haberin Devamı

Ahmet Davutoğlu’nun meşhur “Medeniyetler Çatışması” tezine yazdığı reddiyeleri de okudum.
Hepsi süperdi.Çok beğeniyorduk o reddiyeleri. “Batı’ya işte böyle cevap verilir” diyorduk arkadaşlarla.

*

Sonra kendisiyle tanışıp sohbetler ettim.
Dikkat ettim:
En küçük meseleyi bile detaylarıyla anlatmaya meraklıydı.
Bir meseleyi anlatırken “Bunun beş nedeni vardır” diyor, ardından beş maddenin her birini on beş maddede anlatıyor, sonra o maddeleri de kendi içinde maddelere bölüyordu.
Anlattıklarını izlemek zordu ama etkilenmemek mümkün değildi.
“Adam bir büyük derya abi, bir büyük derya” demek durumunda kalmaktan söz ediyorum.

*

AK Parti iktidarının ilk döneminde “Bu Yaşar Yakış da nereden çıktı? Neden Ahmet Davutoğlu değerlendirilmiyor” diye yakınıyorduk.
Konjonktürün müsait olmaması nedeniyle “Dışişleri Bakanı” yapılması hayaldi ama hiç değilse “danışman” olarak görevlendirilebilirdi.

*

Haberin Devamı

Bir süre sonra Ahmet Davutoğlu “danışman” yapıldı.
Ardından da konjonktür izin verdi, “Dışişleri Bakanı” oldu.
Davutoğlu’nun dümenin başına geçmesi, umut verici bir gelişmeydi. O çok parlak ve o çok şahane teorisinin yüzde 10’unu pratiğe yansıtabilse yetip artardı.

*

İyi de başladı Davutoğlu:
-Cumhuriyet’in ezberlerini bozuyordu.
-Sırt çevrilen coğrafyaya kucak açıyordu.
-Kriz bölgelerinde en küçük bir kıpırdama olsa atlıyordu uçağına, olayın çatışmaya dönüşmesine engel oluyordu.
-Yakın komşuların tümünü dost kılıyordu.
-En büyük düşman Suriye’den en büyük dost çıkarıyordu.
-Vizeleri yer ile yeksan ediyordu.
-Şam artık komşu kapısı olmuştu, arabayla günübirlik Antep’ten Halep’e gidiliyordu.
-Beyrut’ta “Türkiye’den geldik” cümlesi süper havalı bir cümle haline geliyordu.
Kısacası...
Teori, pratiğe yansıyordu ve iyi de oluyordu.

*

Haberin Devamı

Sonra bu tatlı rüya aniden bitiverdi.
Ve kâbus başladı.

*

Her şey kötüye gidiyordu:
-Komşular birer birer düşman oluyordu.
-Suriye ile savaşın eşiğine geliniyordu.
-Irak’la ara fena açılıyor, İran’la ilişkiler geriliyordu.
-Türkiye, hem İsrail’le çatışan, hem de Hizbullah’a “hizbuşşeytan” diyen yegâne ülke haline geliyordu.
-Mısır’da tüm girişimler fiyaskoyla sonuçlanıyordu.
-Körfez Araplarıyla bile ihtilaflar çıkıyordu.
-Batı ise olup bitenleri şaşkınlıkla izliyordu.

*

Neden böyle oldu?
Davutoğlu neden başaramadı?
Neden başarıyormuş gibiyken hezimete uğradı?
Ben bu sorulara 5 maddelik bir cevap hazırladım.
Davutoğlu dilerse...
Her bir maddeyi kendi içinde maddelere bölebilir.

*

Haberin Devamı

İşte Ahmet Davutoğlu’nun başaramamasının 5 temel nedeni:

*

-BİR: Davutoğlu, dünya sisteminin Ortadoğu’da AK Parti hükümetine alan açtığını, ilk dönemde elde ettiği başarıların da dünya sisteminin açtığı bu alan sayesinde gerçekleştiğini görmedi, göremedi ya da görmek istemedi.

*

-İKİ: Türkiye’nin gücüne göre politikalar üretmek yerine Türkiye’nin gücünün çok ötesinde politikalar üretti... Sonuçta “Göster gücünü” diye kendisine defalarca meydan okundu. Onunsa bu meydan okumalara karşı, “Kimse bizim gücümüzü test etmeye kalkmasın” dışında verecek bir cevabı yoktu.

*

-ÜÇ: Ortadoğu’nun teori kitaplarında durduğu gibi durmadığını anlayamadı. Tarihten bugüne “Ortadoğu’ya hükümran olacağım” diye harekete geçen nice koç yiğidin trajediyle biten maceralarından ibret almadı. Yeryüzünün en karmaşık, en çatışmacı, en desise dolu, en tehlikeli, en provokatif bir coğrafyasıyla karşı karşıya olduğunu bilemedi.

*

Haberin Devamı

-DÖRT: İlk döneminde “barışçıl ve müreffeh bir Ortadoğu” umudunun peşinden giderken... İkinci döneminde Ortadoğu’nun “oyun kurucusu” olmanın, “Ortadoğu’da benden habersiz yaprak bile kıpırdamayacak” hedefine ulaşmanın peşinden koştu. “Adil düzenci” iken inceden “İttihatçı” oldu.

*

-BEŞ: Geleneksel Türk dış politikasının yanlışlarına düşmemekle yetinmesi gerekirken geleneksel Türk dış politikasını darmadağın etti. Deneyimli diplomatlardan yararlanmadı. Diplomaside bazen geleneğe şiddetle ihtiyaç duyabileceğini kavrayamadı.

Yazarın Tüm Yazıları