Neymiş, demek ki mecbur değilmişiz

“YAZ geldi ya, sokak düğünleri de başladı. Hastanız mı var, yaşlınız mı var, yeni doğmuş bebeğiniz mi var, yarın sınava girecek çocuğunuz mu var, sabah erkenden kalkacak uçağınız mı var, yorgun argın mısınız? Kimin umurunda!” dedim.

Haberin Devamı

“Mecbur muyuz?” diye de sordum.

Haklı bulan olduğu gibi eleştirenler de oldu.
Yetkilileri ve ilgilileri ise birçok konuda olduğu gibi yine sessiz kalmayı tercih etti.
Eylül geldi, ‘yaz bitti bitiyor’ derken...
Denizli Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, sokak düğünlerinde (nişan ve sünnet eğlencesi de dahil) oluşan kirliliğe karşı çalışma başlattığını duyurdu.
Bu kapsamda denetim yapılacak, 85 desibelin üzerindeki müzik durdurulacak.
105 ile 11 bin 228 TL arasında da para cezası kesilecek.
Biraz geç oldu ama örnek teşkil etmesi açısından takdire değer.
Darısı diğer illerin çevre ve şehircilik müdürlüklerine...

***
BEĞENDİM

İş işten geçmeden

Neymiş, demek ki mecbur değilmişiz

Haberin Devamı

DENİZ Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi (DEKAMER), geçtiğimiz haftalarda yaşanan caretta caretta türü deniz kaplumbağası saldırıları sonrası yetkililere çağrı yapmış.
Merkezin Müdürü Prof. Dr. Yakup Kaska, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nı -nesli tükenme tehlikesindeki bu hayvanlar için- insanlara karşı harekete geçmeye davet etmiş.
Yanlış okumadınız...
İnsanlara karşı harekete geçmeye davet etmiş.
Prof. Dr. Kaska, diyor ki:
“Carettaların doğal ortamı deniz. Ara ara nefes almak için yüzeye çıkıyor, yoğun insan topluluğuyla karşılaşıyorlar. Doğal olarak agresifleşiyorlar.
Bunun yanı sıra insanlar onları elleriyle besliyor. Beslerken de fotoğraf çektirmeye çalışıyor, kucaklarına alıyor. Hayvan sıkılıyor ve strese giriyor. Bazen de ısırıyor.”
Prof. Dr. Yakup Kaska, bundan hareketle bakanlığa bir yazı göndererek...
Caretta carettaları kucaklayanlara, elle besleyenlere, selfie çektirenlere cezai müeyyide uygulanmasını istemiş.
Dilerim bakanlık bu talebi ciddiye alır ve bir an önce gereğini yapar.
Yoksa, akıllının biri çıkıp ‘ısırıyor’ diye, ama neden ısırdığını sorgulamadan birine dahi zarar verirse bunun vicdani hesabını hiçbirimiz veremeyiz.

***
BEĞENMEDİM

Bodrum’un o güzelim kokusunu aradım

Haberin Devamı

BENİM bildiğim Bodrum...
Doğa kokar.
Tarih kokar.
Deniz kokar.
İyot kokar.
Kültür-sanat kokar.
Eğlence kokar.
Mandalina kokar.
Ama...
İzmir’in tozundan, toprağından kaçmak için 4 günlüğüne gittiğimiz Bodrum Merkez’de sabahları ‘Daisy’mi gezdirirken gördüm ki:
Bodrum aynı zamanda bildiğiniz pislik kokuyor, çöp kokuyor, lağım kokuyor.
Ve bu, turizmin başkentine hiç yakışmıyor.
Görünen o ki, Bodrum büyüyor ama alt yapısı buna paralel gelişmiyor.
Birileri acil el atmazsa bu gidiş, gidiş değil!

***
PORTRE

Markanın markaları

Neymiş, demek ki mecbur değilmişiz

BODRUM başlı başına bir marka…
Ama Bodrum gibi bir markadan kendi markalarını yaratanlar da var.
İşte bunlardan biri Mustafa Güneri...
Sıfırdan kurduğu Bodrum Mutfak & Mobilya’yı 21’inci yılında sektörünün sayılı firmalarından biri yapmayı başarmış.
Ayrıca, dilinden hiç düşürmediği ve artık hayat felsefesi haline getirip Türk Patent Enstitüsü’nden marka tescilini aldığı ‘Hayat dostlarla güzel’ sözüyle kendisi de marka olmuş biri.
Mustafa Bey sayesinde bir başka markayla daha tanışma fırsatım oldu.
O da Yalıkavak’taki balık lokantası Sait...
Ve tabii sahibi Sait Birtan Yılmaz...
Sait Bey, Konyaspor ve Adanaspor’da futbol oynamış.
1980’de evlenerek İsveç’e gitmiş.
Orada lokanta yönetimi ve mutfak eğitimi almış.
20 yıl sonra Türkiye’ye dönmüş.
1988-1991 arasında İstanbul Tarabya’da Le Chalet’i işletmiş.
1992’de Bodrum’a yerleşmiş.
Eşi Ferman Hanım’la Yalıkavak’taki Sait Restaurant’ı açmış.
Burası mutfağı, dekoru, servisi ile kendine özgü bir yer.
Sait Bey (gülerek), “Benim için pahalı diye yazmışsınız” diyor.
Doğru, benzerleriyle kıyasladığınızda fiyatlar bir, hatta iki ‘tık’ yukarıda.
Ama önemli olan kalite-fiyat dengesi ise...
O da burada var.
Bodrum yeni markalar çıkarmayı sürdürdükçe ben de bu köşede yazmaya devam edeceğim.

Haberin Devamı

***
GECİKMELİ DE OLSA

Vekillerimize duyurulur

KAPATILAN Şifa Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Görevlisi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Berrin Korkut’tan...
Geçen haftaki, “Bunu çok beğendim-26’sına da teşekkürler” başlıklı yazım üzerine bir mesaj aldım.
Doç. Dr. Korkut, diyor ki:
“Gediz ve İzmir üniversiteleri için milletvekillerimizin çabalarının sonucunu yazmışsınız.
Ama İzmir’de bir üniversite daha kapatıldı.
Binlerce öğrencisi, yüzlerce akademisyeni ve çalışanı ile mağdur olan, 30 yılı aşkın süredir İzmir’e sağlık hizmeti sunan Şifa üniversitesi...
Değerli milletvekillerimizin Şifa Üniversitesi’nin de şehrimizin değerlerinden olduğunu, burada okuyan son sınıflara gelmiş öğrencilerin, bir günahları olmadığı halde bu kurumda çalışan akademisyenlerin cezalandırılmalarının hakkaniyetle bağdaşmadığını görebilmeleri için bir satırcık yazmış olmanızı dilerdim.
Selam ve sevgilerimle...”
Doç. Dr. Berrin Korkut, çok haklı.
Gecikmeli de olsa, vekillerimize duyurulur...
Gediz ve İzmir örneklerinde olduğu gibi Şifa için de TBMM’de İzmir birliğinin estiğini görmek istiyoruz.

Haberin Devamı

***
GELİN VAZGEÇİN

Her gelenek sorgulanabilir

Neymiş, demek ki mecbur değilmişiz

BİR hayvan dostu olarak...
Köpek ve horoz dövüşlerine ne kadar karşıysam...
Deve ve boğa güreşlerine de o kadar karşıyım.
Bodrum’da bu yıl ilk kez ‘Karaova Boğa Güreşleri’ düzenlendiği haberini okuyunca nasıl hayal kırıklığına uğradığımı anlatamam.
Düşünebiliyor musunuz...
Binlerce insan kendinden geçmiş bir halde...
Muğla, İzmir ve Aydın’dan getirilen 120 namlı boğanın (habere göre bir kısmı da güreşmek istemeyerek sahiplerine zor anlar yaşatan) güreşini izliyor.
Yetkililer de, “Bu da Bodrum’un örf, adet ve kültürlerinden biri. Zor günlerde birlik ve beraberliği sağlayan güreş komitesine teşekkür ediyorum. Gelecek yıllarda da gerçekleştirmeye devam edeceğiz” diyor.
Ben de diyorum ki:
Her gelenek sorgulanabilir.
Deve, boğa güreşi bile...
Ne demiş Mark Twain:
“Bütün hayvanlar içinde zalim olan sadece insan. Sırf yapmaktan zevk alıyor diye diğerlerine acı veren sadece o.”

Haberin Devamı

****
SEVİNDİM

Şükür, benim gibi
düşünenler de var

MELTEM Şahin Hanımefendi, bir mail atmış... Diyor ki:
“Adnan Bey, ‘Sahi, İzmir’in nesine doyamazsın?’ başlıklı yazınızda harika bir noktayı vurgulamışsınız. Gerçekten de İzmir, hiç hak etmediği bir halde. Yapılacak göze batan o kadar çok şey olmasına rağmen yetkililer bunları görmezden geliyor yahut hiç de acelesi ve önceliği olmayan peyzajı ve kaldırım düzenlemelerini gerçekleştiriyor. Biz sizi okuyoruz ve kaale alıyoruz, umarım belediye yetkilileri de aynı eylemi bir an önce gerçekleştirirler.”
Yalnız olmadığımı görmek inanın beni çok sevindirdi.
O halde yazmaya devam...

Yazarın Tüm Yazıları