Woody Allen görünümlü Al Pacino

Yaşlılığın kapısını çaldığı bir aktörün, kendisine âşık olan lezbiyen bir kadınla hayata tutunma çabası... ‘Dönüm Noktası’, Al Pacino’nun başrolünde oynadığı bir Woody Allen filmi sanki.

Haberin Devamı

Amerikan sineması, yaşını başını almış sanatçıların bir tür hesaplaşma dönemi yaşadığı öyküleri anlatmak için tek bir isimde karar kılmış sanki... Üç hafta önce izlediğimiz ‘Danny Collins’ten sonra bu haftanın mönüsünde yer alan ‘Dönüm Noktası’na (‘The Humbling’) baktığımızda iki filmin ortak parantezinde Al Pacino’yu bulmamız, böylesi bir yargıyı güçlendiriyor... Söz konusu projelerin sahipleri haklı; o boğuk sesi, kendine özgü havası ve hâlâ çekici fiziğiyle Pacino bu tür roller için eskilerin deyimiyle adeta biçilmiş kaftan...

Woody Allen görünümlü Al Pacino

Emektar Barry Levinson’ın imzasını taşıyan ‘Dönüm Noktası’, eski görkemli günlerinin uzağına düştüğünü anlayan Simon Axler adlı bir oyuncunun yaşadığı sanatsal ve ‘varoluşsal’ kriz üzerine odaklanıyor. Bir anlamda kenara çekilen ve kendini dinlemeye koyulan Axler’ın karşısına çok eski bir sahne arkadaşının kızı olan Pegeen çıkıyor. 30’larındaki Pegeen, çok küçük yaşlarından itibaren âşık olduğu yaşlı aktörün hayatındaki yeni heyecana ve hayata tutunma noktasına dönüşüyor. Lakin genç kadının lezbiyen oluşu, Simon’ın ezberini bozuyor...
Aslına bakarsanız Levinson’ın yapıtı, ‘Danny Collins’le Pacino ortak parantezinin dışında başka akrabalıklar ve kan bağlarını üzerinde taşıyor gibi... Philip Roth’un romanından sinemaya uyarlanan ‘Dönüm Noktası’, bu yılın Oscar galibi ‘Birdman’i de hatırlatıyor. Simon Axler, tıpkı ‘Birdman’in ana karakteri Riggan gibi geçmişin izlerini süren ve kendini yeniden var etmeye çalışan eski bir şöhret; hele bir sekans var ki, bu bölümlerde iki film de birbirinin aynısı gibi. Öte yandan öyküdeki kimi sanatsal göndermeler ve referanslar, yaş farklılıklarına dayalı ilişki biçimi, cinsel tercihler vs. derken ‘Dönüm Noktası’ adeta Al Pacino’nun başrolünü üstlendiği bir ‘Woody Allen filmi’ne dönüşüyor. Tek fark var; sahnelerin komikliği altı kalın çizgilerle vurgulanmıyor.

Haberin Devamı


‘Yaşlılar senfonisi’

Haberin Devamı


Performanslara gelince: Al Pacino kalburüstü. Girişteki Shakespeare’in ‘As You Like It’deki (‘Size Nasıl Geliyorsa’ ya da ‘Nasıl Hoşunuza Giderse’) ‘Tüm dünya bir sahnedir’ repliğini ayna karşısında ifade ettiği sahneler başta olmak üzere bütün film boyunca muhteşem. Keza Pegeen’teki Greta Gerwig de çok iyi. Peşi sıra filmin emektarları Dianne West, Charles Grodin, Dan Hedaya, orta kuşaktan Dylan Baker, Kyra Sedgwick; hepsi çok başarılılar...
‘The New York Times’ın eleştirmeni Stephen Holden, “Yazar Philip Roth 81, Al Pacino 74, yönetmen Barry Levinson 72, senarist Buck Henry 84 yaşında” şeklinde bir hatırlatmada bulunmuş. Bence bu büyük tecrübe sahaya yansımış ve ortaya kayıtsız kalınmayacak bir film çıkmış. Kaçırmayın derim.

Haberin Devamı


Eski ‘Artist’, yeni hâkim...


1971 tarihli William Friedkin şaheseri ‘The French Connection’, Gene Hackman’in harika performansıyla birlikte akıllara kazınırken dönemin en iyi suç filmlerinden biri olmayı da başarıyordu. Bizde ‘Kanunun Kuvveti’ olarak da bilinen yapım, New York Polis Teşkilatı Narkotik Bürosu’nun uyuşturucuya karşı verdiği mücadeleyi anlatırken işin ucu Fransa’ya kadar uzanıyordu -ki bu noktada devreye Bunuel oyuncusu Fernando Rey de giriyordu-. Bu haftanın mönüsünde yer alan ‘La French’ -ki ‘Kanunun Kuvveti’ çevirisiyle vizyona giriyor- bir anlamda Friedkin’in yapıtının Fransız kanadının öyküsünü anlatıyor gibi. Hoş, ‘French Connection II’de, Hackman’ın canlandırdığı ‘Popeye’ Doyle adlı polis Marsilya’ya kadar uzanıyor ve benzer şekilde öykü Avrupa yakasına taşınıyordu. Şimdiki dönemin filminde ise hikâye Marsilya’daki uyuşturucu trafiğine karşı mücadeleye azimli bir hâkimin, Pierre Michel’in dahil olmasına ve akabinde karşı tarafa ağır kayıplar verdiren operasyonların düzenlenmesine odaklanıyor.
Cedric Jimenez’in imzasını taşıyan yapımda Michel’in kararlı tutumunun yanı sıra hâkimin aile içi ilişkilerine -çünkü iş ön plana çıkınca hem evlilikte çatırdamalar başlıyor hem de can güvenliği meselesi ön plana çıkıyor-, uyuşturucu karteli içindeki bir nevi örgüt içi hesaplaşmalara, polis içindeki ‘şer odakları’na da göz atıyor. Sağlam bir filmografiyle birlikte ‘Kanunun Kuvveti’, geçmişin Fransız polisiyelerinin (özellikle ‘Jean-Pierre Melville tarzı’) ve Jean Gabin, Alain Delon, Jean Paul Belmondo filmlerinin havasını estiriyor. Ayrıca 70’ler ambiansı da çok başarılı bir sanat yönetimiyle yeniden yaratılmış. Müzikler bile harika, bu açıdan film belli bir kuşak seyirciyi özel olarak yakalıyor.
Oyunculuklara gelince: ‘The Artist’ten hatırladığımız Jean Dujardin’le hafiften Eric Cantona’yı hatırlatan Gilles Lellouche gayet iyiler. Hâkimin eşi rolünde de yakın zaman önce Tony Gatlif’in ‘Geronimo’sunda izlediğimiz Celine Sallette var. Benoit Magimel de çetenin genç ve âsi kanadında yer alıyor.
Sonuç? ‘Kanunun Kuvveti’, klasik tarzda Fransız usulü polisiyelere ilgi duyan seyirci için kaçırılmayacak bir yapım. Ben kendi adıma gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

Haberin Devamı


Kanunun Kuvveti

Yönetmen: Cedric Gimenez

Oyuncular: Jean Dujardin, Gilles Lellouche, Celine Sallette, Melanie Doutey, Benoit Magimel
Fransa yapımı


En unutulmaz al pacino performansları

Baba 2 / Godfather: part II (1974)
Yön: Francis Ford Coppolae

yaralı yüz / scarface (1983)
Yön: Brian De Palma


köpeklerin günü / day dog afternoon (1975)
Yön: Sidney Lumet

şeytanın avukatı / Devıl’s advocate (1997)
Yön: Taylor Hackford

büyük hesaplaşma / heat (1995)
Yön: Michael Mann


YA DİĞER SEÇENEKLER?

Tek aşkım

Boşanmanın eşiğinde olan Ethan ve Sophie, evlilik terapistlerinin önerisiyle doğayla iç içe, güzel bir kır evine tatile giderler. Romantik ve eğlenceli başlayan bu hafta sonu kaçamağı, beklenmedik sonuçlar doğuracaktır. ‘Alacakaranlık Kuşağı’ öyküleri tadındaki ‘Tek Aşkım’ı Charlie McDowell yönetmiş. Kadroda Mark Duplass, Elisabeth Moss, Ted Danson ve Kiano Cason gibi isimler var.

Kuzular firarda

Haberin Devamı


Festival telaşı içinde bu güzelim animasyonun basın gösterimine gidemedik ama eleştirmen dostumuz Ali Ulvi Uyanık’ın yorumunu paylaşalım: “Mücevher değerindeki bu ‘stop motion’ animasyon, hınzır bir mizaha sahip.” Yönetmenler
Mark Burton ve Richard Starzak.


Sebahat & Melahat


İki kadının, çapkınlık yaptıklarını öğrendikleri kocalarını bulmak için Karadeniz’den İstanbul’a uzanan yolculuklarını konu alan yapımın yönetmeni Hasan Kalender. Filmin başrollerinde Seymen Aydın, Adem Yılmaz, Deniz Oral, Mehmet Ulusoy gibi isimler rol alıyor.

Eksiği yok fazlası var...


Barış Atay’ın ilk yönetmenlik çalışması ‘Eksik’,12 Eylül faşizminin darmadağın ettiği bir ailenin yıllar sonra bir araya gelmesi üzerinden sosyolojik bir bakışa soyunuyor. Film, son dönemde vizyona çıkan en iyi yerli yapımlardan biri.

Woody Allen görünümlü Al Pacino

12 Eylül, bugünden bakıldığında uzak bir geçmişi tarif eder gibi görünse de hem kitleler hem de teker teker bireyler üzerindeki etkisi ve yarattığı tahribat dolayısıyla artçı sarsıntılarını halihazırda hissettiğimiz toplumsal travmalarımızdan biri olmayı sürdürüyor. Üstelik sistem ona olan inancını pek kaybetmemiş durumda, ‘YÖK’ gibi, ‘Yüzde 10 seçim barajı’ gibi miraslarını devralarak yoluna devam ediyor. Cunta dönemi sonrası siyasi süreçte Özal’la birlikte toplumun her yanına nüfuz eden ‘liberalizm’le birlikte tek değerin neredeyse para olduğu bir modelin üzerindeki çalışmalar bütün hızıyla sürmekte. Öyle ki yakın geçmişte kıyının en ucunda gibi görünen muhafazakârlık da kabuk değiştirip sisteme entegre olurken benzer şekilde tüketim toplumunun yeni bir bileşeni olup çıktı.
Oyuncu Barış Atay, ilk yönetmenlik adımı olan ‘Eksik’te 12 Eylül faşizminin darmadağın ettiği bir ailenin yıllar sonra bir araya gelmesi üzerinden genel bir sosyolojik bakışa soyunuyor ve girişte özetlemeye çalıştığım genel çatının bireyler üzerindeki tahribatını son derece gerçekçi bir öyküyle önümüze atıyor. Film, asker eskisi dedesinin yanında yetişen Deniz’in (ki dede tarafı ona Türker ismiyle hitap ediyor), işini kaybettikten sonra sadece varlıklarından haberdar olduğu annesi ve kardeşinin yanına gidip eksik parçaları birleştirme çabası üzerine odaklanıyor. Deniz, karşısına çıkan tabloda engelli bir kardeş ve hayata zar zor tutunmuş bir anne buluyor. Peşi sıra kimi gelişmeler, genç adamı bambaşka sorumlulukların parçası haline dönüştürüyor.

Naçizane ben hâlâ bir filmin asıl gücünün, yarattığı atmosfer ve vermek istediği duyguyu seyircisine geçirmesinde yattığına inanıyorum. Bu açıdan ‘Eksik’, bir ilk film olarak çokluklarıyla öne çıkan bir yapım olmuş. Yönetmen koltuğundaki Atay, çoğu hüznün eşlik ettiği ve gözyaşlarımızı esir aldığı sahnelerde 12 Eylül faşizminin bireyler üzerinde yarattığı yıkımın izlerini sürmüş ve şimdiki zamandaki yansımalarını perdeye etkileyici bir duygu yüküyle taşımış. Mehmet Kala-Şeref Nokta ikilisinin imzalarını taşıyan senaryo özelliklere diyaloglarda çok başarılı.
Ve tabii ki bu kesif öyküyü ete kemiğe büründüren oyunculuklar... Deniz’de (Türker) yükü Barış Atay üstlenmiş. Anne Melek’te Nur Sürer var. Engelli kardeşte Özgür Emre Yıldırım’ı, komşu Dilek’te Toprak Sağlam’ı izliyoruz. Hepsi çok çok başarılı performanslara imza atmış. Ben doğrusu girişte Uğur Polat’ın kısa rolünü de çok beğendim.
Sonuç? 12 Eylül’den günümüze geçişin üstesinden gelmeyi de zarifçe başaran ‘Eksik’, son dönemdeki en iyi yerli yapımlardan biri. ‘Buyrun salona’ derim...


EKSİK

Oyuncular: Barış Atay, Özgür Emre Yıldırım, Nur Sürer, Toprak Sağlam, Uğur Polat, Şebnem Sönmez, Funda Eryiğit, Sarp Akkaya
Türkiye yapımı


Mendillerinizi hazırlayın...

Haftanın melodramı ‘Senden Bana Kalan’da, zengin ve şımarık bir gencin Kuzey Ege’nin güzelim bir köşesinde zihnen ve ruhen bütün kibrinden arınmasını ve bu arada hayatının aşkını bulmasını izliyoruz. Konu özetle şöyle: Özgür, 18 yaşına girdiği gün, dedesinden kalan mirası alabilmek için -vasiyette yazıldığı üzere- köy okulundan mezun olması gerektiği öğrenecektir. İster istemez köyün yolunu tutan Özgür, burada hayatının en büyük sırrı ve de aşkıyla tanışacaktır.
2006 tarihli Güney Kore filmi ‘Baekmanjangja-ui cheot-sarang’dan (Milyonerin İlk Aşkı) uyarlanan yapım, hafiften Yeşilçam melodramlarının da modernize edilmiş hali gibi. ‘Senden Bana Kalan’ sınıfsal farklara rağmen gelişen aşkın yanı sıra ana karakterlerinden Özgür’ün bir anlamda temel insanlık değerlerinin farkına varması türünden bir öyküye sahip. Lakin film ana karakterleri dışında pek bir şeyle ilgilenmiyor ve bütün derdi bir an önce melodramın sularına açılmakmış gibi davranıyor. Filmi Ekin Koç (Özgür) ve Neslihan Atagül (Elif) sürüklüyor. Sonuç? Salona giderken mendillerinizi hazırlayın...


SENDEN BANA KALAN

Yönetmen: Abdullah Oğuz

Oyuncular: Neslihan Atagül, Ekin Koç, Zeynep Kankonde, Sabri Özmener, Tayfun Sav, Doğa Konakoğlu, Dila Pekdemir
Türkiye yapımı

Yazarın Tüm Yazıları