Geçmişi affetmek...

Arkadaşım bize geldi, dünyanın en sakin ses tonuyla sevgilimle yattığını söyledi.

Haberin Devamı

Küçücük bir oğlan kurusunun yüzünden senelerdir hem kendime hem sevgililerime yapmadığım işkence kalmadı. O yüzden kendinizi suçlamayı bırakın, bıraktığınız an her şey daha iyi olacak


Lise son sınıftayım, üniversite sınavlarına hazırlanıyorum. Bir sevgilim var, Kurt Cobain’in Ege versiyonu. Tek hayalimiz, aynı okulu kazanmak, aynı eve çıkmak, aynı tişörtü giymek, aynı bardaktan su içmek...
Hani böyle bir şey beklerken o arada geçen zamanın bir önemi olmaz ya... Boşuna yaşıyormuşsun gibi gelir, hızlı hızlı geçsin bitsin hemen o an gelsin istersin. Sınavdan sonra işte hemen bu moda girdim. Sonuçlar hemen gelsin, İzmir’den kurtulayım, sevgilimle final notlarımı paylaşayım falan istiyorum. Sonuçlar geldi, puanım bayağı iyi; benimkiyse paragraf sorularını bile yapamamış. O kadar aşıktım ki geri zekalı olduğunu kabullenemedim. O da zaten hemen kıvırdı, yok sistemin kölesi olmayacakmış; vay biz üniversiteye gidenlerin hepsi koyunmuşuz... “Beraber Amerika’ya gidelim, orada yaşayalım. Bir karavan alırız bütün dünyayı dolaşırız” deyince bir mantıklı geldi söyledikleri. Babanın kent kartıyla otobüse binen çocuksun, ne karavanı? Ehliyetin bile yok senin. Vizeyi nasıl alcaz? Gibi sorular hiç aklıma gelmedi. Onun yerine eve gidip, valizimi hazırladım.

Haberin Devamı

Evleri soyacağız

Ardından planı yaptık: İkimizde evde ne var ne yoksa çalacağız. Bir ay sonra Amerika yolcusuyuz. O bir ay boyunca ben yazlıkta kaldım. O da işte vizelerle falan uğraşacaktı. Bu arada ailemi bir daha görmeyeceğim içinse bir iyi davranıyorum onlara, durup durup sarılıyorum. Yemek yerken falan ağlıyorum. Babam kafayı yediğimi düşünmeye başladı, o derece.
Bütün hayatımın seyrini değiştiren gün, yazlıktan döndüğüm gün oldu. Arkadaşım bize geldi, ben ona “Amerika’ya giderken hangi ayakkabılarımı götürsem?” diye sorarken, o bana dünyanın en sakin ses tonuyla sevgilimle yattığını söyledi. Ne söyleyeceğimi bilemedim, kafamı kaldırdım. Bir daha söyledi. “Yani bunun suçlusu sensin canikom, hani biz aynı okulu kazanıp; aynı evde yaşayacaktık. Önce sen aldattın yani beni.”
Söylediği şeyin ne kadar mantıksız olduğunu düşünürken, hiç acımadan devamını getirdi. “Geçen ay Bilge ile beraberdi zaten, Zeynep’i bilmeyen yok. Eski okullarından bi kız vardı, yani benim yanımda 50 kez konuştu kızla”
Söyledikleri gözlerimin önünden bir sis perdesini kaldırdı. Önce 16 senelik hayatımı bi çırpıda önüne serdiğim çocuğun saçlarının oksijenle açıldığını fark ettim. Ardından vize için kimliğimi bile istemedi be bu çocuk. Gitar çalmayı bile tam olarak bilmiyordu. Ben yazlıktayken beni sadece altı kez aramıştı. Aradığım zamanlar açmıyordu, beste yaptığını zannediyordum. Kulağını deldirmeye korktuğu içinse mıknatıslı küpe takan bir kekomançiydi. Beni göğsü olan her canlıyla aldatmıştı.
O küçücük yaşımda ben nasıl böyle aptalca kör olmuştum? Ben bunu nasıl yapmıştım? Baştan aşağı her yanım alev aldı sanırım. Kızı öldürürüm diye düşünüyordum, çocuğun zaten yaşama ihtimali olmaz. Bunlar yerine ben kendimi suçlamayı tercih ettim sanırım. Kendimi çektim, çektim, en dibe indim. Sonra yaşadığım bütün ilişkilerde güvenmemeyi öğrendim. Her yaptığının altında başka bir anlam aramaya, sürekli gizlediği bir şeyler olduğuna inanmaya başladım. İlişkide paranoyak, manyak, histerik bi tip olup çıktım.
Şu an düşününce garip geliyor tabii, küçücük bir oğlan kurusunun yüzünden senelerdir hem kendime hem sevgililerime yapmadığım işkence kalmadı. O yüzden kendinizi suçlamayı bırakın, bıraktığınız an her şey daha iyi olacak. Valla.

Yazarın Tüm Yazıları