Osman Müftüoğlu

Ekmek mi şeker mi

29 Nisan 2024
YAŞI, mesleği, ekonomik gücü ne olursa olsun hemen her ülkede beyaz un ve şekerden hoşlanmayanların sayısı çok az.

Kısacası fırın, pastane ürünü beyaz un bombalarını ve vıcık vıcık şeker kaynayan tatlıları hepimiz çok seviyoruz. Ne var ki ardı ardına yayımlanan bilimsel bulgular her iki besinin de sağlığımız için son derece ciddi tehditler oluşturduğunu gösteriyor.

Bu nedenle “Şeker mi, un mu daha zararlı?” sorusuna yanıt aramaktan vazgeçip ikisinden de uzak durmamızda fayda var.

Dahası bu işe çocukluk çağlarında başlamak, ölene kadar da sürdürmek zorundayız. Peki süreci bugünden başlatırsak, ikisinden birden değil de önce birinden vazgeçmeye karar verirsek önceliği hangisine verelim?

Hangisi daha zararlı? Ekmek mi, şeker mi? Soru güzel ama yanıt pek iç açıcı değil. Toz şekerin de, beyaz ekmeğin de kan şekerini yükseltme ve insülin patlamalarına yol açma potansiyelleri, yani bilimsel adıyla glisemik indeksleri aşağı yukarı aynı.

Tavsiyem şu: Ekmek mi, şeker mi sorusuna yanıt aramak yerine bu ikiliyi mümkün olduğu kadar az yiyip içmenin bir yolunu bulmaya çalışın. Bunlardan gelen zararları azaltmak istiyorsanız da “her gün düzenli yürüyüş yapma” yani “egzersiz alışkanlığı” kuralını devreden asla çıkarmayın.

İYİ BİLGİ

DAHA GÜÇLÜ DİZLER İÇİN EGZERSİZ TAVSİYELERİ

Yazının Devamını Oku

Yeni yaşınız kutlu olsun... Epigenetik yaş

25 Nisan 2024
İsterseniz gelin önce “Epigenetik nedir?” sorusunun yanıtını yeniden bir hatırlayalım: Epigenetik son yılların en popüler sağlıklı yaşam ve uzun ömür alanlarından biri.

Biyolojik anlamda DNA dizilimindeki değişikliklerden kaynaklanmayan “gen ifadesi farklılaşmaları”nı inceleyen yeni bir bilim dalı. Epigenetik bilimine göre, genetik sırlarımızın saklı olduğu DNA’ların dışında kalan bazı kalıtımsal mekanizmalar da var. Bunlara “epigenetik mekanizmalar” denilir. Bunların en iyi bilinenlerden biri “DNA METİLASYONU”. DNA metilasyonu yoluyla ebeveynler yaşadıkları çevrenin etkilerini çocuklarına ve hatta torunlarına bile aktarabiliyor. Bunun için DNA’ya basit ama önemli bir kimyasal olan “metil grubu”nun eklenmesi yeterli. DNA’nın metilasyonu bazı genlerin baskılanmasına, bazı genlerin aktive olmasına, neticede de gen ifadesinin değişmesine yol açıyor. DNA metilasyonu yoluyla gen ifadesinin değişimi çevresel şartlardan da etkileniyor. Ve neticede DNA dizisi yani genom değişmese bile epigenom değişebiliyor.

KISA BİLGİ

BU KARAR BAŞKA KARAR

Doğuştan avucumuza yerleştirilen ve değiştirilemez olduğunu zannettiğimiz genetik kararların/mirasın çok daha üzerinde başka kararların da olduğu kesin. Dolayısıyla o kararlar bizim nasıl ve ne kadar yaşayacağımız üzerinde de etkililer. Özetlemek gerekirse “kronolojik”, “biyolojik” ve “psikolojik yaşlar” dışında nur topu gibi yeni ve pırıl pırıl bir yaşımız daha var: Epigenetik yaş! Peki, bu yeni yaşımızın sırları ne? İsterseniz gelin sözü bu aşamada epigenetik konusuna meraklı bir hekim kardeşimize Prof. Dr. Mustafa Özdoğan’a bırakalım...

İYİ BİLGİ

EPİGENETİK YAŞ NASIL ÖLÇÜLÜR

Yazının Devamını Oku

Epigenetik besinlerde ilk 10

22 Nisan 2024
Geçen cumartesi bu köşede paylaştığım “EPİGENETİK BESİN MOLEKÜLLERİ”nin önümüzdeki dönemin en önemli, en çok konuşulan beslenme trendlerinden biri olacağı kesin!

Yani önümüzdeki günlerde yeni bir beslenme çağının açılışına şahit olacağız. Ve o çağın ana oyuncuları da epigenetik besinler olacak. Biz de o besinler sayesinde epigenetik mekanizmalarımızı harekete geçirecek, aşırı ya da güçsüz/yetersiz DNA metilasyonunu önleyip daha sağlıklı, daha uzun ömürlü, bizi hastalıklardan daha çok koruyan ve daha iyi yaşlandıran daha mükemmel, genç, formda ve fit genlere sahip olacağız. Kısacası epigenetik mekanizmayı her daim ve her yaşta devreye alarak daha İYİ BİR YAŞLANMA/LONGEVİTY YOLCULUĞUNA çıkacağız. Peki, o mucize moleküller neler ve onları hangi besinlerde bulabileceğiz? Hazırsanız buyurun...



VARAN 1

ELAJİK ASİD

Yazının Devamını Oku

Beslenmede yeni bir çağ başlıyor

20 Nisan 2024
Son zamanlarda sağlıkla, özellikle sağlıklı yaşlanma ile ilgilenenlerin çok sık duyduğu yeni bir sözcük var: EPİGENETİK!

Bu sözcük yaşam tarzımızda yani beslenmemiz, aktivite düzeyimiz, stres yönetimi becerimiz ve uyku kalitemiz gibi alışkanlıklarımızı etkileyen bazı seçimlerimizin genlerimiz üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkilerini ifade ediyor. Yani yüzlerce yıl önce Yunus Emre’nin “Bir ben vardır, benden içeri” deyişini doğrularcasına yaşam tarzımızdaki bazı değişimlerin genetik mirasımızı etkileyebileceğini anlatıyor. Peki, neden ve nasıl?

HATIRLATMA

EPİGENETİK NASIL DEVREYE GİRİYOR

Hatırlayalım, soğuk-sıcak şoklamalarıyla kısa, orta ya da uzun süreli tıbbi açlık travmalarıyla ya da aralıklı yüklenme gibi egzersiz farklılaştırmalarıyla iyi genlerimizi aktive edebiliyor/coşturuyor, kötü genlerimizi baskılayıp susturabiliyoruz. Bu işin temelinde de epigenetik mekanizmaların rol oynadığını biliyoruz. Ama şimdi anladık ki bu epigenetik mekanizmaları bazı özel besinlerle de olumlu ya da olumsuz yönde harekete geçirmemiz mümkün. Bunun yolu da “DNA metilasyonu” olarak adlandırılan bir süreci doğru ya da yanlış yönetmekle ilgili.

İYİ BİLGİ

BESİNLER BİZİ SADECE BESLEMİYOR!

Yazının Devamını Oku

Yeni bir iyi hayat sırrı: Sinaptik plastisite

18 Nisan 2024
HEPİMİZ yaşlanmadan yaş almanın peşindeyiz.

Haklıyız ama bu işi nasıl başaracağımızı da yeterince iyi bildiğimizi söyleyemeyiz. Oysa yaşlanmadan yaş almanın pek çok sırrı var. O sırların en önemlilerinden biri ise fiziksel ve sosyal etkileşimlerimizdir. Biz hekimler dahil çoğumuz hâlâ farkında değiliz ama bedenimizle ve çevreyle etkileşmek, doğal ve sosyal çevre ile ilişkileri ısrarla sürdürmek ve bu ilişkileri mümkün olduğu ölçüde farklılaştırmak, yenilemek ve geliştirmek yaşlılığı da belleği de yaratıcılığı da muazzam ölçüde etkiliyor. Hatta etkilemekle de kalmıyor adeta körüklüyor. Bunun için mutlaka fiziksel ve sosyal değişimler/yüklemeler/zorlamalar yapmak da gerekmiyor. Basit ve sıradan olabilen fiziksel, doğal ve sosyal yeni/ısrarlı ilişkiler bile yaş almamıza rağmen kötü yaşlanmamızı frenleyebiliyor. Bu işin en önemli sırlarından birinin ise “sinaptik plastisite” / “sinapsları çoğaltmak ve geliştirmek” olduğu anlaşılıyor.

KISA BİLGİ

SİNAPSLAR DA NEYİN NESİ

Sinaps terimi “syn/beraber, birlikte” ve “haptein/kucaklaşmak” kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiştir. Esas olarak hücreler arasındaki kimyasal ilişkileri, bağlantıları, haberleşmeleri, kucaklaşmaları ifade eder. Kimyasal sinapslar dışında başka pek çok biyolojik sinapslarımız da var. İmünolojik/bağışıksal sinapslar, elektriksel sinapslar bunlardan sadece bazılarıdır. Ama günlük sağlık pratiğinde sinaps denildiğinde çoğunlukla sinir hücreleri arasındaki kimyasal kucaklaşma/haberleşme anlaşılmaktadır.

Peki, sinaptik plastisite nedir, neyin nesidir, nasıl geliştirilir? Gelin bu kavramı da bize önemli bir nöropskiyatrist, Dr. Daniel J. Levitin anlatsın. Hazırsanız buyurun... (Daniel J. Levitin / Başarılı Yaşlanma / Tellekt Yayınevi)

ÖNEMLİ BİLGİ

BİLİŞSEL GENÇLİK İÇİN SİNAPTİK PLASTİSİTENİZİ GELİŞTİRİN

Yazının Devamını Oku

Hangi vitamin daha değerli

15 Nisan 2024
A’sı B’si C’si D’si E’si K’si fark etmiyor, her vitamin değerli, her biri bize “HAYAT” veriyor. Ama başlıktaki soru söz konusu olduğunda önceliği -bana göre- kesinlikle D vitamini alıyor.

Bu bilgi yalnızca D vitamininin yaşamsal olmasından, neredeyse bedenimizdeki her hücre ve fonksiyon için vazgeçilmezliğini ömür boyu korumasından yani “OLMAZSA OLMAZ BİR SAĞLIK MUCİZESİ” yeteneğini haklı olarak taşımasından kaynaklanmıyor. Başka ayrıntılar da var, nedenine gelince...

UNUTMAYIN

BESİNLERDEKİ D VİTAMİNİ BİZE YETMİYOR

Özellikle son yıllarda biraz da bize hayat şartlarının dayatması nedeniyle ciddi bir “D VİTAMİNİ AÇLIĞI” yaşadığımız kesindir. Nedeni ise ciddi boyutlara varan “güneşten mahrum olma” meselesidir. Hatırlayalım, D vitamini ihtiyacımızı sadece besinlerle karşılamamız, süt ürünü, yumurta, balık yiyerek D vitamini depolarımızı doldurmamız asla mümkün olamıyor. Besinler günlük D vitamini ihtiyacımızın en fazla yüzde 2-3’ünü karşılayabiliyor. Geri kalanını da cildimizi güneşle buluşturarak kendi bedenimizle üretmemiz -ki en doğrusu da budur- veya takviye olarak kazanmamız gerekiyor. Ne var ki yeni hayat bizi kapalı ortamlarda yaşamaya zorlayarak güneşten mahrum ediyor. Bu nedenle de yaş veya cinsiyet, ülke veya coğrafya fark etmiyor; insanlık alemi tüm dünyada muazzam bir “D VİTAMİNİ AÇLIĞI” içinde kıvranıp duruyor. İşte bu nedenle isterseniz gelin “D vitamini açlığı meselesi”ni bir kez daha masaya yatıralım, eski bilgilerimizi hatırlayıp biraz daha ayrıntılara girelim.

İYİ BİLGİ 1

O MUCİZE BİR MOLEKÜLDÜR

Unutmayın

Yazının Devamını Oku

Şeker tadında bayram olsun

11 Nisan 2024
KIYMETLI okurlarım...

Bu harika tatil fırsatı nedeni ile pazartesiye kadar müsaadenizi rica ediyor, hepinize sağlıklı, keyifli, huzurlu, şeker tadında harika bir Ramazan Bayramı diliyorum.

Selam ve saygı ile...

 

Yazının Devamını Oku

Yorulmazsanız kötü yaşlanırsınız

8 Nisan 2024
Hormezis yeni ve önemli bir sağlık kavramı.

Düşük dozda potansiyel olarak bedeni zorlayan bir stres etkenine maruz kaldığımızda hücrelerimizin daha sonra karşılaşabilecekleri daha ağır ve daha tehlikeli stresleri, daha kolay ve daha iyi tolere etmelerini sağlayan bazı genetik, metabolik, hormonal vs. adaptif/uyum sağlayıcı değişimlerini teşvik eden süreçleri tanımlamak
için kullanılan önemli bir sözcük. Son yıllarda özellikle LONGEVİTY (loncevity) alanındaki gelişmeler, bu sözcüğü daha da popüler hale getirdi.

Bilelimki hücrelerimiz de tıpkı bizim gibi olağan ya da olağandışı dış etkilere ve değişen günlük yaşam koşullarına verdikleri tepkilerle hayatlarını ve işlevlerini sürdürürler, bir çeşit hayatta kalma mücadelesi verirler. Bu tepkiler de hormezis sözcüğü ile özetlenen bir çeşit hücresel -doku, organ, sistem ya da bedende- savunma gücü daha da önemlisi direnme yeteneği sağlar.

Bu nedenle hormezis her canlı için -ve tabii ki bizim için de- hayatın her döneminde ama en çok da daha hızlı yıprandığımız yaşlılık döneminde çok önemli bir “BİYOLOJİK YETENEK”tir.

BİR UYARI

HORMEZİSTEN FAYDALANIN

Eğer

Yazının Devamını Oku