İlişkiyi canlı tutmanın 10 yolu

İSTEMEDEN kulak misafiri olduğum bir dedikoduyu size aktaracağım.

Haberin Devamı

Aslında ne kadar “istemeden” diyebilirim, bilemiyorum.
Dürüst olmam gerekirse hikâyenin devamını öğrenmek için de şansımın bir gün bana yine gülmesini heyecanla bekleyeceğim.
Akşam iş çıkışı hep gittiğimiz kafenin barında arkadaşların da işlerini bitirip gelmelerini beklerken, arkamdaki masada konuşulanlara kulak misafiri oldum.
Ama galiba “Kulak kabarttım” demeye utandığım için böyle yazıyorum.
İki genç kadın oturmuş sohbet ediyorlardı, yan gözle baktım yaşları olsa olsa geç 20’ler, erken 30’lar olabilir.
Neredeyse nefes almadan konuşanı, ki ona artık “anlatıcı” diyeceğim, diğerine de “dinleyici” derim, erkek arkadaşını bırakmak istiyormuş.
“Dinleyici” de bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu araya girmeye çalışarak anlatmaya çalışıyordu ama “anlatıcı” tınmıyordu.
Evet, çocuk çok iyiymiş, “o kadar olmasa bile” yakışıklı da sayılıyormuş ve “anlatıcıyı” sevdiğini de söylüyormuş ama!
İşte mesele bu “ama” da kilitleniyordu.
Şöyle bir cümle kullandığını hemen hafızama kaydettim: “Ben” dedi, “koşulsuz sevildiğimi anladığımda bunu sonuna kadar sömürüyorum. Böyle davrandığımda direnecek, beni tutup sarsacak birisini arıyorum aslında. Hiç âşık olmadım, aşk istiyorum.”
Bu “sarsma” vurgusuna dikkatinizi çekmek isterim, çünkü yaklaşık on dakikalık bir süre içinde iki–üç kere tekrarlandı.
Aslında lafa karışıp “Yavrucum, sen aşk değil bir off road yarışı arıyorsun” demek istedim ama konuşmalarını dinliyor olmamın utancını yeterli buldum, daha fazla utanmak istemedim.
Size bu köşede daha önce “hedonik adaptasyon” diye bir kavramdan söz etmiştim.
İnsanların uyum sağlama yeteneklerinden kaynaklanan bir durum bu.
Ağır işkencelere, acılara maruz kalanların, bir süre sonra ağrı eşiklerinin yükseldiğini biliyoruz.
Bunun tersi “hedonik adaptasyon” oluyor.
Hayattan alınan hazzın bir süre sonra yetersiz kalmaya başlaması.
Mutluluğa alışma, sevilmeye alışma ve bunlardan alınan hazzın dozunun artmasını istemek gibi bir durum bu.
Aldığınız hazzın başınızı döndürecek yükseklikte olması da gerekmiyor.
Sıradan hazlara da zamanla alışıyor ve daha çoğunu istiyoruz.
Doğal olarak bu romantik ilişki için de geçerli bir durum.
İlk buluşmaların heyecanı, el ele tutuşmak, küçük öpücükler, giderek ilerleyen bir ilişki ve daha üç gün önce onun adını telefonunda görmen bile seni heyecandan havaya uçururken bu kez sarılıp Nişantaşı’nın orta yerinde öpme isteği!
Sonra bunun da yetmemeye va daha fazlasını istemeye başlama dönemi!
“Hedonik adaptasyon” romantik ilişkilerde böyle ilerliyor ve sonunda Mecidiyökey’de bir masada zencefilli çay içerken “sarsılma isteği” olarak ortaya çıkıyor!
Özellikle uzun süreli ilişkilerin de böyle bir hedonik adaptasyondan zarar gördüğünü artık hepimiz biliyoruz ama bunu herkes kendine göre anlamlandırıyor.
Kimisi aşkının bittiğinden söz ediyor, kimisi âşık olamadığından.
Amerikalı yazar Raymond Chandler’den bir alıntı ile özetleyeyim: “İlk öpücük sihirli, ikinci öpücük samimi, üçüncü öpücük rutin”.
Ama herkes o muazzam ilk “tutkuyu” aramaktan da vazgeçmiyor.
İlk akla gelen yöntem de “hedonik adaptasyona” yol açmamak için çiftlerin birbirlerine nefes alacak alan bırakmaları ama bu herkes için aynı sonucu vermeyebilir elbette.
Kısa süreli ayrılıkların, ilişkileri düzeltici etkisi olduğu kadar, mesafe koymanın yeni soğukluklara yol açması da mümkün.
Geçen gün Hande Çayır, www.t24.com’da Psychology Today’de yayımlanan bir makaleden söz ediyordu.
Yazı, “mutlu çiftlerin” ortak özelliklerinin ne olduğu ile ilgili ve 10 ortak özellik bulunmuş.
“Sarsıp, savuran” bir aşk vaat etmemekle birlikte, bulduğunun değerini bilmeyi öğreten bir dizi öneri bu.
Oradan aktarıyorum:
1– Yatağa aynı anda girin. “Sen yat, ben şu diziyi bitirip geleceğim” demek yok!
2– Ortak ilgi alanlarını çoğaltın. “Nasıl olsa tutku bitecek, bari birlikte vakit geçirdiğiniz zaman konuşacağınız şeyler olsun” anlamına geliyor bu. Arada kendinize özel ilgi alanları da geliştirirseniz, eşinizi şaşırtarak size yönelik ilgisini canlı tutabilirmişsiniz.
3– El ele yürüyün ya da her fırsat bulduğunuzda oynaşın! Yanından geçerken popoya bir şaplak ya da mutfakta arkasından yaklaşıp boynundan öpmek gibi mesela.
4– Güvenin ve affedici olun! Çözemediğiniz meseleleri didiklemekten vazgeçip unutmanın yolunu arayın.
5– Sevgilinizin olumsuz yönlerine değil, olumlu yönlerine odaklanın! “Yalancı ama olsun, çok güzel” gibi ya da “Kıskanç ama olsun beni güzel yerlere götürüyor” gibi.
6– Her karşılaştığınızda birbirinize sarılın! Siz unutsanız bile “ten” aranızdaki yakınlığı hiç unutmazmış.
7– Uyandığınızda “Seni seviyorum” deyin, her sabah tekrarlayın. Tabii ikinizin de böyle yapmasından söz ediyoruz.
8– Kavga bile etseniz, yatarken birbirinize “iyi geceler” dileyeceksiniz.
9– Gün içinde hal hatır sorun: “Nasılsın” diye, “Ne yapıyorsun” diye.
10– Onunla birlikte sosyal ortamlarda görünecek ve onunla birlikte olmaktan da gurur duyacakmışsınız!
Liste burada bitiyor.
Eğer bu kurallara hiç olmazsa üç hafta titizlikle uyarsanız, aranızdaki ilişkinin yeniden ısınmaya başladığını, yeniden eski heyecanlı günlere dönme yolunda önemli bir adım olacağını söylüyorlar.
Ben aktardım, görevimi yaptım, bundan sonrası da artık size kalıyor!

Yazarın Tüm Yazıları