Lütfetmişler, kürtaja izin vermişler!

BİTMİYOR...

Haberin Devamı

Bu ülkede kadınların yaşamak zorunda kaldıkları felaketler bitmiyor.
İzlemişsinizdir, okumuşsunuzdur ya da duymuşsunuzdur.
Felaketlerin sonuncusu 24 yaşındaki Fethiyeli Ayşe K.’nın başına geldi.

*

Lütfetmişler, kürtaja izin vermişler

Ayşe K.’nın ayrıldığı eşinden iki çocuğu var.
Bir de sevgilisi Gökhan A.
Belli ki beş para etmez, ipe sapa gelmez bir adam.
Ayşe, adamın eve gelen mahkeme celplerinden anlıyor ki, sevgilisi silah kaçakçılığı, uyuşturucu satıcılığı ve birilerini yaralama suçlarından mahkemelik.
Ayrılmaya karar veriyor.
Ve işte felaket o an başlıyor.
Adam, hiçbir şekilde ayrılmaya kabul etmiyor.
24 yaşındaki kadın evden kaçıp, arkadaşlarında kalmaya başlıyor.
Peşini bırakmayan adam onu buluyor ve tekrar eve getiriyor.
Ama Ayşe K’nın çilesi bitmiyor.
Adam onu her fırsatta dövüyor, o da her fırsatta ayrılmak istediğini söylüyor, sonunda da pompalı tüfekle vuruyor.
Vurmakla kalmıyor, Ayşe’nin annesini de öldürüyor!
Böyle insanlık dışı bir olay.
Bu arada Ayşe iki aylık hamile.
Ama kolundaki kurşun yarası enfeksiyona yol açıyor ve ne yazık ki, hamile olduğundan tedavi için ilaç verilemiyor.
Allah aşkına, biraz empati yapın...
Erkeklere söylüyorum, kendinizi kadınmışsınız gibi düşünün, neyi tercih edersiniz?
Kolunuzu mu, istenmeyen bir adamdan doğacak istenmeyen bir çocuğu mu?
Düşünebiliyor musunuz?
Bu nasıl bir saçmalıksa...
Bu nasıl bir ülkeyse...
Ayşe’nin kürtaj olabilmesi için, onu vuran, annesini öldüren adamın izni gerekli.
Ya da Sağlık Bakanlığı özel olarak izin çıkaracak, başka çaresi yok.
Ben bu yazıyı yazarken Ayşe K. “Çok zor durumdayım. Çocuğu aldırmak istiyorum. Doğurursam da üç çocuğa tek elle bakamam” diye yardım çığlıkları atıyordu.
Akşamüzerine doğru öğrendi ki, Sağlık Bakanlığı kürtaja izin vermiş.
Lütfetmişler!
Allah ne muratları varsa versin!
Alkış bekliyorlarsa çok beklerler.
Böyle bir durumda karar verme hakkı sadece ve sadece o kadına ait olmalı.
Ama ne yazık ki, yok babanın izni, yok bakanlığın izni...
Kadının onurunu ayaklar altına alan bir sürü saçmalıkla boğuşmak zorunda kalınıyor.
Diyelim ki, izinler çıkmadı.
Kadın kürtaj olamayacak.
Eee kadının kolu gidecek göz göre göre...
Buna rıza gösterecek insan varsa ona da YUH OLSUN!

Haberin Devamı

Haberin Devamı

Başarı şiddeti haklı kılmaz

YA bu memlekette başımıza ne geliyorsa...
Küçük bir cümleden, masum bir fikirden çıkıveriyor. Kimin kime ne yaptığı önemli değil. Biri birine tokat atmış. Ve o tokat büyümüş, gazetelerde haber olmuş.
Tartışıyoruz da tartışıyoruz.
Ve hâkim olan görüş ne oluyor biliyor musunuz?
Bir tokattan ne çıkar???
Ne çıkar ben söyleyeyim, kocaman bir faşizm çıkar!
Çünkü bu işler ailede başlar, koca karısına ya da çocuğuna tokat atar ve o çocuk insanların birbirine tokat atacağı fikirle büyür, gelişir, yetişkin olur.
Ve çocuğunu döver, başkalarını döver.
Ergin Ataman’ın yaptığı yanlıştır.
Affedilmesi de doğru değildir.
Bunun kıstası da başarı değildir.
Başarılı bir hoca, hata yapan oyuncusunu dövebilirse, o zaman da bir baba da çocuğu dövebilir, bu da toplumun her katmanına yansıyabilir.
O zaman herkes herkesi dövebilir.
Milli felaket olur.
Zaten o halde değil miyiz?!

Haberin Devamı

Şirketlerdeki şiddet konusunu da işler misiniz?

SEVGİLİ Ayşe, şirketlerdeki şiddet konusunu da işler misin?
Geçenlerde sizin gazetede Stephen Hawking’in Independent gazetesindeki haberinden bir alıntı vardı. İnsanoğlunun şiddet sever yanının sonumuzu getireceğini söylüyordu. “Nereden nereye bağladın?” diyeceksin ama bu şiddet konusunu çeşitli yönleriyle incelesen, biz de bunu şirket içinde referans olarak kullansak...
Örneğin, bizim genel müdürümüz bağırmayı seviyor. Bu konuda herkes kendisiyle konuşmuş deniyor ama bir davranış değişikliği gözlenmiyor. ‘Sever de döver de’ anlayışı ve işi kaybetme korkusuyla insanlar yaşayıp gidiyor...
Ben Evrim Çalkavur ve Doğan Cüceloğlu’na başvurdum. Farkındalık yaratmak için bir test, oyun, konuşma şekli önerebilirler mi diye. Senin bir yazın da bu konuyla ilgili olursa, bize çok yardımcı olmuş olursun. Biz de şirket içinde şiddetin, bağırma ile başladığını anlar, farkındalık yaratabileceğimize ve hatta çözebileceğimize umutlanabiliriz!
Hatta ‘bir dost’ imzasıyla, genel müdürümüzün masasına bile bırakabiliriz... (Berrin A.)
m Sevgili Berrin, çok haklısın. Ben de senin gibi düşünüyorum. O yüzden de hepinize, şirketlerde maruz kaldığınız şiddeti yazın diyorum. Bakalım sizin genel müdür gibi başka bağıran ve farklı şekilde şiddet uygulayan kimler var? Sonra da bir uzmanla bu konuyu masaya yatıralım. Bekliyorum mail’lerinizi...

Yazarın Tüm Yazıları